TarihSayfası tarihsayfasi.com



Peygamberimizin (a.s.)'in Hz. Hatice İle Evlenmesi

Hz. Hatice´nin Kimliği, Üstün Kişiliği ve Peygamberimiz (a.s.)la Evlenmek İsteyişi

Hz. Hatice; Cahiliye devrinde Tahine diye anılırdı.

İki kere evlenmiş ve dul kalmıştı.[1]

Nefise binti Münye (Ümeyye) der ki:

"Hatice binti Huveylid, b. Esed, b. Abduluzza, b. Kusayy; işini bilir ve sıkı tutar, sağlam karakterli ve şerefli bir kadındı.

Yüce Allah; onu, bu m eziyeti eriyle birlikte, daha da şereflendirmeyi ve hayra erdirmeyi diledi.

Hatice, o zaman, Kureyş kadınlarının soy sopça en seçkin ve üstünü, şerefçe en büyüğü, mal bakımından da en zengini idi.

Bunun için, kavminin her erkeği, elinden gelse, onunla evlenmeye can atar, onunla evlen

ebilmek için servetini saçardı.

Muhammed ((a.s.)) Hatice´nin Şam ticaretinden döndükten sonra, Hatice kendisiyle evlen­mek isteyip istemeyeceğini anlamak maksadıyla yoklama yapmak üzere, beni Muhammed ((a.s.))´e gönderdi.

Ona:

´Ey Muhammedi Seni evlenmekten alıkoyan nedir?´ diye sordum.

´Elimde param yok! Ben nasıl evlenebilirim?´ dedi.

´Eğer sana evlenme masrafı sağlansa da, sen cemale, mala, şerefe, denkliğe davet olunsan, ica­bet etmez misin?´ diye sordum.

´Kim bu kadın?´ dedi.

´Hatice´dir!´ dedim.

´Bu, sence, benim için nasıl olabilir?1 dedi.

´Orası, bana düşen bir vazifedir1 dedim.

´O halde, ben de senin dediğini yaparım!´ dedi.

Hemen gidip durumu Hatice´ye bildirdim."[2]

Hz. Hatice, Nefise Hatun aracılığıyla yaptığı yoklama sonucunda Peygamberimiz (a.s.) m kendisiyle evlenmeye razı olacağını anlayınca:[3]

"Ey amcamın oğlu! Akrabam olduğun kavminin arasında şerefli, emniyetli, güzel huylu ve doğru sözlü olduğun için seninle evlenmeyi arzu etmiş bulunuyorum.[4] Amcam Amr b. Esed´e gidip beni iste![5] Sen de, şu saatte gel!" diyerek Peygamberimiz (a.s.)a; nikâhını kıyması için de amcası Amr b. Esed, b. Abduluzza, b. Kusayy´a haber gönderdi.[6]

Peygamberimiz (a.s.), Hz. Hatice´nin evlenme teklifini amcalarına duyurdu.[7]

Ebu Talib, durumu iyice öğrenmek üzere, Peygamberimiz (a.s.)ı yanına alıp Hz. Hatice´nin evine vardı.

Hz. Hatice, Ebu Talib´e:

"Ey Ebu Talib! Amcamın yanına var da, kardeşinin oğlu Muhammed b. Abdullah´la benim nikâhımı kıysın" dedi.

Ebu Talib, o zaman Mudar´ların başkanları olan Hâşim oğullarından on kişilik bir toplulukla, Hz. Hatice´nin amcasının yanına vardı .[8]

Gidenler arasında Peygamberimiz (a.s.)la bütün amcaları bulunuyordu.[9]

Hz. Hatice´nin amcası Amr b. Esed, o zaman çok yaşlı idi.[10] Esed´in, hayatta olan, ondan başka oğlu kalmamıştı.[11]

Dünürlük ve Nikâh Töreni

Dünürlük ve nikâh töreninde Hz. Hatice´nin amcası Amr b. Esed ile Peygamberimiz (a.s.) ve amcaları hazır bulundular.[12]

Amr b. Esed; sakalını sarı yağla yağlayıp taramış, üzerine de Bürd-ü Yemanî diye anılan Yemen işi alacalı kumaştan ağır bir elbise giymişti.[13]

Hz. Hatice´nin koyun etinden yaptırdığı yemekler yenildikten sonra, Hz. Hatice Peygamberimiz (a.s.)a:

"Amcan Ebu Talib´e söyle de, şu mecliste beni sana, amcamdan istesin!" dedi.[14]

Ebu Talib hemen ayağa kalkıp şöyle konuştu:

"Hamd olsun Allah´a ki, bizi, İbrahim´in zürriyetinden, İsmail´in neslinden,[15] Maad´in mâdeninden ve Mudar´ın aslından yarattı.

Bize; hac ve ziyaret edilecek bir beyt (Mabed), içinde emniyet ve huzura kavuşulacak bir Harem ihsan etti.

Bizi; Beyt´inin bakıcısı ve Harem´inin yöneticisi kıldı.[16]

Bizi; böylece, halkın hâkimi ve başkanı yaptı.[17]

İçinde bulunduğumuz beldemizi, bize bereketli kıldı.[18]

İmdi, kardeşimin oğlu Muhammed b. Abdullah´la Kureyşten kim tartılsa.[19] muhakkak, bu, soy sopça, akıl ve faziletçe[20] ona üstün tutulur;[21] kendisiyle kim ölçülse, bu, ondan büyük gelir.[22]

Malı az olsa da, mal dediğin nedir ki? Tez geçici bir gölgedir; alınır verilir iğreti birşeydir![23]

Muhammed´in, Abdulmuttalib ve Hâşim gibi şanlı ataların torunu olduğunu bilirsiniz.[24]

Kendisi, şimdi, kızınız[25] Hatice binti Huveylid´le evlenmeyi arzu etmektedir.[26]

Aynı şekilde,[27] Hatice de, onunla evlenmeyi istemektedir.[28]

Hatice´ye, kendi malımdan, mehir olarak ne vermemi istersiniz?[29]

Vallahi, bundan sonra, onun (yeğenimin) haberi büyük, hal ve şanı ulu olacaktır!" dedi.[30]

Ebu Talib konuşmasını tamamlayınca, Hz. Hatice´nin amcasının oğlu Varaka b. Nevfel kalkıp şöyle konuştu:

"Allah´a hamd olsun ki, bizi de, anlattığın gibi yarattı.

Saydığın fazl ve şereflerle de, mümtaz kıldı.

Biz de, Arapların ulu kişisi ve başkanıyız.

Siz de, böylesiniz.

Ne Araplar sizin faziletinizi inkâr, ne de insanlardan hiçbiri sizin iftihar ettiğiniz şeyleri, şerefinizi red eder.

Biz de, sizinle hısımlık kurmayı ve şereflenmeyi arzu ediyoruz.

Ey Kureyş cemaatı! Şahit olunuz ki; ben, Hatice binti Huveylid´i, dörtyüz dinar mehirle Muhammed b. Abdullah´a nikahladım!" dedi, sustu.

Ebu Talib:

"Ben, Hatice´nin amcasının da konuşmasını istiyorum!" dedi.

Bunun üzerine, Amr b. Esed:

"Ey Kureyş cemaatı! Siz şahit olunuz ki; ben de, Hatice binti Huveylid´i, Muhammed b. Abdullah´a nikahladım!" dedi.

Hazır bulunan Kureyş uluları, buna şahit oldular.[31]

Hz. Hatice´ye mehir olarak 12 ukıyye[32] ve 1 neş altın verildiği,[33] 20 genç ve yiğit deve verilmesinin taahhüt edildiği de rivayet edilir.[34]

Sanıldığına göre; develer, Peygamberimiz (a.s.) tarafından mehre ilave edilmiştir.[35]

Bir ukıyye 40 dirhemdir;[36] bir neş de, yarım ukıyye, yani 20 dirhemdir.[37]

Peygamberimiz (a.s.)ın zevcelerinden çoğunun mehri, onikişer ukıyye birer neş idi.[38]

Düğün Şenliği ve Velime Cemiyeti

Hz. Hatice; cariyelerine defler çaldırdı, oyunlar oynattı. Peygamberimiz (a.s.), evden dışarı çıkacağı sırada, Hz. Hatice:

"Ey Muhammedi Nereye gidiyorsun? Amcan Ebu Talib´e uğra da, senin develerinden bir veya iki deve kessin ve halka yemek yedirsin!" dedi. Peygamberimiz (a.s.), öyle yaptı.

Bu ziyafet, Peygamberimiz Aleyhiselamın verdiği ilk velime ziyafeti idi.

Peygamberimiz (a.s.) Hz. Hatice ile evlendiği zaman, Ebu Talib son derecede sevindi ve: "Allah´a hamd olsun ki, bizden bütün sıkıntıları ve üzüntüleri giderdi" dedi.[39]

Evlenme Tarihi ve Eşlerin Yaşları

Evlenme tarihi; Peygamberimiz (a.s.)ın Busra dönüşünden 2 ay 24-25 gün sonra olup,[40] o zaman Peygamberimiz (a.s.) 25 yaşında,[41] Hz. Hatice ise 40 yaşında idi.[42]

Kutlu Evlenmenin Yapıldığı Ev

Peygamberimiz (a.s.)ın gerdeğe girdiği ev Hz. Hatice´nin evi olup, Safa ile Metve´nin arasındaki Attarlar Çarşısının arkasında,[43] Adiyy b. Hamraü´s-Sakafî´nin evinin arkasında idi.

Eve girilince, kapının sol tarafında[44] bir arşın bir karış çapında birtaş vardı.

Hz. Hatice ve kızları, daima bu evde oturmuşlar, Hz. Hatice bütün çocuklarını bu evde dünyaya getirmiş, kendisi de bu evde vefat etmişti.

Peygamberimiz (a.s.), Medine´ye hicret edinceye kadar da, buradan ayrılmamıştı.

Medine´ye hicret ettiği zaman, bu evi, amcası Ebu Talib´in oğlu Akîl zaptetti.

Muaviye b. Ebu Süfyan, halifeliği sırasında bu mübarek evi ondan satın alıp içinde namaz kılınır mescid haline koydurmuştur.[45]

Zeyd b. Hârise´nin Köle Olarak Satın Alınıp Azad ve Evlad Edinilişi

Zeyd b. Harise; sekiz yaşında bir çocukken, Beni Kayn atlıları tarafından yapılan baskında yakalanıp Ukâz panayırında satılırken, onu Hakîm b. Hizam halası Hz. Hatice için dörtyüz dirheme satın almıştı.

Peygamberimiz (a.s.), onu görünce:

"Bu köle benim olsaydı, muhakkak, onu hemen azad ederdim!" demişti. Hz. Hatice:

"Haydi, o senin olsun!" diyerek Peygamberimiz (a.s.)a bağışlamış, Peygamberimiz (a.s.) da onu hemen azad etmişti.

Daha sonra, Peygamberimiz onu evlad edinmişti.[46]

Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Ali´yi Yanına Alıp Büyütüşü

Yüce Allah´ın Hz. Aliye olan nimetlerinden ve onun hakkında dilediği iyiliklerden birisi, Kureyşîlerin şiddetli bir kıtlığa ve açlığa uğradığı bir vasatta, Peygamberimiz (a.s.) in bakmak üzere onu yanı­na alarak büyütmesi olmuştur.

Ebu Talib Amcanın aile efradı kalabalıktı.

Peygamberimiz (a.s.), Hâşim oğullarının en zengini olan amcası Hz. Abbas´a gidip:

"EyAbbas! Biliyorsun ki, kardeşin Ebu Talib´in aile efradı çok kalabalıktır. Halk, şu gördüğün kıtlık ve açlık felaketine uğramış, kıvranıp duruyor. Haydi, Ebu Talib´in yanına gidelim de, kendisiyle konuşalım. Oğullarından birini ben yanıma alayım, birini de sen yanına al! Onun aile yükünü biraz hafi­fletelim! Çocuklarından ikisinin yükünü onun üzerinden almamız, yetişir!" dedi.

Hz. Abbas:

"Olur!" dedi.

İkisi birden kalkıp Ebu Talib´in yanına vardılar. Ona:

"Halkın içinde kıvrandığı kıtlık ve açlık sıkıntısı ortadan kalkıncaya kadar, biz senin aile efradından bir kısmını yanımıza alıp geçim yükünü hafifletmek istiyoruz!" dediler. Ebu Talib:

"Akîl´i, Talib´i bana bırakınız da, istediğinizi yapınız!" dedi.

Bunun üzerine, Peygamberimiz (a.s.) Hz. Ali´yi, Hz. Abbas da Hz. Cafer´i yanına aldı.

Yüce Allah, Peygamberimiz (a.s.)ı peygamber olarak gönderinceye kadar, Hz. Ali Peygamberimiz (a.s.)ın yanında kaldı.[47]

Peygamberimiz (a.s.)ın Hz. Hatice´den Doğan Çocukları

Peygamberimiz (a.s.)ın, Hz. Hatice´den, iki erkek, dört kız çocuğu doğdu.[48]

Hz. Hatice´den ilk doğan erkek çocuğu, Hz. Kasım´dı ve Peygamberimiz (a.s.), ondan dolayı "Ebu´l-Kasım=Kasım´ın Babası" künyesini taşırdı.[49]

Hz. Kasım yürüdüğü,[50] iki yaşında bulunduğu sırada vefat etti.[51]

Peygamberimiz Aleyhisseiamın bütün çocuklarının doğum ebesi, Safiyye binti Abdulmuttalib´in cariyesi Selma Hatundu.[52]

Selma Hatun, Hz. Fâtıma´nın oğullarının da doğum ebesi idi.[53]

Peygamberimiz Aleyhisseiamın, İslâm devrinde Hz. Hatice´den ikinci erkek çocuğu doğup, kendi­sine Abdullah ismi verilmişti.

Hz. Abdullah, Tayyib ve Tahir diye de anı lirdi [54]

O da vefat ettikten sonra, Kureyş müşriklerinden Âs b. Vâil, Peygamberimiz için:

"Bırakınız onu! O, ebter, nesli devam etmeyecek bir adamdır! Ölünce, anılmaz olur![55] Siz de, artık ondan rahata kavuşursunuz!" dedi.[56]

Bunun üzerine, Yüce Allah, Kevser sûresini indirdi.[57]

Peygamberimiz Aleyhisseiamın oğlu Hz. Kasım´dan sonra Hz. Hatice´den ilk doğan kızı, Hz. Zeyneb idi.[58]

Hz. Zeyneb Peygamberimiz Aleyhisseiamın kızlarının en büyüğü idi.[59] Hz. Zeyneb doğduğu zaman, Peygamberimiz (a.s.) otuz yaşında bulunuyordu.[60]

Peygamberimiz Aleyhisseiamın, Hz. Zeyneb´den sonra, kızı Hz. Rukayye (Rukiyye) doğdu.[61] Hz. Rukayye doğduğu zaman, Peygamberimiz (a.s.) otuzüç yaşında idi.[62]

Hz. Rukayye´den sonra, Hz. Ümmü Külsûm doğdu.[63]

Hz. Ümmü Külsûm´dan sonra, Hz. Fâtıma doğdu.[64]

Hz. Fâtıma´nın doğumu, Kureyşlilerin Kabe´yi yeniden yaptıkları yıla rasflar.[65]

Bu da, Peygamberimiz (a.s.)a Peygamberlik gelmeden beş yıl önce olup.[66] o zaman Peygamberimiz (a.s.) otuzbeş yaşında bulunuyordu.[67]

Hz. Abbas, bir gün, Hz. Ali ve Hz. Fâtıma´nın evine gitmişti.

O sırada, Hz. Fâtıma, Hz. Ali´ye:

"Ben, senden yaşlıyım!" diyordu.

Hz. Abbas:

"Ey Fâtıma! Sen, Kureyşlilerin Kabe´yi yeniden yaptıkları ve Peygamber Aleyhisseiamın da otuz beş yaşında bulunduğu sırada doğdun. Sen de, ey Ali! Bundan yıllarca önce doğmuştun!" dedi.[68]

Kâbe´nin Kureyşliler Tarafından Yeniden Yapılışı

Peygamberimiz (a.s.)ın atası, büyük peygamberlerden İbrahim (a.s.)ın oğlu İsmail (a.s.)la birlikte yapmış olduğu Kâbe´nin[69] yüksekliği dokuz arşındı.[70]

Ne tavanı vardı, ne de duvarları örülürken çamur kullanılmıştı. Sadece, taşlar, birbiri üzerine dizilmişti.[71]

Peygamberimiz (a.s.)ın atalarından Kusayy, Kabe´nin duvarlarını yeniden ördüğü gibi; onu, devm ağacının tahtaları ve kabuklan soyulmuş kuru hurma dallarıyla da, tavan I atmıştı.[72]

Kureyşîler Kabe´yi yeniden yapmadan önce de, Kabe, taşlarla, çamursuz olarak, taşlar üstüste dizilmek suretiyle yapılmış bulunuyordu.[73]

Bir kadının Kabe Hareminde buhurdanlıkta öd ağacı yaktığı sırada buhurdanlıktan sıçrayan bir kıvıl­cımdan, Kabe´nin kat kat olan örtüsü tutuşup tamamen yanmış,[74] bu yüzden, duvarlar da her taraftan gevşeyip çatlamış bulunuyordu.[75]

Mekkelilerce Arim selleri diye anılan ve ardarda gelen sellerden çok daha büyük,[76] iki dağ arasını dolduran,[77] Mekke´nin yukarı tarafından gelen[78] birsel de Kabe´nin içerisine girerek duvarları büsbütün çatlatın iş,[79] Kabe yıkılacak diye,[80] Kureyşîleri son derece korkutmuştu.[81]

Kabe´deki kuyunun içinde saklanagelirken[82] çalınan[83] birtakım zinet eşyasıyla, altından yapılmış, üzeri incili ve cevherli geyik heykelleri,[84] Huzaa kabilesinden Müleyh b. Amr oğullarının azadlı kölesi Düveyk´in yanında bulunup, ceza olarak kendisinin eli kesilmişti.

Bunun için, Kureyşîler; Kabe´nin duvarlarını onarıp sağlamlaştırmak ve üzerine de tavan çatmak istiyorlar,[85] fakat, onu yıkmaya kalkar1arsa[86] azaba uğrayabileceklerinden de[87] korkuyorlar,[88] Kabe´nin işini aralarında istişare ediyorlar,[89] kararsızlık içinde bulunuyorlardı.[90]

Cidde Sahilinde Parçalanan Gemi Enkazının Kâbe İçin Satın Alınışı

Ficar kavgasından onbeş yıl sonra,[91] Peygamberimiz (a.s.)a vahiy ve peygamberlik gelmeden beş yıl önce,[92] kendilerinin otuzbeş yaşında bulunduğu sırada;[93] Rum tüccarlarından birinin,[94] yapı ustası[95] ve marangoz olan[96] Bakom´un[97] gemisini,[98] çıkan şiddetli bir rüzgâr,[99] o zaman Mekke´nin Cidde tarafından iskelesi olan Şuaybe´ye doğru sürüklemiş,[100] gemi orada karaya çarparak parçalanmıştı.[101]

Geminin yükü, ak, yumuşak düz taş ile, kereste ve demir gibi inşaat malzemeleri idi.[102]

Bunları, Rum kralı, Habeşe´de[103] Farsların yıktı ki arı, [104] yeniden yapılacak kilise için, Mimar Bakom´la birlikte,[105] Mısır´dan, Kulzum denizi yolu ile göndermişti.[106]

Rum tüccan, Kureyşîlere adam salıp, İbrahim (a.s.)ın Beyt´ini yapmaları için gereken usta, marangoz ve keresteyi sağlamakta kendilerine yardımcı olacağını bildirmişti.[107]

Kureyşîler geminin parçalandığını işitince,[108] Velid b. Mugîre ve Kureyş´ten bazı kişiler, [109] hay­vanlarına binip,[110] parçalanan geminin yanına gittiler, [111] tahtalarını satın aldılar.[112]

Kendileriyle birlikte Mekke´ye gelmesi için, Bakom´la konuştular.[113]

Gemi tayfalarının da, Mekke´ye girip, yanlarında bulunan metalarını onda bir vergi ödemeksizin satabileceklerini bildirdiler.

Halbuki, Araplardan, Rumların memleketlerine giren tüccarlardan onda bir vergi alındığı gibi; Rum tüccarlarından Mekke´ye girenlerden de onda bir vergi alınırdı.[114]

Bakom, Kureyşîlerle birlikte Mekke´ye geldi.[115]

Kureyşîler, satin alıp getirdikleri gemi tahtalarıyla Kabe´yi tavanlatmak için hazırlandılar.

Mekke´de Kıbti (Mısırlı) bir marangoz da bulunuyordu.[116]

Kureyşîler:

"Rabbimizin Beyt´ini, şu geminin enkazıyla yeniden yapsak!" dediler.[117]

Kabe´yi yıkıp yeniden yapmak hususunda görüş birliğine vardılar. [118]

Bu hususta yardı m laştılar ve bağışlarda bulundular.[119]

Kâbe Duvarlarının Yıkım ve Yapım İşlerinin Kur´a ile Bölüşülmesi

Kureyşliler; Kabe´nin duvarlarının yıkım ve yapım işinde de ihtilafa düştüler. Velid b. Mugîre, bu hususta kur´a çekilmesini tavsiye etti, ve böyle yapıldı.[120] Kureyşliler; kabileleri dört gruba ayırdıktan sonra, Hübel putunun yanında, aralarında kur´a çektiler.[121]

Abdi Menaf ve Zühre oğullarına, Kabe´nin cephe ve kapı tarafı,

Abduddar, Esed ve Adiyy oğullarına, Kabe´nin Şam cephesi (Hatîm ve Hicr tarafı),

Teym ve Mahzum oğullarına, Kabe´nin Yemen cephesi,

Sehm, Cuman ve Âmir oğullarına, Kabe´nin Yemen cephesiyle Hacerü´l-Esved köşesi arası düştü.[122]

Her kabile; Kabe´nin kendilerine düşen yerleri için taş toplamaya ve taşımaya başladılar.[123] Erkekler ikişer ikişer olup taş, kadınlar da sıva taşıdılar.[124]

Kâbe´nin Üzerinde Güneşleyen Korkunç Yılan ve Âkıbeti

Kabe´nin içinde bulunan ve Kabe´ye yapılan bağışlar içine konulagelen kuyuya, bir müddetten beri, bir yılan gelip yerleşmişti. [125]

Çok kara, kamı ak,[126] başı oğlak başı gibi olan[127] bu büyük ve korkunç[128] yılan, her gün çıkıp Kabe duvarının üzerinde güneşler; Kabe´ye hiç kimseyi yaklaştırın az di.

Bir kimse ona yaklaşacağı zaman hemen kuyruğunun yanından başını kaldırır, ağzını açar, korkunç sesler çıkarmaya başlardı.

Bunun için, Kureyşîler ona yaklaşmaktan ürperirler, korkarlardı.

Bu yılan, yine, her gün yaptığı gibi, Kabe´nin duvarları üzerinde güneşleniyordu.[129]

Kureyşîler, Makam-ı İbrahim´in yanında toplanarak:

"Ey Allah! Eğer Beyt´inin yıkılıp yeniden yapılmasına razı isen, onu tamamlattır ve şu yılan uğraşısını da üzerimizden kaldır![130]

Ey Rabbimiz! Biz, Senin Beyt´ini şereflendirmek ve süslemek istiyoruz.

Sen, razı isen, bunu yaptır.

Razı değilsen, Sen, istediğini yap!" diyerek dua ettiler.

O sırada, gökten, bir çığlık işittiler. [131]

Yüce Allah tarafından; [132] sırtı kara, karnı ak, ayakları sarı, kartaldan daha büyük [133] bir kuşun salındığı görüldü.[134]

Bu kuş, birden, yılanın üzerine inerek, başına batırdığı tırnaklarıyla onu hemen kapıp havalandı!

Yılanı, kuyruğu sallana sallana Küçük Ecyad´a,[135] Hacun´a doğru[136] götürdü.[137] Hacun´a bırak­tı.

Yer, onu yuttu. [138]

Bunun üzerine, Kureyşliler:

"Yapmak istediğimiz işten Allah´ın razı olduğunu ümit ediyoruz.

Yanımızda, yardımından yararlanacağımız bir iş adamı da var, elimizde kereste de var!

Yüce Allah, yılan belâsını da başımızdan def etti!" dediler.

Kureyşliler; Kabe´nin kendilerine düşen taraflarını yıkıp yeniden yapmaya karar verdikleri zaman, Ebu Vehb b. Amr, b. Âiz, b. İmran, b. Mahzum kalktı, Kabe duvarının üzerindeki taşlardan birine elini uzatip almasıyla taşın elinden sıçrayıp duvardaki eski yerine dönmesi bir oldu!

Ebu Vehb:

"Ey Kureyş cemaatı! Kabe´nin yapısına, kazancınızın temiz ve helal olmayanını sokmayınız!

Ona, ne fahişe başlığı, ne faiz parası, ne de herhangi bir kimseden haksız olarak alınmış olan para sokulmasın!" dedi.[139]

Kureyşliler, Kabe´yi yıkmaktan çok korkmakta ve çekinmekte idiler.[140]

Velid b. Mugîre, Kureyşlilere:

"Sizin Kabe´yi yıkmaktaki gayeniz nedir? İyilik mi, yoksa kötülük müdür?" diye sordu.

"Elbette, iyiliktir!" dediler.[141]

Velid b. Mugîre:

"Ey kavmim! Siz, Kabe´yi yıkmakla onu ıslah etmek istiyor değil misiniz?" diye sordu.

"Evet! Islah etmek istiyoruz!" dediler.[142]

Bunun üzerine, Velid b. Mugîre:

"Yüce Allah, ıslah edicileri helak etmez![143]

Fakat, siz, Rabbinizin Beyt´inin onarımına, mallarınızın temiz ve helal olanından başkasını sok­mayınız!

Ona, faizden, kumardan, fahişe başlığından elde edilen parayı sokmayınız!

Beytullah´ı, mallarınızın kötü olanından uzak tutunuz!

Çünkü, Allah, malın temiz ve helal olanından başkasını kabul etmez!" dedi.[144]

Kureyşliler, yapılan tavsiyenin gereğini yerine getirdiler.[145]

"O halde, yıkmak için onun üzerine kim çıkacak?[146] Onu yıkmaya, ilk önce kim başlayacak?" dediler.[147]

Velid b. Mugîre:

"Onun üzerine ben çıkacak, onu ben yıkacağım![148]

Sizin, onu yıkmaya ilk başlayanınız ben olacağım![149]

Ben, çok yaşlanmış bir kimseyim. Eğer başıma bir iş gelirse, varsın gelsin. Zaten ecelim yaklaşmış bulunuyor!" dedi.[150]

Eline bir külünk alarak [151] Beytullah´ın üzerine çıktı, ve bir taşı yıkarken ayağının altındaki taş şid­detle deprenince, [152] Velid b. Mugîre:

"Ey Allah! Biz, Senin dininden çıkmış, sapmış değiliz! [153] Bizim ıslah etmekten, [154] hayırdan [155] başka gayemiz yoktur!" diyerek, [156] Kabe´nin iki rüknü arasındaki kısmından[157] elindeki külünkle taş taş kaldırıp akşama kadar yıkma işine devam etti.[158]

Halk, o gece, yıkma işine girişmeyip beklediler.[159]

"Akşam olunca, azap inmesinden korkarız!" dediler.

Akşamleyin, Velid b. Mugîre´ye bir azap gelmediğini gürdüler. [160]

O geceyi de beklediler ve:

"Bakalım, Velid´in başına birfelâket gelirse biz Kabe´den hiçbirtaş yıkmayız ve yıktıklarımızı da iade eder, eski haline getiririz.

Eğer onun başına birfelâket gelmezse, yaptığımız işten Allah´ın razı olduğunu anlarız ve hemen yıkmaya girişiriz!" dediler. [161]

Kureyş halkı, ertesi günü, sabahleyin Velid b. Mugîre´nin sapasağlam kalkıp işine başladığını gördükleri zaman, kendileri de, kendilerine ayrılmış olan duvarları, onunla birlikte, yıkmaya koyuldular.

İbrahim (a.s.)ın, İsmail (a.s.)la birlikte Kabe´yi yaparken attığı temele ulaşıncaya kadar, duvarları yıktılar.

Temelde, yeşil, birbirleriyle kaynaşmış, deve sırtı gibi taşlarla karşılaştılar; [162] ki, her biri, otuz kişinin bile kaldıramayacağı kadar ağır ve iri idi.[163]

Yıkım işine katılan Kureyşlilerden birisi* elindeki külünkün ucunu iki taştan birisini ayırmak için aralarına sokup zorladığı zaman, taş kımıldamış, Mekke sarsılmaya başlamıştı!

Bunun üzerine, yıkım işine orada son verdiler.[164]

Taş kımıldatılınca, altından, gözleri kamaştıracak derecede bir şimşeğin çaktığı da rivayet edilir. [165]

Kureyşîler

"Sakın, bu taşı kımıldatmayınız ve hizasını da bozmayınız!" dediler.[166]

Kımıldatılan taşın, Âdem (a.s.) zamanında Kabe´nin melekler tarafından at İmiş bulunan temelinin taşı olduğu ve İbrahim (a.s.)ın da Kabe´nin temel ve duvarlarını bunun üzerinden yük­selttiği rivayet edilir.[167]

Kâbe Yıkılırken Bulunan Taşlar ve Üzerindeki Yazılar

Kureyşliler Kabe´yi yapmak üzene yıktıkları zaman, üzerleri yazılı bazı taşlar bulmuşlardı. [168]

İbn İshak´ın rivayetine göre, taşlardan, Rükün´de bulunanın üzerindeki Süryanice yazıda ne denildiğini, Yahudilerden birisi gelip onu okuyuncaya kadar, anlayamadılar. [169]

Yemen´den gelen Yahudi âlimine, doğru okuyup kendilerine doğrusunu söylemesi için, yemin ettirdiler.

Yahudî âliminin bildirdiğine göre.[170] yazıda şöyle deniliyordu:

"Ben, Bekke (Mekke)´nin Sahibi olan Allah´ım!

Onu, göklerle yeri yarattığım, Güneş´e ve Ay´a şekil verdiğim gün yarattım!

Onu, masum yedi melek ile de, kuşattım.

Mekke´nin iki dağı* ortadan kalkmadıkça, o da ortadan kalkmayacaktır!

Bekke (Mekke) ahalisine, su ve süt bereketli kılınmıştır." [171]

Rivayete göre, Hicr´e gömülmüş bulunan bir taşın üzerinde de:

"Bu belde ahalisi için, suya ve süte bereket ihsan edilmiştir. Mekke´nin iki dağı ortadan kalkmadıkça, bu bereket de kalkmayacaktır!" diye yazılı idi.[172]

Ezrakî´nin rivayetine göre, Beytullah olan Kabe yıkıldığı ve İbrahim (a.s.)ın temeline ulaşıldığı zaman bulunan taşın üzerindeki yazı, çağırılan Yemenli bir adamla bir rahibe okutturuldu.

Yazıda şöyle deniliyordu:

"Ben, Bekke (Mekke)´nin Sahibi olan Allah´ım!

Göklerle yeri, Güneş´le Ay´ı yarattığım gün, ve şu iki dağı meydana getirdiğim gün, onu Harem ve dokunulmaz kıldım ve masum yedi melek ile de, kuşattım."[173]

İbn İshak´ın rivayetine göre, Makam-ı İbrahim´de bulunan taşın üzerindeki yazıda da, şöyle deniliy­ordu:

"Mekke! Haram ve dokunulmaz şehir!

Ona, rızık üç yoldan gelir.

Mekke´nin haram ve dokunulmazlığı, oralının ilkinden başkasına hıll ve helal kılınmamıştır!"[174]

Ma´merb. Raşid´in (vefatı: 153 Hicrî) el-Câmi´inde İmam Zührî´den (vefatı: 124 Hicrî) rivayetine göre de:

Kureyşliler, Kabe´yi yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Makam-ı İbrahim´de, üç yüzü olan ve her yüzünde yazı bulunan bir taş buldular.

Taşın birinci yüzündeki yazıda:

"Ben, Bekke (Mekke)´nin Sahibi Allah´ım! Güneş´le Ay´ı yapıp çattığım gün, onu da yapıp çattım ve masum yedi melekle de, kuşattım. Onun ahalisi için, eti ve sütü bereketli kıldım."

Taşın ikinci yüzündeki yazıda:

"Ben, Bekke (Mekke)´nin Sahibi olan Allah´ım!

Rahm´i yarattım.

O, Benim ismimden ayrılmıştır.

Kim onu birleştirirse, ben de onu birleştiririm!

Kim onu koparırsa, ben de onu koparırım!"

Taşın, üçüncü yüzündeki yazıda da:

"Ben Bekke (Mekke)´nin Sahibi olan Allah´ım!

Hayrı ve şerri yarattım.

İki eli hayırda olana ne mutlu!

Vay iki eli serde olan kimseye!" deniliyordu.[175]

Kâbe´nin Kuyusunda Bulunan Madenî Levhalardaki Yazılar

Kureyşliler; Kabe´yi yıkıp yeniden yaptıkları sırada, Kabe´nin içindeki kuyuda da, deve kuşu yumur­tası büyüklüğünde iki adet sarı maden bulmuşlardı.

Onlardan birisinin üzerinde:

"Bu, Allah´ın, Haram ve dokunulmaz Beyt´idir!

Allah, onun ahalisini ibadetle rızıklandırmıştır.Orası, oralının ilkinden başkasına hıll ve helal kılın­mamıştır!"

İkinci madenin üzerinde de:

"Arap kabilesinden filan oğullarının Allah için hac yaptıklarının beratıdır!" diye yazılı idi.[176]

Peygamberimiz (a.s.)ın Mekke´nin Haramiyet ve Dokunulmazlığı Hakkındaki Açıklaması

Peygamberimiz (a.s.); Mekke´yi fethinin ikinci gününde irad ettiği hutbesinde şöyle buyur­muştur:

"Ey insanlar! Şüphe yok ki, Allah, göklerle yeri, Güneş´le Ay´ı yarattığı gün, Mekke´yi de haram ve dokunulmaz kılmıştır. [177]

Burası, Allah´ın haram ve dokunulmaz kıldığı bir bölgedir.[178]

Kıyamet gününe kadar da, haram ve dokunulmaz olarak kalacaktır.[179]

Mekke´yi haram ve dokunulmaz kılan Allah´tır.

Onu, insanlar haram ve dokunulmaz ki İmamı şiardır. [180]

Allah´a ve âhiret gününe inanan kimseye, Mekke Hareminde kan dökmek, ağaç kesmek, helal olmaz! [181]

Mekke´de kan dökmek benden önce hiçbir kimse için helal olmadığı gibi, benden sonra da hiçbir kimse için helal olmayacaktır!

Bana da, ancak gündüzün belli bir saatinde helal kılınmıştır; [182] ki, bu da, Mekkelilerin ilahî gazabı hak etmiş olmalarından ileri gelmiştir. [183]

Şüphe yok ki, Fil´i Mekke´ye girmekten alıkoyan, tutan Allah´tır.

Mekkeliler üzerine, Resûlullah ile mü´minler de, ancak bir kez salınmışlardır.[184]

İyi biliniz ki: Şu saatte Mekke benim için bile haramdır.[185]

Mekke´nin bugünkü haramlığı, dünkü haramlığı haline dönmüştür."[186]

Kâbe´nin Planında Kısaltma ve Daraltma Yapılışının Sebebi

Kureyşîler, Beytullah´ı yıkıp yeniden yapacaklan zaman; toplanan bağışlarla sağlanan yapı malzemesinin yetersizliği yüzünden, Beytullah´ın Hicr tarafındaki eski temelini dışarıda bırakıp duvarı biraz içeriden çekmek suretiyle, kısaltmak ve daraltmak zorunda kaldılar.[187]

Kabe´nin eski temeline göre: Şam tarafından dışarıda bırakılan ve Kabe´ye dahil bulunan Hicr kıs-mının[188] eni altı arşın, [189] veya altı arşın bir karış,[190] ya da yedi arşın[191] veya yedi arşına yakın olup; [192] Kureyşliler inşaattan artacak malzemelerle eski temel üzerinden çektirecekleri yanm daire duvarla, hem burasının Kabe´ye dahil bulunduğunu belirlemek, hem de, tavanın bu duvarın dışından yapılmasını sağlamak istediler.[193]

Kabe´nin kapısı, İbrahim (a.s.)la Cürhüm ve Amalikalar devrinden beri, yer seviyesinde idi.[194]

Kureyşliler; Beytullah´ı yeniden yapmaya kalktıkları zaman,[195] Ebu Huzeyfe b. Mugîre:

"Ey kavmim! [196] Kabe´nin kapısını yerden yüksek yapınız. [197] Zeminini de toprakla doldurunuz.[198] İçine, ne sel suları girebilsin,[199] ne de merdivensiz çıkılabilsin!

Ona, ancak sizin istediğiniz kimse girsin! İstemediğiniz kimse girmek isterse, aşağı itiveriniz!" dedi, öyle yaptılar.[200]

Bunun için, Kureyşliler, Kabe´nin kapısını dört arşın bir karış yüksekten koydular.

Kabe´nin içinden zeminini de, bu yüksekliğe kadar, toprakla doldurdular.[201]

Hz. Âişe der ki:

"Ben, Beytullah´ın içine girip orada namaz kılmayı arzu ederdim.

Resûlullah (a.s.), elimden tutup beni Hicr´e koydu ve:

´Beytullah´a girmek istediğin zaman, Hicr´de namaz kıl!

Muhakkak ki, orası Beytullahtan bir parçadır.

Fakat, senin kavmin Kabe´yi yaptıkları zaman, kısalttılar da, orayı Beytullahtan çıkardılar´ buyur-du.[202]

´Yâ Rasûlallah! Sen onu İbrahim´in temelleri üzerine çevirsen ya?´ dedim .[203]

Resûlullah (a.s.):

´Eğer kavmin Cahiliye devrinden ve küfürden yeni kurtulmuş olmasaydı, Kabe´nin birikmiş malını Allah için harcarda, kapısını yerden yapar, Hicr´de bırakılmış olan kısmını ona katardım.[204]

Kabe´ye, doğu ve batı tarafından da, yer seviyesinde iki kapı koyardım.[205]

Oradan girerler, şuradan çıkarlardı´ buyurdu.[206]

´Kavminin, Kabe kapısını ne için yükseğe kaldırdığını da bilir misin?´ diye sordu.[207] ´Hayır! Bilmiyorum!1 dedim.[208]

´Bunu, kavmin, istediklerini içeri almak, istemediklerine engel olmak için yaptılar.[209]

Güya, Kabe´nin şerefini gözetmek üzere, dilediklerinden başka kimse oraya girmesin diye, merdi­venini yükselttiler.

Kabe´ye girmesini istemedikleri bir kimseyi, merdivenden çıkmakta serbest bırakırlar, kapıya kadar çıkıp tam içeri gireceği sırada ise merdivenden aşağı itiveririerdi de, adamcağız düşer giderdi!´ buyur-du"[210]

Amr b. Hüzelî de, bu husustaki müşahedelerini şöyle anlatır

"Ben, Kureyşlilerin Cahiliye devrinde Beytullah´ı, Pazartesi ve Perşembe günleri açtığını gördüm.

Kabe´nin kapıcıları, kapısının önüne otururlardı.

Kabe´ye girmesini istemedikleri bir kimse merdivenden yukarı doğru çıkınca, onu hemen itip aşağı düşürürlerdi.

Bazan, düşürülen adamın sakatlandığı, öldüğü de olurdu."[211]

Kâbe Duvarlarının Örülüşü ve Hacerü´l-Esved Üzerinde Çıkan Anlaşmazlığın Peygamberimiz (a.s.) Tarafından Giderilişi

Kureyşliler; Kabe´nin dubarlarını bir sıra taş, bir sıra da ahşap bağlama kirişleriyle örerek yükselttiler.[212]

Ahşap bağlama kirişleri, altlı üstlü taş sıralarının aralarına konulmakta idi.[213]

Duvarlar örülüp Hacerü´l-Esved´in konulacağı yere ulaşıldığı zaman, Kureyş kabileleri arasında anlaşmazlık çıktı. [214]

Her kabile:

"Onu yerine koymaya biz daha layı kız !"[215]

"Onu yerine koymayı biz üzerimize alacağız!" dedi.[216]

Kureyşlilerden bir kabile:

"Onu yerine biz koyacağız!" dediği zaman, başka bir kabile:

"Hayır! Onu yerine biz koyacağız!" diyerek direndi.[217]

Her kabile, onu tek başlarına kaldırıp yerine koymak istediler.[218]

Söz çoğaldı.

İş kıskançlığa ve ihtirasa dönüştü.

Aralarında sert tartışma ve çekişmeler başladı.

Abdi Menaf ve Zühre oğulları:

"Hacerü´l-Esved´in yeri, yapımı, bize düşen duvarın içindedir!" dedi.

Teym ve Mahzum kabileleri de:

"O, bize düşmüş olan duvardadır!" dedi.

Diğer kabileler ise:

"Rükn, üzerinde kur´a çektiğimiz hususlardan değildir!" dediler.[219]

Sonunda, her biri bir tarafa dağıldılar.

Abduddar oğulları, ortaya içi kanla dolu bir çanak getirdiler ve Adiyy b. Ka´b oğullarıyla birlikte, ölünceye kadar çarpışmak üzere anlaşma yaptılar ve çarpışmaya hazırlandılar.

Andlarını sağlamlaştırmak için de, ellerini o kanla dolu çanağın içine soktular!

Bundan dolayı, onlara "Kan yalayıcı" adı takıldı.

Kureyşliler, bu iş üzerinde dört veya beş gece durdular.

O zaman, Kureyşlilerin en yaşlısı olan[220] Ebu Ümeyye b. Mugîre, b. Abdullah, b. Ömer, b. Mahzum:

"Ey kavmim! Biz ancak iyilik istiyoruz, kötülük istemiyoruz.

Siz bu hususta birbirinize karşı kıskançlık yansına girmeyiniz.

Çünkü, siz anlaşmazlığa düştüğünüz zaman, işleriniz dağılırda, sizdeki ne sizden başkaları göz dik­erler!" dedi.[221]

Bunun üzerine, Kureyşliler Mescid-i Haram´da toplanarak aralarında konuştular, birbirlerine karşı insafa geldiler.[222]

Ebu Ümeyye b. Mugîre:

"Ey Kureyş cemaatı! Aranızda anlaşamadığınız bu işte, Mescid´in şu kapısından ilk girecek olanı, aranızda hakem yapınız! Aranızdakini, o halletsin!"[223] diyerek Mescid-i Haram´ın Beni Şeybe kapısına işaret etti.[224]

Kureyşliler:

"Razıyız ve onun vereceği hükme boyun eğeceğiz!" dediler.[225]

O sırada, üzerinde siyah, beyaz çizgili A´râb işi ince ihramı bulunduğu halde,[226] Mescid-i Haram´ın Benî Şeybe kapısından[227] içeriye ilk giren, Peygamberimiz Muhammed (a.s.) oldu!

Kureyşliler, onu görür görmez:

"İşte, el-Emîn! Razıyız ona!" dediler.

Peygamberimiz (a.s.) yanlarına varınca da; Hacerü´l-Esved´i yerine koymak hususunda aralarında çıkan anlaşmazlığın halli için kendisini hakem yaptıklarını, vereceği hükmü kabul edecekleri­ni bildirdiler.[228]

Kureyşliler; Peygamberimiz (a.s.)a, daha vahiy ve peygamberlik gelmeden önce, el-Emîn adını takmışlardı.[229]

Çünkü; Peygamberimiz (a.s.), daha gençlik çağında iken, yiğitlik ve insanlık bakımından kavminin en üstünü, ahlâk güzelliği bakımından en seçkini, soyluluk bakımından en şereflisi idi.

Konuya komşuya karşı insanların en iyi davrananı, sakinlik ve yumuşak huylulukta en ulusu idi.

Doğru sözlülük ve güvenilirlikte insanların en başta geleni, insanlan alçaltan kötülüklerden de en uzak bulunanı idi.

Yüce Allah, her iyiliği, her üstün meziyeti onda toplamıştı.

Bunun için, kavmi arasında en çok el-Emîn diye anılırdı .[230]

Peygamberimiz (a.s.), Kureyşlilere:

"Haydi, bana bir örtü getiriniz!" buyurdu.

Hacerü´l-Esved´i eliyle tutup, getirilen örtünün içine koydu. [231]

"Beytullahın dört duvarını yıkıp üzerlerine almış bulunan dört kabile topluluğundan birer adam gelsin!" buyurdu. [232]

Utbe b. Rebia,

Ebu Zem´a,

Ebu Huzeyfe Velid b. Mugîre,

Kays b. Adiyy veya Âs b. Vâil geldiler.[233]

Peygamberimiz (a.s.), onlara:

"Sizden her biriniz, kabilesi adına, örtünün birer ucundan tutsun ve sonra da, hep birden onu yukarı doğru kaldırınız!" buyurdu. [234]

Abdi Menaf oğulları adına, Utbe b. Rebia örtünün bir ucunu;

Kabilesi adına Ebu Zem´a örtünün ikinci ucunu;

Kabilesi adına Ebu Huzeyfe Velid b. Mugîre örtünün üçüncü ucunu;

Kabilesi adına Kays b. Adiyy veya Âs b. Vâil örtünün dördüncü ucunu tuttu.[235] Hep birden kaldırdılar.

Peygamberimiz (a.s.), Hacerü´l-Esved´i, konulacağı yerin hizasına gelince örtünün içinden alıp, kendi eliyle yerine yeri eştirdi. [236]

Peygamberimiz (a.s.); Hacerü´l-Esved´i Kabe duvarındaki yerine koyduğu ve onu sıkılaştırıp sağlamlaştırmak gerektiği zaman, Necidli bir adam[237] gidip bir taş getirmiş,[238] Peygamberimiz (a.s.)a uzatmıştı.[239]

Hz. Abbas:

"Hayır!" dedi ve onu uzaklaştırdı, Kendisinin getirdiği taşı uzattı.

Peygamberimiz (a.s.) da, Hacerü´l-Esved´i onunla sağlamlaştırdı.

Necidli adam, kendisinin uzaklaştırıldığına kızdı.

Peygamberimiz (a.s.) da, ona:

"Bizden olmayan kişi, Beytullah´ı bizimle birlikte yapamaz!" buyurdu. [240]

Bunun üzerine, Necidli:

"Şaşılır o kavmin haline ki, kendileri şeref, akıl ve servet sahibi olduklan halde, yaşça en küçükleri­ni, servetçe en fakirlerini en şerefli işlerinin başına geçirdiler, kendilerine reis yaptılar!

Olanca üstünlüklerine rağmen, ona sanki hizmetçi oldular!

Fakat, vallahi, o onlara galip gelecek,[241] hâkim olacak,[242] onların topluluklarını dağıtacak,[243] rızıklarını aralarında bölüştüre çektir! [244]

Siz, yaşça en küçüğünüze, malca en fakirinize güvendiniz ve şu en şerefli işinize onu vekil ettiniz !?[245]

Bundan sonra, onun hal ve şanı yücelecek, haberi pek büyük olacaktır!" dedi. [246]

Sanıldığına göre, Necidli adam,[247] insan suretine girmiş[248] şeytandı.[249]

Kâbe Yüksekliğinin Onsekiz Arşına Çıkarılışı

Hacerü´l-Esved Peygatm berim iz (a.s.) tarafından yerine yerleştirildikten sonra, üzerine duvar örüldü.[250]

Kabe´nin tavanına kadar ahşap bağlama kiriş sıralan 15, taş sıralan da 16 oldu. [251]

Kureyşiler; Kabe´nin, kendilerinden önce dokuz arşın olan yüksekliğine dokuz arşın daha eklediler. [252]

Böylece, Kabe´nin yerden tavana kadar yüksekliği on sekiz arşını buldu.[253]

Kâbe´nin Tavanlanışı

Kabe´nin duvarları, bir sıra taş, bir sıra ahşap bağlama kirişleriyle örülüp tavan seviyesine yük­seltildiği zaman, Rum marangoz Bakom, Kureyşlilere:

"Kabe´nin tavanının kubbeli mi, yoksa düz mü olmasını istersiniz?" diye sordu.

Kureyşliler:

"Hayır![254] Rabbimizin Beytinin tavanını,[255] düz olarak yap" dediler.[256]

Böylece, Kabe´nin tavanını düz yaptılar.[257]

Kabe´nin son ahşap sırası üzerine on beş hezen (kiriş) attılar ve tavanı onun üzerine koydular.[258]

Kabe´nin içinden de, iki sıra halinde,[259] altı direk diktiler.[260]

Kabe´nin Şam tarafındaki duvarından Yemen tarafındaki duvarına kadar, her sırada üç direk bulunuyordu.[261]

Kâbe´nin Damına Oluk ve İçeride Dam Merdiveni Yapılışı

Kabe´nin damına, dam suyunu Hicr mahalline akıtacak biçimde bir oluk;[262] Kabe´nin içinden, damı­na çıkmak için de, Şam köşesinden ahşap bir merdiven yaptılar.[263]

Kâbe´nin Duvar ve Direklerinin Yaldızlanışı, Direklerin Çizilen Resimlerle Süslenişi

Kabe´nin tavanını, içindeki direklerini ve duvarlarını yaldızladılar. Direklerin üzerlerine, peygamberler ve meleklerle ağaç resimleri çizdiler.[264] Kapıya doğru olan direkte Hz. Meryem´le kucağında İsa (a.s.)in resmi, öteki direklerde de peygamberlerin, meleklerin, oklarla fal çeken ihtiyar bir adam şeklinde İbrahim (a.s.)ın resmi, bir koç veya bir koç başı ile ağaç resimleri çizilmişti.[265]

İbrahim (a.s.) gibi, İsmail (a.s.) da, eliyle fal oku çeker bir şekilde tasvir edilmişti.[266] İsmail (a.s.)dan sonra, oğullarından Kusayy´a ve ötekilerine ait olmak üzere, renk renk boy­alarla altmışa yakın suret çizilmiş olduğu gibi, suretlerin her birinin karşısında da, kendilerinin ibadet­lerinin şekli ve işlerinden en çok anılanı, çizgilerle belirtilmeye çalışılmıştı.[267]

Kâbe´ye Kapı Takılışı, Kâbe Mallarının Depoya Konuluşu ve Kâbe´ye Yemen Bürüdünden Örtü Örtülüşü

Kureyşliler; Kabe´ye, kilitlenir, açılır bir kapı da taktılar.[268]

Kabe yıkılacağı zaman, Ebu Talha´ya emaneten bırakmış oldukları mallan ve zinet eşyasını getirtip Kabe´nin deposuna yerleştirdiler.

İsmail (a.s.)ın yerine kurban edilmiş olan koçun iki boynuzunu deponun üzerine astılar. Hübel putunu da, Kabe´nin içindeki eski yerine, Kabe deposunun üzerine diktiler. Kabe´ye, Yemen bürüdünden bir örtü de örttüler. [269]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn S a´d, Tab akâtü´ l-kübrâ, c. 8,14-15, İ bn Abdil berr, İ sti âb, c. 4, s. 191 7, S üheylf, R avdu´l-ünüf, c. 2, s. 246, İ bn E sfr, U sdu11-gâbe, c. 7, s. 78-79.

[2] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 1 31, Ebu´l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 144, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 49-50, İbn Hacer, el-İsâbe, c.4,s.282,Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsan, c. 1 , s. 223-224, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1,s. 200.

[3] Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 200.

[4] İbnİshak.İbn Hişam.Sîre, c. 1, s. 200-201, Taberî, Târih, c. 2, s. 197, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 67, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 23, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 49, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 64-65, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 294, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 225.

[5] İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 78, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 97.

[6] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 131, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 98, Ebu´l-Ferec, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 50.

[7] İbn İshak, İbn Hisam, Sîre, c. 1, s. 201, Taberî, Târîh, c. 2, s. 197, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 7, s.80, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 49, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 294, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 223.

[8] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226.

[9] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 98, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 40

[10] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 132, İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 78, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 97.

[11] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 132. İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 78.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/119-121.

[12] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 98, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 30.

[13] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.

[14] İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 79, Belâzurî, c. 1, s. 97.

[15] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu´l-Fenec, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1 , s. 226, Zürkânî, M evâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 201.

[16] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2 s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c,1 . s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.

[17] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, c. 1 , s. 264, Halebî, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.

[18] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.

[19] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c, 1, s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.

[20] Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238.

[21] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, İbn Haldun, Târih, c.2 , ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226.

[22] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20.

[23] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5. Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201.

[24] Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, c. 1, s. 226, Zürkânî, c. 1, s. 201.

[25] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 201, 2

[26] Yâkubî, Târih, c.2, s. 20, Süheylî, Ravd, c. 2, s. 238, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Diyarbekrî, c. 1, s. 264, Halebî, İnsân, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 202.

[27] Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226.

[28] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 238.

[29] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, t 1, s. 145.

[30] Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 145, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 50, 51 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1,s. 202.

[31] Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, M evâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 202.

[32] İbn Habib, Kitâbu´l-muhabber, s. 79, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 265.

[33] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 97, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 23, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c 1, s. 51, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226.

[34] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 201, Zehebî, Târihu´l-İslâm, s. 65, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 294, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 265, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 225.

[35] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 226.

[36] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 97, Hâkim, Müstedrek, c. 2, s. 177, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 56, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 23, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 51, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1 , s. 226.

[37] İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s. 56, Fîruzâbâdî, Kâmûsu´l-muhît, c. 2, s. 301.

[38] Ahmed b. Hanbel Müsned, c. 6, s. 94, İbn Mâce, Sünen, c. 1, s. 607, Dârimî, Sünen, c. 2, s. 65, İbn Esîr, Nihâye, c. 5, s.56.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/121-124.

[39] Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1 , s. 265, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 227, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 201.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/124.

[40] Mes´ûdî, Murûcu´z-zeheb, c. 2, s. 278, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 35, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 50, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 264, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 228.

[41] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 198, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c.1, s. 132, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 99, Yâkubî, Târih, c. 2, s. 20, Taberı, Târih, c. 2, s. 196, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1818, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vetâ, c. 1, s. 145, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 50, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 295.

[42] İbn Sa´d, Tabakât.c. 1,5.132, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 98,Taberî, Târih, c. 2, s. 196, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1818, E bu ´l-Ferec İ b n C evzî, el-Vefâ, c. 1, s. 1 45, İtan Seyyid, Uyûnu ´l-eser, c. 1, s. 50, Kastalâni, Mevâhi bu´l-le dünniye, c 1, s. 50, Diyarbekrî, c. 1 , s. 264, Halebî, c. 1, s. 229.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/124.

[43] Mâverdi, Ahkâmu´s-Sultâniye, s. 176.

[44] Taberî, Târîh, c. 2, s. 197.

[45] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 2, s. 199, Taberî, Târih, c. 2, s. 197-198.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/125.

[46] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 264-265, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 3, s. 40-42, Belâzun,Ensâ bu´l-eşrâf, c. 1, s. 467, 469, 476, İbn Kuteybe, Kitâbu´l-maârif, s. 63, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 2, s. 543-545, İbn Esir, Usdu´l-gâbe, c. 2, s. 281 -283, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 94, Zehebî, Siyeru a´lâ mi´n-nübelâ, c. 1, s. 162-163, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 1, s. 563-564, Halebî, İnsânu´l-uyûn, C.1.S.438.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/125.

[47] İbn İshak,İbnHişam, Sîre.c. 1, s. 262-263, Taberî, Târih, c. 2, s. 213, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 37, 38, İbn Esir, Kâmil, c. 58, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 92-93, Zehebî, Târihu´l-İslâm, s. 136, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 432, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1 , s. 241.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/126.

[48] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 321, Mus´abu´z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 21, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 396405, Hâkim, Müstedrek, c. 3, s. 182, İbn Abdilberr, İstiâb, s. 1, s. 500, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 23, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 288-289, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 294, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 9, s. 217.

[49] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 133, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1,5.396, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 1, s. 50, c. 4, s. 1819, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 1, s. 105, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 1, s. 23, c. 4, s. 277, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 288.

[50] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 396, İbn Kuteybe, Kitâbu´l-maârif, s. 61, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1819, Süheylî,Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 243, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 7, s. 81, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 277, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 391.

[51] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 133, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 396, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 4, s. 277, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 391.

[52] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 133, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 655-656, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 289, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 334, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 3, s. 1 95.

[53] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1862, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 7, s. 147.

[54] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 133, İbn Abdilberr, İstiâb, c.1 , s. 50, c. 4, s. 181 8-1819, Ebu´l-Ferec İbn Cevzî, el-Vefâ, c. 2, s. 655, İbn E sîr, Usdu´l-gâbe, c. 1 ,s.23, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 288.

[55] İbn İshak, Kitâbu´l-mübtedâ ve´l-meb´as, c. 5, s. 252-253, Vâhidi, Esbâbü´n-nüzûl, s. 307, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Ebu´l- Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 559.

[56] Vâhidi, Esbâbü´n-nüzûl, s. 307.

[57] İbn İshak, Kitâbu´l-m übtedâ ve´l-m e b´as, c. 5, s. 252-253, Vâhidi, Esbâbü´n-nüzûl, s. 307, Hâzin, Tefsir, c. 4, s. 417, Ebu´l- Fidâ, Tefsir, c. 4, s. 559.

[58] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 133, M us´abu´z-Zübeyrî, Nesebi Kureyş, s. 21, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 397, İbn Esîr, Usdu´l-gâbe, c. 7, s. 81, İbn Kayyım, Zâdu´l-mead, c. 1, s. 40, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 288, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 31 2, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c.1 , s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Zürkânî, Mevâhibu´l-ledünniye Şerhi, c. 1, s. 195.

[59] İbn Sa´d, Tabakât, c. 8, s. 80, İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1853, İbn Hazm , Cevâmiu´s-Sîre, s. 39.

[60] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1853, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 2, s. 289, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 312, Kastalâni, Mevâhibu´l-ledünniye, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 273, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 1, s. 195.

[61] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1 , s. 1 33, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c.1, s. 401, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Hazm, Cevâmiu´s-Sîre, s. 39, İbn Esîr, Usd, c. 1, s. 23, İbn Kayyım, Zâd, c. 1, s. 40, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377, Kastalâni, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, c. 1, s. 274, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 391 .

[62] İbn Abdilberr, İstiâb, c. 4, s. 1839, Kastalâni, c. 1, s. 255, Diyarbekrî, c. 1, s. 274, Zürkânî, Mevâhib Şerhi, c. 3, s. 197.

[63] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa´d, Tabakât, c. 8, s. 16, Belâzurî, c. 1, s. 401, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Esîr, Usd, c. 1,s.23, İbn Kayyim, Zâd,c.2, s. 40, İbn Seyyid, Uyun, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377, Kastalâni, Mevâhib, c. 1 , s. 255, Diyarbekrî, c. 1, s. 275, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 3, s. 391.

[64] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 202, İbn Sa´d, Tabakât, c. 8, s. 16, Belâzurî, Ensâb, c. 1, s. 42, İbn Abdilberr, c. 4, s. 1893, İbn Esîr, Usