TarihSayfası tarihsayfasi.com



İsra ve Miraç Mucizeleri

İsrâ ve Mirac Kelimelerinin Mânâları

İsrâ; gece yürümek, yola gitmek, gece yolculuğu etmek, ettirilmek[1] demektir. Mirac da; yükseğe çıkış aracı demektir.[2]

İsrâ ve Mirac Hadisesinin Tarihi

İsrâ ve Mirac hadisesi nübüvvetin onikinci yılında,[3] Peygamberimiz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden onsekiz ay[4] veya onaltı ay[5] veya ondört ay,[6] ya da bir yıl önce vuku bulmuştur.[7] Bunun; Hicretten sekiz ay önce,[8] Recep ayında[9], Recep ayının yirmiyedinci gecesinde vuku bulduğu da rivayet edilir. [10] Daha başka rivayetler de vardır.[11]

İsrâ ve Miracın Ruhen mi, Bedenen mi Vuku Bulduğu Meselesi

İsrâ ve Mi

racın, her ne kadar ruhen vuku bulduğu da rivayet edilmekte ise de;[12] selef ve halefi[13] hadis ve kelam âlimleri[14] topluluğunun mezhebine göre, Peygamberimiz (a.s.) geceleyin Mescid-i Haram´dan Mescid-i Aksaya uykuda ve ruhen değil uyanık iken, bedeni ve ruhu ile birlikte, Burak üzerinde isra buyrulmuş, gece yolculuğu ettirilmiş; getirilen Miraç ile de, oradan ruhen değil-yine bedeni ve ruhu ile birlikte, uyanık iken, göklere uruc ettirilmiş, çıkarılmıştır.[15]

Hak ve gerçek olan budur.

Ashab-ı Kiram´dan:

1. Abdullah b. Abbas,

2. Cabirb. Abdullah,

3. Enes b. Malik,

4. Huzeyfe b. Yeman,

5. Hz. Ömer,

6. E bu Hureyre,

7. Malik b. Sa´saa,

8. E bu Habbetü´l-Bedrî,

9. Abdullah b. Mes´ud ile;

Tâbiîn´den:

10. Dahhâk,

11. Katâde,

12. Saîd b. Müseyyeb,

13. Saîd b. Cübeyr,

14.Zührî,

İbn Zeyd,

Hasan,

İbrahim,

Mücahid,

Mesrûk,

İkrime,

İbn Cüreyc de, bu görüştedirler.

Ahmed b. Hanbel, Taberî ve Müslümanlardan büyük bir cemaat; hatta, sonraki fakihlerden, muhaddislerden, kelamcılardan ve müfessirlerden pek çoğu da, bu görüştedirler.[16]

Bazı ilim adamlarınca; Peygamberimiz (a.s.)a peygamberliğin sâlih rüya ile başlangıcında olduğu gibi, kolaylaştırılmak ve alıştırılmak üzere, İsrâ ve Mirac´ın önce rüyada gösterilmiş, sonra da uyanıklık halinde yaptırılmış olabileceği de muhtemel görülerek, bu husustaki uyku ve uyanıklık rivayet­leri bağdaştırılmak istenilmiştir.[17]

Peygamberin rüyalarının vahiy hükmünde bulunduğu,[18] kendilerinin gözleri uyuşa da kalblerinin uyumadığı mâlûmdur.[19]

İsrâ Hadisesinin Kur´an-ı Kerîm´de Açıklanışı

Yüce Allah, İsrâ hadisesini, Kur´ân-ı Kerîım´incie şöyle açıklar:

"Kulunu (Muhammed (a.s.)) bir gece Mescid-i Haram´dan (alıp) Mescid-i Aksa´ya kadar götüren (Allah´ın sânı, her türlü noksanlardan) münezzehtir. (O Mescid-i Aksâya ki) biz, onun etrafına, bereket verdik.

(Bu gece yolculuğunu) ona (o kulumuza), âyetlerimizden bazısını gösterelim diye (yaptırdık). Şüphesiz ki, O, (asıl) O, (herşeyi) hakkıyla işiten, (herşeyi) hakkıyla görendir!"[20]

İsrâ ve Mirac Mucizesi Hadisesini Rivayet Eden Erkek ve Kadın Sahabiler

1. Enes b. Malik,

2. Ebu Hureyre,

3. Abdullah b. Abbas,

4. Abdullah b. Mes´ud,

5. Ebu Saîd el-Hudrî,

6. Ümmü Hani binti Ebi Talib,

7. Malik b. Sa´saa,

8. Şeddad b. Evs,

9. Ebu Zerr el-Gıfârî,

10. Hz. Ümmü Seleme,

11. Hz.Âişe,

12. Esma binti Ebu Bekir,

13. Abdullah b. Ebi Sebre,

14. Übeyyb.Ka´b,

15. Büreyde b. Husayb,

16. Cabir b. Abdullah,

17. Huzeyfe b. Yeman,

18. Semûre b. Cündüb,

19. Sehl b.Sa´d,

20. Suheyb b. Sinan,

21. Abdullah b. Ömer,

22. Abdullah b. Es´ad b. Zürâre,

23. Abdurrahman b. Kurt,

24. Hz. Ömer,

25. Hz. Ali,

26. Ebu Eyyub Halid b. Zeyd el-Ensarî

27. Abdullah b. Seddad,

28. Ebu´l-Hamrâ,

29. Ebu Leyla,

30. Ebu Ümâme,

31. Abdullah b. Amr b.Âs,

32. Ebu Habbetu´l-Bedrî.[21]

Peygamberimiz (a.s.)?ın Göğsünün Yarılıp Kalbine İman ve Hikmet Dolduruluşu:

Mekke?de, İsra ve Mirac gecesinde, Cebrail (a.s.) inip peygamberimiz (a.s.)ın göğsünü yardı ve kalbini çıkardı.

Kalbinin içini Zemzem suyu ile yıkadıktan sonra, içi hikmet ve imanla dolu altın bir tas getirip Peygamberimiz (a.s.)ın kalbinin içine boşalttı ve göğsünü kapadı.[22]

Burak´ın Getirilişi ve Peygamberimiz (a.s.)ın Ona Bindirilişi

Yatsıdan sonra,[23] Peygamberimiz (a.s.)ın binmesi için, katırdan küçük, merkepten büyük olan,[24] Cârud diye anılan,[25] katırla merkep arası,[26] beyaz,[27] uzun,[28] gemi vurulmuş ve eğerlenmiş olarak,[29] bir hayvan; Burak getirildi.[30]

Burak´a, Peygamberimiz (a.s.)dan önceki peygamberler de binmişlerdi.[31]

Nitekim, İbrahim (a.s.) da, ona binip; önüne Hz. İsmail´i, terkisine de Hz. Hacer´i bindirerek Mekke´ye getirmişti.[32]

İbrahim (a.s.), Beyt-i Haram´ı ziyaret için onun üzerinde gelir giderdi.[33]

Burak´a Burak isminin verilişi, ya renginin son derecede parlak oluşundan, ya da hızlı gidişinin berki, şimşeği andırışından dolayı idi.[34]

Burak´ın iki bacağında iki kanadı vardı ki, ayaklarını onlarla itip hızlandırırdı.[35]

Peygamberimiz (a.s.) Burak´a binmek üzere yaklaşınca, Burak, Peygamberimiz (a.s.)a karşı, nazlanırcasına, hırçınlaştı.

Cebrail (a.s.), elini onun yelesinin üzerine koyup:

"Ey Burak! Sen şu yaptığından utanmıyor musun?![36]

Sen Muhammed´e mi bunu yapıyorsun?![37]

Ey Burak![38] Vallahi,[39] Allah´ın Muhammed´den önceki kullarından,[40] Allah katında bundan daha şerefli bir kimse senin üzerine binmemiştir![41] Sakin ol!" deyince,[42] Burak utandı,[43] ter döktü.[44] Uysallaşıp sakinleşti.

Peygamberimiz (a.s.) Burak´ın üzerine bindi.[45]

Peygamberimiz (a.s.)la Cebrail (a.s.), birbirlerini bırakmaksızın, Mescid-i Aksa´ya doğru yollandılar.

Burak; ayağını, gözünün alabildiği yerin en son noktasına basıyordu.[46] Bir müddet gittikten sonra, Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)a:

"İn de, namaz kıl!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) indi ve orada namaz kıldı.

Cebrail (a.s.): "Sen nerede namaz kıldın, biliyor musun? Sen Tûr-u Sînâ´da namaz kıldın! Yüce Allah, Musa (a.s.)la orada konuşmuştu!" dedi.[47]

Nihayet, Beytü´l-Makdis´e ulaşıldı, Peygamberimiz (a.s.), orada Burak´ı kendisinden önceki peygamberlerin onu bağlayageldikleri halkaya bağladı.[48]

Peygamberimiz (a.s.)ın İmam Olup Peygamberlere Namaz Kıldırışı

Peygamberimiz (a.s.), Beytü´l-Makdis Mescidine (Mescid-i Aksa´ya) girdi.[49]

İçlerinde İbrahim, Musa ve İsa (a.s.)ların da bulunduğu[50] bazı peygamberler orada Peygamberimiz (a.s.) için toplanmış bulunuyorlardı.

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)ı ileri sürdü.[51] Peygamberimiz (a.s.) onlara imam oldu.[52]

Orada iki rekat namaz kıldı,[53] kıldırdı.[54]

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)a:

"Kureyşîler Allah´ın bir şeriki bulunduğunu, Hıristiyanlar da Allah´ın bir oğlu olduğunu iddia ediyor­lar!

Sen, sor şu peygamberlere bakalım: Yüce Allah için, şerik veya oğul olur mu?!" dedi.[55]

Peygamberimiz (a.s.) onlara sordu.

Onlar; "Biz tevhid ile, Allah´ın bir oluşu inancını tebliğ etmek üzere gönderildik!" dediler.[56]

Yüce Allah´ın vahdaniyetini, birliğini ikrar ettiler.[57]

Peygamberimiz (a.s.)ın Sunulan İçeceklerden Sütü Tercih Edişi

Peygamberimiz (a.s.)a iki kap getirildi ki; kabın birisinde şarap, diğerinde süt vardı.[58]

"Bunlardan hangisini istersen, al!" denildi.[59]

Peygamberimiz (a.s.) onlara baktı.[60]

Şarabı bırakıp[61] sütü seçti,[62] aldı,[63] içti.[64]

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)a:

"Sen fıtratı seçtin,[65] fıtrata isabet ettin![66] Fıtrata yöneltildin![67]

Hamdolsun Allah´a ki, seni fıtrata yöneltti.[68]

Eğer sen şarabı almış olsaydın, [69] senden sonra [70] ümmetin azardı. [71]

Sütü tercih etmekle sen de fıtratla yöneltildin, ümmetin de fıtrata yöneltildi. [72]

Şarap size haram kılındı!? dedi. [73]

Peygamberimiz (a.s.)ın Göklere Çıkarılışı ve Orada Bazı Peygamberlerle Karşılaşıp Selamlaşması

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)ı Beytü´l-Makdis´teki Sahra´nın [Sahre´nin] üzer­ine çıkardı.

Peygamberimiz (a.s.), bakınca, orada, tabanı Sahra´da, tepesi semada, meleklerin inip çık­tıkları, bakanların ondan daha güzel birşey görmedikleri birMirac´ın kurulu olduğunu gördü![74]

İbn İshak´ın (85-151 Hicrî), kendilerini herhangi bir kusurla kusurlayamayacağı kimselerin kendisine Ebu Saîd el-Hudrî´den rivayet ettiklerini açıklayarak bildirdiğine göre:

Peygamberimiz (a.s.) buyurmuştur ki:

"Beytü´l-Makdis´te olanlardan boşaldıktan sonra, Mirac´a götürüldüm.

Ben, şimdiye kadar, ondan daha güzel birşey görmedim.

O, öyle birşeydir ki; ölünüz, ölüm anında gözlerini ona diker![75]

Âdem oğullarının ruhları, göklere onun üzerinde çıkarılır!"[76]

Sahibim Cebrail beni kanadının üstüne koydu,[77] ona yükseltti.[78]

Gök kapılarından, Hafaza diye anılan kapıya kadar çıkardı."[79]

Peygamberimiz (a.s.)ın, Sidretül-Müntehâya kadar, göklere yükselişi hep bu Miraç ile olmuştur.[80]

Dünya semasına varılınca, Cebrail (a.s.),[81] o göğün kapısını çaldı.[82] Bekçisi olan meleğe:

"Aç!" dedi.

"Kimdir o?" [83] "Kimsin sen?" denildi.[84]

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Yanımda Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Evet! Gönderildi" dedi.[85]

Kapı açılıp dünya semasının üstüne çıktıkları zaman, orada oturan, sağında ve solunda birtakım karaltılar bulunan, sağına baktıkça gülen, soluna baktıkça da ağlayan bir zât ile karşılaşırlar.[86]

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.) a:

"Selam ver ona!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele etti[87] ve "Hoşgeldin, safa geldin salih peygamber! Salih oğlum!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.), Cebrail (a.s.) a:

"Kim bu?" diye sordu.[88]

Cebrail (a.s.):

"Bu, atan Âdem ((a.s.))´dır.[89] Sağındaki ve solundaki şu karaltılar da, onun soyundan gelen çocuklarının ruhlarıdır. Onlardan, sağında olanlar Cennetlik, solunda olan karaltılar da Cehennemliktirler! Sağına bakınca güler, soluna bakınca da ağlar!" dedi.

Sonra, ikinci kat göğe yükseldiler.[90]

Cebrail (a.s.) o göğün kapısını çaldı. [91] Bekçisine:

"Aç!" dedi.

"Kimdir o?"[92] "Kimsin sen?" denildi.[93]

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Evet!" deyince, göğün kapısı açıldı.[94]

İkinci semada, teyze oğulları olan İsa b. Meryem ve Yahya b. Zekeriyya (a.s.)larla karşılaştılar.[95]

Cebrail (a.s.):

"Bunlar, Yahya ve İsa ((a.s.))´dır. Selam ver onlara!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

Onlar da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettiler ve:

"Hoş geldin, safa geldin salih kardeş! Salih peygamber!" dediler.[96] Ve hayır dua ettiler.[97]

İsa (a.s.); orta boylu, hamamdan çıkmış gibi kırmızıya çalar ak benizli,[98] düz saçlı[99] ve yüzü çok benli idi.[100]

Sonra, üçüncü kat göğe yükseldiler.

Cebrail (a.s.) göğün kapısını çaldı. Göğün bekçisine:

"Aç!" dedi.

"Sen kimsin?" denildi.

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kim var?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Gönderildi!" dedi.

Kapı açılınca, kendisine güzelliğin yarısı verilmiş olan Yusuf (a.s.)la karşılaştılar.[101] Peygamberimiz (a.s.):

"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu.

Cebrail (a.s.):

"Bu, senin kardeşin Yusuf b. Yakub ((a.s.))´dur![102] Selam ver ona!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettikten sonra:

"Hoş geldin! Safa geldin! Salih kardeş! Salih peygamber!" dedi.[103]

Sonra, dördüncü kat göğe yükseldiler.

Cebrail (a.s.) göğün kapısını çaldı.

"Sen kimsin?" denildi.

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Gönderildi!" dedi.

Göğün kapısı açılınca, İdris (a.s.)la karşılaştılar. [104]

Peygamberimiz (a.s.), Cebrail (a.s.) a:

"Kim bu?" diye sordu.[105]

Cebrail (a.s.):

"Bu, İdris ((a.s.))´dır. Selam ver ona!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Hoşgeldin! Safa geldin! Salih kardeş! Salih peygamber!" dedi.[106] Ve hayır dua etti.

Bundan sonra, beşinci kat göğe yükseldiler.

Cebrail (a.s.) göğün kapısını çaldı.

"Sen kimsin?" denildi.

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

"Gönderildi!" cevabıyla mukabele edildi.

Göğün kapısı açılınca, orada Harun b. İmran ((a.s.))´la karşılaştılar.[107] Kendisi, ak saçlı, gür ve ak sakallı idi. Son derece güzel yüzlü idi. Peygamberimiz (a.s.):

"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu. Cebrail (a.s.):

"Bu, kavmi içinde sevdirilmiş Harun ((a.s.))´dır![108] Selam ver ona!" dedi. Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Hoşgeldin! Safa geldin salih kardeş! Salih peygamber!" dedi.[109] Hayır dua etti.

Sonra, altıncı kat göğe yükseldiler.

Cebrail (a.s.) göğün kapısını çaldı.

"Sen kimsin?" denildi.

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kimse var mı?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Gönderildi!" dedi.

Göğün kapısı açılınca, orada Musa ((a.s.)) ile karşılaştılar.[110] Musa (a.s.); uzun boylu, esmer tenli,[111] yüksek burunlu,[112] kulaklarına kadar uzanan düz saçlı ,[113] hafif etli idi. [114]

Sanki, Şenue kabilesi erkeklerinden biri![115]

Peygamberimiz (a.s.):

"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu.[116]

Cebrail (a.s.):

"Bu, kardeşin Musa b. İmran ((a.s.))´dır![117] Selam ver ona!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Hoşgeldin! Safa geldin! Salih kardeş! Salih peygamberin [118] Ümmî peygamber!" dedi.[119] Ve hayır dua etti.

Sonra, yedinci kat göğe yükseldiler.

Cebrail (a.s.) göğün kapısını çaldı.

"Sen kimsin?" denildi.

Cebrail (a.s.):

"Cebrail´im!" dedi.

"Yanında kim var?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Muhammed ((a.s.)) var!" dedi.

"O (Miraç için), gönderildi mi?" diye soruldu.

Cebrail (a.s.):

"Gönderildi!" dedi.

Göğün kapısı açılınca, orada İbrahim (a.s.)la karşılaştılar ki, kendisi sırtını Beyt-i Mâmur´a dayanış,[120] Beyt-i Mamur´un kapısının önündeki bir kürsü üzerinde oturuyordu.[121]

Beyt-i Mâmur´a her gün yetmiş bin melek girer, girenler de bir daha geri dönmezdin.[122]

Peygamberimiz (a.s.), Cebrail (a.s.)a´a bunun ne olduğunu sordu.

Cebrail (a.s.):

"Bu, Beyt-i Mâmur´dur!" dedi.[123]

İbrahim (a.s.) için de:

"Selam ver ona!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.) selam verdi.

O da, Peygamberimiz (a.s.)ın selamına mukabele ettikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Hoşgeldin! Safa geldin! Salih oğlum! Salih peygamber!" dedi.[124]

Kendisi, çok yaşlı, ulu ve heybetli bir zât idi.[125]

Ona, soyundan gelen çocuklarından simaca en çok benzeyeni de, Peygamberimiz (a.s.)dı.[126]

Peygamberimiz (a.s.), Cebrail (a.s.)a:

"Ey Cebrail! Kim bu?" diye sordu.[127] Cebrail (a.s.) da:

"Bu, atan İbrahim (a.s.)dır!" dedi.[128]

İbrahim (a.s.)ın, Cennete Çokça Fidan Dikmelerini Müslümanlara Tebliğ Etmesini
Peygamberimiz (a.s.)a Tavsiye Edişi

İbrahim (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)a:

"Ümmetine[129] benden selam söyle![130] Onlara emret![131] Haber ver [132] de, Cennete fidan dikmeyi çoğaltsınlar! [133] Çünkü, Cennetin toprağı güzel, [134] suyu tatlı [135] arzı da geniş [136] ve düzlüktür!" dedi.[137]

Peygamberimiz (a.s.):

"Cennete dikilecek fidan nedir?" diye sordu.[138]

İbrahim (a.s.):

"Cennete dikilecek fidan ´Sübhânallâhi velhamdülillâhi ve lâ ilahe illallâhu vallâhu ekber´dir" dedi.

Yani: "Allah her noksandan münezzehtir. Bütün övmeler, övülmeler Allah´a mahsustur. Allah´tan başka hiçbir ilah yoktur! Allah, en büyüktür! [139] Bütün güç, kuvvet, ancak Allah´ındır, Allah iledir!" [140]

Sidretü´l-Müntehâ´ya Yükseliş

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)ı, yedinci kat göğün üzerinde bulunan ve Allah´tan başkasınca bilinmeyen makamlara yükseltti. [141]

Sidretü´l-Müntehâya kadar götürdü, [142] yükseltti. [143]

"Bu, Sidretü´l-Müntehâ´dır!" dedi. [144]

Sidretül-Müntehâ; kökü altıncı kat gökte ve gövdesi, dallan yedinci kat göğün üzerinde, [145] gölgesiyle bütün gökleri ve Cenneti gölgeleyen, [146] yaprakları fil kulakları gibi, meyveleri küpler kadar., bir ağaçtı ki, onu Yüce Allah´ın celâl ve azamet nurunun tecellisi kapladıkça kaplamış, [147] öyle renklere bürümüş, [148] yakut veya zümrüt veya benzeri cevherlere [149] çevirmiş, [150] o kadar güzelleştirmişti ki, Allah´ın yarattıklarından hiçbiri, onun güzelliğini tavsif edemezdin[151]

Sidretü´l-Müntehâ ki; Bütün peygamberlerin ve meleklerin işleri ona varır, dayanır.[152] Yaratıkların ilmi onda nihayet bulur, onun yukarısında olanlar hakkında hiçbir bilgileri bulunmaz! [153] Yeryüzünden semaya çıkan, onda nihayet bulur.[154] Alınacağı zaman da, ondan alınır.[155]

Refref ve Öteler Ötesindeki Buluşma

Peygamberimiz (a.s.)ın bildirdiklerine göre; Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)ı yukan götüre götüre, nihayet (kaza ve kaderi yazan) kalemlerin cızırtılarını işitecek kadar yüksek bir yere çı kardı. [156]

Peygamberimiz (a.s.); Cennetten, yemyeşil bir Refref (ipek döşek)´in birden ufku kapladığını, doldurduğunu gördü.[157]

Peygamberimiz (a.s.), onun (Refref in) üzerine oturdu.

Cebrail (a.s.), Peygamberimiz (a.s.)dan ayrıldı.[158] Peygamberimiz (a.s.); Aziz ve Cebbar olan Rabbine yükseltilip yaklaştırıldı.[159]

Kendisinden bütün sesler kesildi .[160]

Peygamberimiz (a.s.), Yüce Rabbinin:

"Korkmaya Muhammedi Yaklaş!" buyruğunu işitmeye başladı. [161]

Nihayet, hiçbir kimsenin hiçbir zaman erişememiş olduğu Yakınlık Makamına, İlahî Kabule, İlahî İkram ve İhsana nail oldu![162]

İbn Abbastan rivayet edildiğine göre, Peygamberimiz (a.s.):

"Ben, Yüce Rabbimi gördüm!" buyurmustur. [163]

Peygamberimiz (a.s.); Cebrail (a.s.)ın da, Mele-i A´lâ´da, Allah korkusu ve saygısın­dan, eskimiş deve çuluna benzediğini görmüştür. [164]

Yüce Allah; Miraç gecesinde, Peygamberimiz (a.s.)a vahyetmek istediğini, istediği gibi vahyetti.[165]

Yüce Allah, İbrahim (a.s.)ı haliliyet ile, Musa (a.s.)ı kelamı ile, Muhammed (a.s.)ı da rü´yetle mümtaz kılmıştır. [166]

Kur´ân-ı Kerîm´in Mirac Hakkındaki Açıklaması

Mirac hadisesi, Kur´ân-ı Kerîm´de şöyle açıklanır:

"Battığı zaman, yıldıza andolsun ki: Sahibiniz (doğru yoldan) sapmadı, bâtıla da inanmadı.

O, kendi (rey ve) hevâsından söylemez!

O (Kur´ân), kendisine (Allah tarafından) ilka edilegelen vahiyden başka (birşey) değildir.

Onu (Kur´ân´ı, ona) müthiş kuvvetlere mâlik olan (Cebrail) öğretti (ki, o) akıl ve reyinde kâmil (bir melek)dir, hemen (kendi suretine girip) doğruldu.

O (Cebrail), en yüksek ufukta idi.

Sonra (ona) yaklaştı derken, sarktı.

İki yay kadar, ya da daha yakın olduğunda, kuluna vahyetti.

Onun (gözünün) gördüğünü, kalbi yalanlamadı.

Şimdi, siz onun bu görüşüne karşı, kendisiyle mücadele mi edeceksiniz?!

Andolsun ki, o, onu, diğer bir defa da Sidretü´l-Müntehâ´nın yanında gördü ki, Cennetü´l-Me´vâ onun yanındadır.

O (gördüğü)zaman, Sidre´yi, buruyordu onu, bürümekte olan!

Onun göz(ü gördüğünden) ne şaştı, ne de aştı!

Andolsun ki: O, Rabbinin en büyük âyetlerinden bir kısmını görmüştür." [167]

Cennetü´l-Me´vâ, Kürsî ve Arş
Sidretül-Müntehâ´nın yanında bulunan Cennetü´l-Me´vâ, Arş´ın sağında olup, şehit ruhlarının durağıdır.[168]

Yedi kat gökler ve yerler, Kürsî karşısında, çöl ortasına atılmış bir halka; [169] Kürsî de, Arş karşısında, çöl ortasına atılmış bir halka gibi kalır![170]

Mirac Mülâkatında Peygamberimiz (a.s.)a Verilenler
Peygamberimiz (a.s.)a Mirac mülakatı sonunda şu üç şey verildi:

Elli vakit namaz sevabına denk, beş vakit namaz verildi.

Bakara sûresinin son âyetleri verildi.

Peygamberimiz (a.s.)ın ümmetinden olup da, Allah´a şerik koşmayanlardan Mukhimat
bağışlandı.[171]

Yüce Allah:

"Yâ Muhammedi Bu namazlar, her gün ve gecede,[172] beş namazdır![173] Amma, her namaz için, on sevab vardır![174] Bu, yine, elli namaz demektir.[175]

Bende söz bir olur, değişmez![176]

Her kim, bir hayr işlemek ister ve onu yapmazsa, o kimseye (bu iyi niyetinden dolayı) bir sevab yazılır, yaparsa on sevab yazılır.

Her kim de, bir kötülük yapmak ister, onu yapmazsa, ona birşey yazılmaz. O kötülüğü yaparsa, bir günah yazılır!" buyurdu.[177]

Bakara sûresinin son iki ayetinde de, meâlen şöyle buyurulur:

"O Peygamber de kendisine Rabbinden indirilene iman etti, mü´minler de (iman ettiler).

Onlardan her biri:

Allah´a,

Allah´ın meleklerine,

Allah´ın kitablarına,

Allah´ın peygamberlerine inandı. Peygamberlerin hiçbirini, diğerlerinin arasından ayırmayız! (Hepsine inanırız.)

Dinledik! (Emrine) itaat ettik!

Ey Rabbimiz! Mağfiretini dileriz!

Son varış(ımız) ancak Sanadır!1 dediler.

Allah, hiçbir kimseye, gücünün yettiğinden başkasını yüklemez.

(Herkesin) kazandığı (hayır) kendi yararınadır.

Yaptığı (şer) de kendi zararınadır.

Ey Rabbimiz! Unuttuk yahut yanıldık ise, bizi tutup sorguya çekme!

Ey Rabbimiz! Bizden önceki (ümmet)lere yüklediğin gibi, üstümüze ağır bir yük yükleme!

Ey Rabbimiz! Takat getiremeyeceğimizi, bize yükleme!

Bizden (sâdır olan günahları) sil, bağışla! Bizi yarlığa! Bizi esirge!

Sen bizim Mevlâmızsın!

Artık, kâfirler güruhuna karşı da, bize yardım et!"[178]

Mukhimat; insanı Cehenneme sürükleyen büyük ve tehlikeli günahlar, demektir.[179]

Peygamberimiz (a.s.), bir gün:

"İnsanı helake sürükleyen yedi şeyden sakınınız!" buyurmuştu.

"Yâ Rasûlallah! Nedir bu tehlikeli şeyler?" diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.):

Allah´a şerik koşmak,

Sihir (büyü) yapmak,

Yüce Allah´ın öldürülmesini haram kıldığı nefsi, haksız yere öldürmek,

Faiz yemek,

Yetim malı yemek,

Savaş meydanından kaçmak,

Zinadan korunan, böyle birşey hatırından bile geçmeyen Müslüman kadınlarına zina isnad etmektir!" buyurdu.[180]

Mirac Gecesinde Peygamberimiz (a.s.)ın Cennete Götürülüşü

Yüce Allah, Peygamberimiz (a.s.)a vahyedeceğini vahyettikten sonra, Peygamberimiz (a.s.), Cebrail (a.s.) tarafından Cennete götürüldü.[181]

Cennetin eni, göklerle (altlarındaki) yer kadar olup.[182] Peygamberimiz (a.s.) orada:

İnciden, yakuttan, zebercetten.. köşkler,[183]

İnciden kubbeler (kubbeli evler) gördü.

Cennetin toprağını da, misk kokar bir halde buldu.[184]

Peygamberimiz (a.s.), Cennette;

İki yanında içi boş inciden yapılmış kubbeler (kubbeli evler) dizili bir ırmak da gördü[185] ki, inci, yakut çakılları ve misk üzerinde akıp gidiyordun [186]

Peygamberimiz (a.s.):

"Ey Cebrail! Nedir bu?" diye sordu.[187]

Cebrail (a.s.):

"Bu, sana Yüce Allah´ın vermiş olduğu[188] Kevser ırmağıdır!" dedi.[189]

Kevser ırmağının suyu da, baldan daha tatlı ve sütten daha ak idi.[190]

Peygamberimiz (a.s.)a Cehennemin Gösterilişi

Peygamberimiz (a.s.); dünya semasında kendisini güleryüzle karşılayan melekler arasında, yüzü hiç gülmeyen, Cehennemin hâzini, bekçisi Malik adındaki bir melekle de karşılaşmıştı.

Peygamberimiz (a.s.), onun kim olduğunu Cebrail (a.s.)dan sorup öğrenince, Cebrail (a.s.)a:

"Cehennemi bana göstermesini ona emretmez misin?" diye sormuştu.

Cebrail (a.s.) da:

"Olur!" diyerek Cehennemin bekçisi Malik´e:

"Ey Malik! Muhammed ((a.s.))´e Cehennemi göster!" demişti.

Malik;

Cehennem´in üzerinden örtüsünü açınca, Cehennem öyle kaynamaya ve kabarmaya başladı ki, Peygamberimiz (a.s.) onun gördüğü herşeyi yakalayıp yakıvereceğini sandı. Hemen, Cebrail (a.s.)a:

"Ey Cebrail! Malik´e emret de, onu yerine geri çevirsin!" buyurdu.

Cebrail (a.s.) da, Cehennemi yerine çevirmesi için, Malik´e emretti.

O da, Cehenneme:

"Sakin ol!" dedi.

Cehennem, çıkmış olduğu yerine girince, Malik onun üzerine örtüsünü tekrar örttü.[191]

Peygamberimiz (a.s.);

Cehennemdeki susuzluk azaplarını, azap zincirlerini, azap yılan ve akreplerini, oradaki azaplardan daha bazılarını da gördü.[192]

Peygamberimiz (a.s.), bir hadis-i şeriflerinde:

"Eğer benim bildiğimi sizler de bilmiş olsaydınız, muhakkak ki, pek az güler ve çok ağlardınız!" buyurmuştur.[193]

Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´ye Dönüşü

Peygamberimiz (a.s.), Mekke´ye dönmek üzere, Beytü´l-Makdis Mescidinin kapısına bağladığı Burak´a binip[194] Mekke´ye döndü.[195] Peygamberimiz AIeyhisselamin İsrâ ve Miracı, bir gece içinde, yatsı namazı ile sabah namazı arasında vuku buldu.[196]

Abdulmuttalib Oğullarının Peygamberimiz (a.s.)ı Aramaya Çıkışları

Abdulmuttalib oğulları, İsrâ ve Mirac gecesinde, Peygamberimiz (a.s.)ı bulamayınca, ara­maya çıkmışlardı.

Hatta, Hz. Abbas, Zîtuvâ´ya kadar gitti. Oralarda, yüksek sesle:

"Yâ Muhammedi Yâ Muhammedi" diyerek bağırdı.

Peygamberimiz (a.s.):

"Lebbeyk!=Buyur!" diye karşılık verince, Hz. Abbas:

"Ey kardeşimin oğlu! Sen kavmini geceden beri zahmet ve meşakkate soktun!? Nerede idin?" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Beytü´l-Makdis´e gittim" buyurunca, Hz. Abbas:

"Bu gecenin içinde mi?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet. Bu gecenin içinde gidip geldim!" buyurunca, Hz. Abbas:

"Her halde, senin başına ancak hayır gelmiş olmalıdır!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Benim başıma hayırdan başka birşey gelmemiştir!" buyurdu.[197]

İsrâ ve Mirac Mucizesinin Kureyş Halkına Haber Verilişi

Peygamberimiz (a.s.); İsrâ ve Miracını Kureyş müşriklerine gidip haber vermek üzere ayağa kalkınca,[198] Ebu Talib´in kızı Ümmü Hani Hatun, Peygamberimiz (a.s.)ın ridasının ucun­dan tutup: [199]

"Ey amcamın oğlu![200] Ey Allah´ın peygamberi![201] Sana and veriyorum.[202] Bunu halka 5öyleme![203] Onlar seni yalanlarlar.[204] Üzerler!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Vallahi, ben bunu onlara söyleyeceğim!" buyurdu.[205]

Ümmü Hani Hatun, Habeşli cariyesine:

"Yazıklar olsun sana! Git de, Resûlullah (a.s.) o halka ne söylüyor? Halk ona ne söylüyor? Göz kulak ol!" dedi.[206]

Peygamberimiz (a.s.) İsrâ ve Miracını Kureyş müşriklerine gidip haber vereceği zaman;

"Ey Cebrail!" dedi, "kavmim beni tasdik etmezler"

Cebrail (a.s.):

"Ebu Bekir seni tasdik eder" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.), gidip, Kabe´nin Hicr diye anılan yerinde ayakta durarak[207] Kureyş müşriklerine İsrâ hadisesini haber verince, onlar şaştılar:[208]

"Doğrusu, biz şimdiye kadar bunun gibisini hiç işitmedik!?[209]

Bu, şaşılacak, inanılmayacak şey!

Vallahi, deve Mekke´den Şam´a gidişte bir ayda, dönüşte de bir ayda sürülüp götürülür!

Muhammed bir tek gecenin içinde oraya gider de, Mekke´ye dönebilir mi?![210]

Biz Beytü´l-Makdis´e, devemizin ciğerlerine, böğürlerine vura vura bir ayda varırız. O oraya bir tek gecenin içinde gitmiş ha?![211]

Ey Muhammed! Buna delilin nedir?" dediler[212] ve yalanladılar.[213]

Peygamberimiz (a.s.), yalanlanmaktan üzgün bir halde, bir tarafa çekilip oturduğu sırada, yanına Ebu Cehil gelerek oturdu.

Alaylı bir tavırla:

"Geceleyin yararlandığın birşey var mı?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet! Vardır!" buyurdu.

Ebu Cehil:

"Ne imiş o?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Geceleyin götürüldüm!" buyurdu.

Ebu Cehil:

"Nereye?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Beytü´l-Makdis´e!" buyurdu.

Ebu Cehil:

"Sonra da aramızda sabahladın ha?!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet!" buyurdu.

Ebu Cehil, Peygamberimiz (a.s.) söylediği sözü inkâr eder korkusu ile, kavmini onun yanı­na çağırmak istedi ve:

"Bana söylediğin sözü onlara da söyleyesin diye, kavmini senin yanına çağırmamı uygun görür müsün?" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Olur!" buyurunca, Ebu Cehil:

"Ey Ka´b oğulları cemaatı!" diyerek çağırmaya başladı.

Meclislerinden silkinip kalkanlar, gelip Peygamberimiz (a.s.)la Ebu Cehil´in yanına oturdu­lar.

Ebu Cehil, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Haydi, bana söylediğini, kavmine de söyle!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Ben geceleyin götürüldüm!" buyurdu.

"Nereye?" diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.):

Beytü´l-Makdis´e!" buyurdu.

"Sonra da aramızda sabahladın ha?!" dediler.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet!" buyurunca, Peygamberimiz (a.s.)ın sözünü yalanlamak için, şaşkınlıklarından ve inkârlarından, kimisi ellerini çırptılar, kimisi de ellerini başlarına koydular![214]

Kureyş müşrikleri, hemen, Hz. Ebu Bekir´in yanına vardılar. Ona:

"Ey Ebu Bekir! Senin sahibin hakkındaki şeyden haberin var mı?

O, güya, bu gece Beytü´l-Makdis´e varmış![215] Orada namaz kılmış! Sonra da Mekke´ye dönmüş!?" dediler.

Hz. Ebu Bekir:

"Siz onun hakkında yalan söylüyorsunuz!" dedi.

Müşrikler:

"Hayır! Kendisi, şuradaki Mescid´de halka böyle söyledi!" dediler.[216]

Hz. Ebu Bekir:

"Vallahi, eğer o bunu söyledi ise, muhakkak, doğrudur!" dedi.[217]

Müşrikler:

"Sen onu doğruluyor,[218] kendisinin bir gecede Beytü´l-Makdis´e gidip sabahtan önce Mekke´ye geldiğini[219] doğru buluyor musun?" dediler.

Hz. Ebu Bekir:

"Evet![220] Bunda şaşacağınız ne var?[221]

Vallahi, ben onu bundan daha uzak olanında, gecenin veya gündüzün herhangi bir saatinde kendi­sine semadan haber geldiğini bana haber verdiğinde tasdik edip duruyorum!"[222] dedikten sonra, Peygamberimiz (a.s.)ın yanına geldi ve:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Sen şu halka bu gece Beytü´l-Makdis´e gittiğini söyledin mi?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet!" buyurdu.

Hz. Ebu Bekir:

"Ey Allah´ın Peygamberi! Onu bana tarif ve tavsif et! Çünkü, ben oraya gitmişimdir" dedi.

Beytü´l-Makdis, hemen, Peygamberimiz (a.s.)ın gözünün önüne geldi. Peygamberimiz (a.s.), ona bakarak, Hz.Ebu Bekir´e Beytü´l-Makdis´i birer birertarif etmeye başlamış; anlattıkça, Hz. Ebu Bekir de:

"Doğru söylüyorsun! Ben şehadet ederim ki; sen Allah´ın Resûlüsün!" demiştir.

Peygamberimiz (a.s.) da:

"Ey Ebu Bekir! Sen, Sıddîk´sın!" buyurmuş ve o gün ona Sıddfk ismini vermiştir.[223]

Müşriklerin Peygamberimiz (a.s.)a Beytü´l-Makdis ve Beytü´l-Makdis Mescidi
Hakkında Sorular Sormaları

Müşriklerden, o beldeleri gezmiş ve Beytü´l-Makdis Mescidini görmüş olanlar, Peygamberimiz (a.s.)a:

"Sen Beytü´l-Makdis Mescidini bize tarif ve tavsif edebilir misin?" diye sordular.

Peygamberimiz (a.s.):

"Oraya gittim!" buyurdu ve tarif etmeye başladı.

Bazı noktalarda tereddüde düşünce, Beytü´l-Makdis Mescidi Peygamberimiz (a.s.)ın gözünün önüne getirildi ve ona bakarak, müşriklerin sorularını cevapladı. Müşrikler:

"Vallahi, tarif ve tavsifte isabet ettin!" dediler.[224]

Peygamberimiz (a.s.), bu hususu şöyle anlatır:

"Kureyşîler, gezdiğim yerler, özellikle Beytü´l-Makdis hakkında, bana birçok sorular sormaya başladılar ki, ben İsra gecesi onları zihnimde iyice tesbit ve hıfz etmiş değildim.

Bunun için, o kadar sıkılmıştım ki, böyle bir sıkıntıya hiç düşmemiştim.

Derken, Yüce Allah benimle Beytü´l-Makdis arasındaki uzaklığı kaldırdı da, ne sordularsa, ona bakarak, sorularını birer birer cevapladım.[225] Bana:

´Beytül-Makdis´in kaç kapısı var?1 diye sordular.

Ben de, Beytü´l-Makdis´e bakıp, onlara haber verdim.

Bazıları da:

´Beytü´l-Makdis Mescidinin kaç kapısı var?´ diye sordular.

Beytü´l-Makdis Mescidi gözümün önüne dikilince, ona bakıp kapılarını sayarak, onlara bildirdim."[226]

Müşriklerin Kervanları Hakkındaki Soruları

Kureyş müşrikleri:

"Ey Muhammedi Sen bize kervanımızdan haber ver! O bizim için Beytü´l-Makdis´ten daha önemlidir. [227] Sen onlardan birşeye rastladın mı?" dediler.[228] İçlerinden birisi de:

"Yâ Muhammed! Sen şu, şu yerdeki develerimize rastladın mı?" diye sordu.

Peygamberimiz (a.s.):

"Evet! Vallahi,[229] filan oğullarına rastladım:

Onlar bir deve kaybetmişler ve onu aramaya gitmişlerdi.[230]

Konak yerlerinde de onlardan hiç kimse yoktu.[231]

Susamıştım.[232]

Onların içinde su bulunan bir kapları vardı ki, onun üzerine birşey örtmüşlerdi. Örtüsünü açtım ve içindeki suyu içtim. Sonra, üzerini, yine eskisi gibi kapadım.

Onların kafilesi, şimdi Beyzâ´dan, Ten´im yokuşundan iniyordun

Kafilenin önünde boz, siyah renkli erkek bir deve, devenin üzerinde de birisi siyah, birisi de alaca iki çuval vardır!" buyurunca,[233] Velid b. Mugîre, "Sihirbaz!" dedi.[234]

Peygamberimiz (a.s.), sözlerine devamla:

"Yanınıza geldikleri zaman, onlara sorun:[235] Kaplarındaki suyu içilmemiş bulmuşlar mıdır?" buyurdu.[236]

Müşrikler:

"Lât ve Uzzâ´ya andolsun ki, bu bir delildir!" dediler.[237]

Peygamberimiz (a.s.):

"Şu, şu vadide filan oğullarının kafilesine de rastladım.

Onları bir hayvanın gizli sesi ürkütmüş; bir develeri kaçmıştı.

Ben kaçan develerinin yerini onlara gösterdim!" buyurdu.

Kureyş müşrikleri, Ten´im yokuşuna doğru hızla gitfiler.[238]

Peygamberimiz (a.s.)ın verdiği haberleri yalana çıkarma umurlusu ile, kervanı gözlemeye başladılar.

Kervan görününce:

"Vallahi, işte kervan geliyor! Boz deveyi de en öne sürmüşler!?" dediler.[239]

İlk karşılaştıkları deve, kendilerine tarif edildiği gibi idi.

Kafileye su kabından sordular.

Onlar da, onu su dolu olarak bıraktıklarını, üzerini örttüklerini, fakat sonradan örtüsünü açtıkları zaman içinde su bulamadıklarını haber verdiler.

Kureyş müşrikleri, diğer kafilelere de, soracaklarını sordular.

"Doğrudur! Vallahi, kendisinin anmış olduğu vadide ürkütüldük ve bir devemiz de kaçtı.

Bir adamın sesini işittik ki, o bizi devemize çağırıyordu!

Deveyi onun çağırdığı yerde bulduk ve tuttuk!" dediler.[240]

Bazılarına göre; işittikleri ses, Peygamberimiz (a.s.)ın sesi idi.[241]

Kureyş müşriklerinin, kervanlarındaki develerinin ve hatta çobanlarının sayısına varıncaya kadar, sormadıkları ve Peygamberimiz (a.s.)dan doğru cevaplarını almadıkları birşey kalmadı.[242]

Kureyş müşrikleri, kendilerine verilen haberlerin doğru çıktığını gördükleri halde,[243] iman etmedil­er

"Bu, açık bir sihirdir![244] Velid b. Mugîre´nin dediği doğru imiş!" dediler.[245]

İslam Dininin İbadet Esaslarından Namaz

İslâm dininin ibadet esaslarından birincisi olan[246] ve düşman karşısında bile bulunulsa vaktinde kılınması gereken;[247] yaratılışımızın gayesi bulunan[248] namaz; Yüce Yaratanımızı zikretmek, anmak üzere[249] her türlü kötülüklerden geri durmak için[250] kılınır.

Namaz; kıyam, kıraat, rükû ve sücud gibi rükünlerden oluşan bir ibadet olup Kufân-ı Kerîm´in müteaddit âyetlerinde bu rükünlerle namaza işaret edilmiş olduğu.[251] hatta rükû ve sücud tesbihleriyle de namazın murad olunduğu görülür. Nitekim:

Devrinin tartışmacı bilginlerinden Nâfi b. Ezrak, Abdullah b. Abbas´a:

"Beş vakit namaz Kur´ân´da var mı?" diye sorduğu zaman, Abdullah b. Abbas:

"Evet! Vardır!" diyerek Rûm sûresinin 17 ve 18. âyetlerini:

"Fesübhânallâhi hine tümsûne ve hine tusbihûne velehülhamdü fissemâvâti vel´ardi ve aşiyyen ve hîne tuzhirûne" diyerek okuyup; "´Hine tümsûne1 akşam namazıdır. Ve hfne tusbihûne1 sabah namazıdır. ´Ve aşiyyen1 ikindi namazıdır. ´Ve hîne tuzhirûne´ öğle namazıdır!" dedikten sonra; Nur sûresinin 58. âyetindeki "ve min ba´di salâti´l-ışâi=Bir de, yatsı namazından sonra..." kısmını okumuştur.[252]

Beş Vakit Namazın Farz Kılınışı ve Vakitlerinin Tarif Edilişi

Beş vakit namaz; bir rivayete göre, Peygam berim iz (a.s.)ın Medine´ye hicretinden bir buçuk yıl önce,[253] Miraç gecesinde farz kılınmıştır.[254]

Miraç gecesinin sabahında Cebrail (a.s.) inerek[255] Peygamberimiz (a.s.)a göster­mek için, beş vakit namazı, vakitlerinde imam olup kıldırdı.[256]

Peygamberimiz (a.s.) bu husustaki hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuşlardır:

"Cebrail bana Beyt´in (Kabe´nin) yanında.[257] iki kere, yani iki gün[258] imam oldu.

Güneşin zeval vaktinde, gölge bir nalın tasması kadar uzadığında, öğle namazını kıldırdı.

Sonra, herşeyin gölgesi bir misli olunca, ikindi namazını kıldırdı.

Sonra, oruçlu iftar ettiği (orucunu açtığı)zaman, akşam namazını kıldırdı.

Sonra, şafak kaybolduğu zaman, yatsı namazını kıldırdı.

Sonra, oruçluya yemek, içmek haram olduğu zaman, sabah namazını kıldırdı.

Ertesi günü ise, öğle namazını, herşeyin gölgesi bir misli olduğu zaman kıldırdı.

Sonra, ikindi namazını, herşeyin gölgesi iki misli olduğu zaman kıldırdı.

Sonra, akşam namazını, oruçlu iftar ettiği (orucunu açtığı) zaman kıldırdı.

Sonra, yatsı namazını, gecenin üçte birinin evvelinde,[259] üçte birinin evveline doğru[260] kıldırdı.

Sonra, ortalık ağardığı, aydınlandığı zaman da sabah namazını kıldırdı.

Sonra, bana yönelip:

´Yâ Muhammedi Bu, senden önceki peygamberlerin (namaz) vaktidir. (Namaz için) vakit, bu iki vak­tin arasıdır1 dedi. "[261]

Namazın Peygamberimiz (a.s.)dan Önceki Peygamberlerin Şeriatlarında da Yer Aldığı

Namaz, Peygamberimiz (a.s.)dan önceki peygamberlerin şeriatlarında da vardı. İbrahim ve İsmail (a.s.)lar, devamlı surette namaz kılarlardı. Zürriyetlerinden de namaza devamlı bir ümmet gelmesi için, Yüce Allah´a dua etmişlerdi.[262] İshak ve Yakub (a.s.)lar da namaz kılarlardı. [263]

Şuayb (a.s.)ın çok namaz kılışı, kavminin kendisiyle alay etmesine sebep olmuştu.[264] Musa (a.s.) namazla memurdu.[265] Namaz kılmaları hususunda, İsrail oğullarından da kesin söz almıştı.[266]

Lokman (a.s.) namaz kılar, oğluna da bunu emrederdi.[267] Zekeriyya (a.s.) namaza devamlı idi.[268] İsa (a.s.) da namazla memurdu.[269]

Beş Vakit Namazdan Önceki Namaz: Teheccüd Namazı

Beş vakit namaz farz kılınmadan önce, gecenin geç vakitlerine kadar, uzun sûreler okunarak gece namazı (teheccüd) kılmak, farzdı.[270] Bu, bir yıl devam etmiş; namazda uzun müddet dikilmekten, Müslümanların ayaklan şişmişti.

Nihayet, beş vakit namaz farz kılınınca, teheccüd namazı Müslümanlar hakkında hafifletilip nafileye çevrilmiş,[271] fakat Peygamberimiz (a.s.)ın buna özel olarak devamı emir buyrulmuştur.[272]

Vitir Namazı ve Vakti

Peygamberimiz (a.s.), vitir namazı hakkında da:

"Yüce Rabbim bana bir namaz daha arttırdı ki, o, vitir namazıdır. Onun vakti de, tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman arasındadır.[273]

Muhakkak ki, Allah, hakkınızda, kızıl tüylü develerden (dünya malından) daha hayırlı olan bir nama­zla imdatta bulundu ki, o vitir namazıdır.

Allah, onu yatsı ile tan yeri ağarıncaya kadar olan zaman arasında kılmanızı meşru kıldı" buyur­muştur. [274]

Peygamberimiz (a.s.)ın Beş Vakit Namazı Kılışı, Kıldırışı

Namaz, abdestli olarak kılınır.[275] Abdest, namazın anahtarıdır.[276] Abdestsiz, namaz olmaz ve kabul olunmaz.[277]

Peygamberimiz (a.s.) namaz kılacağı zaman Kıble´ye döner,[278] ellerini kulaklarının hizası­na kadar kaldırıp "Allahuekber" diyerek tekbir alır;[279] sağ eliyle sol elini tutar,[280] sağ elini sol elinin üzerine koyar (bağlar);[281] "Sübhâneke allâhümme ve bihamdike ve tebâreke ismükeve teâlâ ceddüke velâ ilahe gayrüke!" diyerek namaza başlardı.[282]

Sonra, içinden Eûzü ve Besmele çekerdi.

(Sabah, akşam, yatsı namazlanyla Cuma ve Bayram namazında) açıktan Fatiha sûresini okur,[283] Fâtiha´nın sonunda yavaşça "Âmîn!" der ve "Âmîn" denilmesini de emrederdi.[284]

Peygamberimiz (a.s.)ın:

"Her kim içinde Ümmü´l-Kur´ân´ı (Fâtiha´yı) okumaksızın bir namaz kılarsa, o namaz noksandır, tamam değildir, güdüktür!" buyurduğu bildirilmektedir.[285]

Peygamberimiz (a.s.), sabah namazında, Fatiha sûresinden sonra, Yasin sûresini[286] ve Kaf sûresini,[287] ya da benzeri sûreleri[288] veya Tûrsûresini[289] veya Mü´minûn sûresini[290] veya Tekvir sûresini[291] veya benzeri sûreleri okurdu.[292] Peygamberimiz (a.s.) m okuduğu âyetlerin sayısı altmışı ve hatta yüzü bulurdu.[293]

Birinci rekatta uzun sûre, ikinci rekatta kısa sûre okurdu.[294]

Cuma günü ise, sabah namazında Secde sûresi ile Dehr sûresini okurdu.[295]

Öğle ile ikindinin ilk iki rekatlarında Fâtiha´dan sonra, birer sûre,[296] meselâ Târik ve Buruc sûrelerini[297] ve benzeri erini,[298]

Öğle namazında, Leyi sûresini,

İkindi namazında, onun gibi bir sûreyi okurdu.

Öğle namazında, A´lâ sûresini okuduğu da olurdu.[299]

Öğlenin birinci rekatında otuz, ikincide onbeş âyet kadar okurdu.[300]

Akşam namazında, Mürselât sûresini,[301] Tûr sûresini okuduğu da olurdu.[302]

Yatsı namazında, Tîn sûresini,[303] Şems ve benzeri sûreleri okurdu.[304]

Muaz b. Cebel´e yatsı namazında A´lâ, Leyi ve Alâk sûrelerini okuması tavsiye buyurulmuştur.[305]

Peygamberimiz (a.s.), kıraatten sonra, "Allahuekber!" diyerek tekbir alır, belini kam-buriaştırmaksızın büküp rükûa varır, ellerini dizkapaklarının üzerine koyar,[306] "Sübhâne Rabbiyel azîm!" der;[307] "Semiallâhu limen hamiden" diyerek[308] başını kaldırıp omurga kemiklerinden her biri yerli yerine gelinceye kadar doğrulunca,[309] "Rabbena ve lekelhamd!" der;[310] "Allahuekber!" diyerek secdeye giderdi.

Secdeye gittiği zaman; kollarını ne yere yayar, ne de yanlarına yapıştırırdı.

Ayaklarının parmaklarını, Kıbleye karşı dikerdi.[311]

Peygamberimiz (a.s.), bu secde vaziyetini anlatırken de:

"Ben, birisi cephe (alınla burun), ikisi dizler, ikisi de ayak uçları olmak üzere, yedi kemik (organ) üzerinde secde etmekle emrolundum.

Namaz kılarken, elbisemizle saçımızı, düzeltmek için toplamaktan da, nehyolundum."[312]

"Secde ettiği zaman, kulun yedi âzası:

Yüzü,

İki eli,

İki dizi,

İki ayağı da, onunla birlikte, secde eder" buyurmuştur.[313]

Peygamberimiz (a.s.), secdede "Sübhâne Rabbiyel a´lâ!" derdi.[314] Gerek rükûdaki, gerek secdedeki teşbihlerin en az üçer kere söylenmesini tavsiye buyurmuştur.[315]

Peygamberimiz (a.s.) "Allahuekber!" diyerek başını secdeden kaldırır ve sol ayağını büküp, üstüne otururdu ve ikinci secdede de böyle yapardı.

İkinci secdeyi yaptıktan sonra "Allahuekber!" diyerek ikinci rekata kalkar,[316] onu da kılıp oturunca "Ettahiyyâtü..."yü ve arkasından, şehadet kelimelerini okurdu ve namazın sonunda, buna "Allâhümme salli..." ve "Allâhümme bârik..." salavatlarını ekler ve bundan sonra istedikleri duayı yapmalarını Müslümanlara emrederdi.[317]

Kendileri ise, en çok "Allâhümme Rabbena âtinâ fi´d-dünyâ haseneten ve fi´l-âhireti haseneten ve kına azâbennâr!" diyerek dua ederdi.[318]

Peygamberimiz (a.s.), bundan sonra, başını önce sağ tarafına çevirip "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh!," sonra da sol tarafına çevirip "Esselâmü aleyküm ve rahmetullâh!" diyerek selam verir­di.[319]

Selam verdikten sonra, üç kere "Estağfirullâh!,"[320] bir kere de "Allâhümme entesselâmu ve min kesselâmu tebârekte yâ zelcelâli vel´ikram. Lâ ilahe illallâhu vahdedû lâ şerîke leh lehül mülkü ve lehül hamdü yuhyî ve yümîtu ve nüve alâ külli şey´in kadîr. Allâhümme lâ mania limâ atayte ve lâ mûtî limâ mena´te. Velâ yenfau zelceddi minkel cedd" derdi.[321] Arkasından da:

Otuz üç kere "Sübhânallah,"

Otuz üç kere "Elhamdülillah,"

Otuz üç kere "Allahuekber,"

Sonunda da, bir kere "Lâ ilahe ilallâhu vahdehû lâ şerike leh lehül mülkü ve lehül hamdü ve hüve alâ külli şey´in kadîr" derdi[322]-ki, böyle diyen kimsenin günahlarının, deniz köpükleri kadar çok bile olsa, hepsinin bağışlanacağını müjdelemiştir.[323]

Peygamberimiz (a.s.), en sonunda "Sübhâne Rabbike Rabbil izzeti amma yasıfûn ve selâmün alel mürselîn velhamdü lillâhi rabbil âlemîn" âyetini okurdu.[324]

Peygamberimiz (a.s.), farz namazların arkasında Âyete´l-Kürsî´yi okuyan kimsenin de, ikin­ci bir namaza kadar Yüce Allah´ın himayesinde bulunacağını haber vermiştir.[325]

"Peygamber (a.s.)ın Kufân´ı okuyuşu nasıldı?" diye sorulunca, Enes b. Mâlik:

"Çekilmesi gerekeni çekerdi" dedikten sonra, Besmeleyi okuyarak: "´Bismillâhiyi çekerdi, ´errah-mân´ı çekerdi, ´errahîm´i çekerdi" demiştir.[326]

Hz. Hafsa ve Hz. Ümmü Seleme´nin bildirdiklerine göre; Peygamberimiz (a.s.) Kur´ân-ı Kerîm´i âyet âyet okurdu:

´Bismillâhirrahmânirrahîm´ der, keserdi.

´Elhamdulillâhi rabbil âlemîn´ der, keserdi.

´Mâliki yevmiddîn´ der, keserdi.[327]

Peygamberimiz (a.s.)ın Beş Vakit Farz Namazlarla Birlikte Kıldıkları Sünnetler ve Rekatları

Hz. Aişe´nin bildirdiğine göre; Peygamberimiz (a.s.):

Sabah namazının farzından önce, evinde iki rekat,

Öğle namazının farzından önce, evinde dört rekat; farzından sonra, evinde iki rekat,[328]

İkindi namazının farzından önce, evinde dört rekat,[329]

Akşam namazının farzından sonra, evinde iki rekat,

Yatsı namazının farzından sonra, evinde iki rekat nafile namaz kılardı.[330]

Bunu dört kıldığı da olurdu.[331]

Peygamberimiz (a.s.):

"Öğlenin farzından önce dört rekat, farzından sonra da dört rekat kılmaya devam edeni, (Allah) Cehennem ateşine haram kılar!"[332]

"İkindi namazının farzından önce dört rekat namaz kılana, Allah rahmet etsin!" buyurmuştur.[333]

Yatsı namazının farzından önce kılınan dört rekat nafile ise, Müslümanların isteklerine bırakılmış olan; daha uygun bir deyişle, Müslümanların kılmaya mezun bulundukları ve müstahsen görerek kılageldikleri nafilelerdendir ki, bu da Peygamberimiz (a.s.)ın şu hadis-i şerifine dayanır

Ashab-ı Kiram´dan Talha b. Ubeydullah derki:

"Necd halkından, saçı darmadağın bir kimse, Resûlullah (a.s.)a geldi. Kendisinin sesini uzaktan karmakarışık duyuyor, fakat ne söylediğini anlamıyorduk. Nihayet, yaklaştı.[334]

"Yâ Rasûlallâh! İslâm nedir?" diye sordu.[335]

Meğer, İslâm´ın ne demek olduğunu soruyomnuş.

Onun bu sorusuna, Resûlullah (a.s.):

"Bir gün bir gecede beş namaz!" buyurdu.

Adamcağız:

"Üzerimde bu namazlardan başkası da olacak mı?" diye sordu.

Resûlullah (a.s.):

"Hayır, olmayacak! Meğer ki kendiliğinden (nafile olarak) kılasın..." buyurdu.[336]

Namaza Özenmenin Gerekliliği

Peygamberimiz (a.s.) bir gün[337] Mescid´de otururken,[338] çöl arabı gibi[339] bir adam gelip[340] Peygamberimiz (a.s.)ın yakınında[341] iki rekat[342] namaz kıldı.[343] Namazı itinasız ve gevşek kıldı.[344]

Peygamberimiz (a.s.) onun gevşek kılışına bakıyordu.[345]

Adam Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gelip selam verdi.

Peygamberimiz (a.s.), onun selamına mukabele ettikten sonra.[346] adama:

"Dön de, yeni baştan kıl! Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!" buyurdu.

Adam dönüp,[347] önceki kıldığı gibi, tekrar namaz kıldı. [348]

Sonra, dönüp Peygamberimiz (a.s.)ın yanına gelerek,[349] tekrar selam verdi.

Peygamberimiz (a.s.), onun selamına mukabele etti[350] ve:

"Dön de, namazını yeni baştan kıl! Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!" buyurdu.[351]

Adam tekrar döndü. Namaz kıldı, gelip selam verdi.

Peygamberimiz (a.s.), selamına mukabeleden sonra, ona:

"Dön de, namazını yeni baştan kıl! Çünkü, sen (tam) namaz kılmış olmadın!" buyurdu.

Bu, üç kez tekrarlandı.[352]

Namazı hafife alanın, namaza özenmeyenin namaz kılmış olmayacağı, Mescid´deki insanları da korkuttu. Bu, onlara da ağır geldi.[353]

Bunun üzerine, adam:

"Ey Allah´ın Resûlü! Babam, anam sana feda olsun!

Sana Kitabı indiren.[354] seni hak dinle peygamber gönderen Allah´a yemin ederim ki; ben bunun daha iyisini bilmiyorum![355]

Yâ Rasûlallâh![356] Nasıl yapacağımı, [357] namazın doğrusunun nasıl olduğunu[358] bana göster![359] Öğret![360]

Ben nihayet bir beşerim: Doğru da, yanlış da yapabilirim!" dedi.

Peygamberimiz (a.s.):

"Peki![361] Namaz kılmak istediğin,[362] namaz kılmaya kalkacağın zaman,[363] Allah´ın sana emret­tiği gibi,[364] güzelce tam abdest al![365]

Kıble´ye yönelip[366] ´Allahuekber!1 diyerek tekbir al![367]

Ümmü´l-Kitâbı (Fatihayı) oku![368]

Sonra, Kur´ân´dan, ezberinde olanı, sana kolay geleni,[369] istediğini,[370] Allah´ın okumanı dilediği kadar oku![371] Sonra, rükû et![372] Rükûa vardığında, avuçlarını diz kapaklarının üzerine koy! Sırtını kamburlaştrmayıp, dümdüz tut![373]

Uzuvların yatşıncaya kadar rükû halinde kal![374]

Rükûdan başını kaldırdığın zaman, kemikler mafsallarda yerleşince,[375] uzuvlar yatışıncaya kadar ayakta dimdik dur!

Secdeye gittiğinde, uzuvların yatışıncaya kadar secdede dur![376]

Secdeden başını kaldırıp[377], uzuvların yatışıncaya kadar[378] sol uyluğunun üzerine otur!

Bunu her rekat ve secdede,[379] namazının bütün rekatlarında yap![380]

Bunları tam yaptığın zaman, namazını tamamlamış; bunlardan neyi eksiltirsen.[381] ancak namazın­dan eksiltmiş olursun!" buyurdu.[382]

Kabul Olunan ve Olunmayan Namazın Durumu

Peygamberimiz (a.s.), bir hadis-i şeriflerinde:

"Kim namazları vaktinde kılar ve onun abdestlerini tam ve güzelce alır, kıyamını, huşûunu, rükûunu ve secdelerini tam yaparsa, o namazlar ışık saçarak bembeyaz bir şekilde yükselirken:

´Sen beni koruduğun gibi, Allah da seni korusun!1 diye dua eder.

Kim de namazı vaktinin dışında kılar, onun abdestini tam ve güzelce almaz, huşûunu, rükûunu ve secdelerini tam yapmazsa, onlar da simsiyah bir şekilde yükselirken:

´Sen nasıl özenmeyip beni yitirdinse, Allah da seni (senin amelini) vitirsin!´ diyerek ilenir. Allah´ın dilediği yere varınca, paçavra gibi dürülüp, o kimsenin üzerine atılır!" buyurmuşlardır.[383]

Beş Vakit Namazı Özenerek Kılan ve Kılmayanların Durumu

Peygamberimiz (a.s.), başka bir hadis-i şeriflerinde de:

"Beş vakit namazı Allah farz kıldı.

Her kim bu namazların abdestini tam alır, onları vaktinde kılar, rükû ve huzûlarını eksiksiz yaparsa, Allah´ın, onu bağışlayacağı hakkında va´di vardır.

Herkim de bunu yapmazsa, Allah´ın ona bir va´di yoktur. İsterse onu bağışlar, isterse azaba uğratır!" buyurmuşlardır.[384]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Fmjzâbâdf, Kamûsu´l-muhit, c. 4, s. 343.

[2] İbn Esir, Nihâye, c. 3, s. 203.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/201.

[3] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefa, c. 1, s. 218, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 1 48. Bedrüddin Aynî, Umdetu´l-Kârî, c. 4, s. 39, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 306.

[4] İ bn Sa´d, Tabak âtü´l -k übrâ, c. 1, s. 213, Belâ zurf, E nsâb u´l-eşrâf, c. 1, s. 255, E bu11-Ferec İ bn C era, el -Vfetâ, c. 1, s. 21 8.

[5] Beyhakî, Delâilü´n-nübü we, c. 2, s. 354, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 219, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 109, Bedrüddin Aynî, c. 4, s. 39.

[6] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 40.

[7] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1 , s. 214, Belâzurî, c. 1 , s. 255, Beyhakî, c. 2, s. 354, İbn Abdilberr, c. 1, s. 40, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 219, İbn E ar, Kâmil, c. 2, s. 51, Kurtubı, Tefsîr, c. 15, s. 216, İbnSeyyid, c. 1 , s. 148, Ebu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 22, Bedrüddin Aynî, Umde, c. 4, s. 39.

[8] Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 219, İbn Esîr, Usdu´l-gabe, c. 1, s. 27.

[9] İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 27, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 109.

[10] Ebu´l-Ferec, c.1, s. 219.

[11] İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1 , s. 148.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/201.

[12] İbn İshak.İbnHişam, Sîre,c.2, s. 4041, Belâzurî, c. 1, s. 256, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 18, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 39.

[13] Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 113, B. Aynî, c. 4, s. 39.

[14] Kastlânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 2, s. 4.

[15] Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 114, Tefsir, c. 3, s. 22.

[16] Kadı Iyaz, eş-Şifâ, c. 1, s. 146, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1, s. 308.

[17] Kadı E bu Bekir b. Arabî´den naklen Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 3, s. 417, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 1 47, Suyûtî, Hasâisü´l-kübrâ, c. 1, s. 447448, Kastlânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 2, s. 3-4.

[18] Malik, Muvatta´, c. 1, s. 120, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 6, s. 36, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 209, c. 2, s. 48, Müslim , Sahîh, c. 1, s. 509, Tirmizî, Sünen, c. 2, s. 303, Belâzurî, E nsâb, c. 1, s. 256, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 431, Beyhakî, Sünenü´l-kübrâ, c. 7, s. 62.

[19] İbn Sa´d. Tabakât. c. 1.S.171. Ahmed b. Hanbel. c. 1. s. 274. Buhârî. c. 4. s. 168.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/202-203.

[20] İsrâ: 17/1.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/203.

[21] Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 24, Suyûtî, Hasâisü´l-kübrâ, c. 1, s. 378, Kastlânî, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 2, s. 7.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/204.

[22] Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 5, s.143, Buhârî, Sahih, c. 1, s. 91, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 148, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvvıe, c. 2, s. 379, Begavî, Mesâbıhu´s-sünne, c. 2, s. 179, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1 , s. 139, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 55, İbn Seyyid, Uyünu´l-eser, c. 1, s. 145, Zehebî, Târflıu´l-islâm, s. 258, Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 9.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/205.

[23] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 214.

[24] İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buharı", c. 4, s. 248, Müslim, Sahîh, c.1, s. 145, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 218, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 26, Beyhakî, c. 2, s. 379, Begavî, c. 2, s. 179, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 1, s. 53, İbn Kâmil, c. 2, s. 51, Zehebî, s. 258, Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 8.

[25] Buharı, Sahih, c. 4, s. 248, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 378, İbn Esir, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 47, Zehebî, s. 261.

[26] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.2, s. 38, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.214.

[27] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buhârî, c. 4, s. 248, Müslim, c. 1, s. 145, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 53, Ebu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 8.

[28] İbn Sa´d, c. 1, s. 214, Müslim, c. 1, s. 145, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 53, Ebu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 4.

[29] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, Sünen, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 15, Beyhakî, c. 2, s. 363, Ebu´l-Ferec, İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 224, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 4.

[30] Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Buhârî, c. 4, s. 248, Müslim, c. 1, s. 145, Tirmizî, c. 5, s. 301, Beyhakî, c. 2, s. 362-363, Begavî, c. 2, s. 177, İbn E sîr, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 53. Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 8.

[31] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 38, Beyhakî, c. 2, s. 396, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 1 09.

[32] İbn Sa´d, c. 1, s. 50, Diyarbekrî, Hamîs, c. 1 , s. 309.

[33] Taberî, Tefsîr, c. 15, s. 5, Târîh, c. 1, s. 140, Sa´lebî, Arâis, s. 93, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 310.

[34] İbn Esîr, Nihâye, c. 1,s.12O.

[35] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 2, s. 38, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 214, Yâkubî, Târîh, c. 2, s. 26, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 143, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 3, s. 110.

[36] İbn İshak, İbn Hişam, c.2,s. 38-39, İbn Sa´d, c. 1, s.214, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 3, s.430, İbn Seyyid, c. 1, s. 143, Ebu´l-Fidâ, c. 3.S.110.

[37] Tirmizi, Sünen, c. 5, s. 301, E bu´l-F erec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1 , s. 224, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.

[38] İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 51.

[39] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d.c. 1,s. 214, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 164, İbn Esîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c.1, s. 143, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 110.

[40] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, c. 1, s. 214, Süheylî, c. 3, s. 430, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.

[41] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, c. 1, s. 214, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c.15, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 363, Süheylî, c. 3, s. 430, Ebu´l-Ferec, c. 1, s. 224, İbn Esîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c.1 , s. 143, Ebu´l-Fidâ, c. 3, s. 110.

[42] İbn Seyyid, c. 1, s. 1 43, Diyarbekrî, c. 1, s. 310.

[43] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, c. 1, s. 214, İbn Seyyid, c. 1, s. 143.

[44] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, c. 1, s. 214, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 164, Tirmizî, c. 5, s. 301, Taberî, Tefsîr, c.15, s. 15, Beyhakî c. 2, s. 363, Ebu´l-Ferec, c. 1,s.224, İbn E sîr, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, c. 1, s. 1 43, Ebu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 4, Diyarbekrî, c. 1 , s. 310.

[45] İbn İshak, İbn Hişam, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, c.1, s. 214.

[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 38, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, Musannef, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. 3, s. 148, Buhârî, Sahîh, c. 4, s. 48, Müslim, Sahîh, c. 1 , s. 145, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 221 , Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 382, Begavî, Mesâbîhu´s-sünne, c. 2, s. 177, Kadı lyaz, eş-Şifâ, c. 1 , s. 1 36, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 12, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 51, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 143, Zehebî, Târîhu´l-islâm, s. 242, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n- nihâye, c. 3, s. 109.

[47] Mesâf, Sünen, c.1, s. 221-222, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, Ebu´l-Fidâ, Tefsîr, c. 3, s. 6.

[48] İbn Sa´d, c. 1, s. 214, İbn Ebi Şeybe, c. 14, s. 302, Ahmed b. Hanbel, c. 3, s. 148, Müslim, Sahîh, c. 1, s. 145, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 356, Begavî, c. 2, s. 178, Kadı lyaz, c. 1, s. 136, İbn Esîr, Câmiu´l-usûl, c. 1 2, s. 53, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Seyyid, c. 1, s. 143, Zehebî, s. 242.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayıncılık: 2/205-207.

[49] Nesâî, c. 1, s. 222, Kadı lyaz, c. 1, s. 136.

[50] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1 ,s.214, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ye´n-nihâye, c. 3, s. 109-110.

[51] İbn Şa´d, c. 1,s.214, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 222, İbn Esîr, c. 2, s. 52, Ebu´l-Fidâ, Tefsir, c. 3, s. 6.

[52] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 2, s. 39, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 214, Nesâî, Sünen, c. 1, s. 222, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 388, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 52, İbn Kayyım, Zâdü´l-mead, c. 2, s. 53, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ye´n

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar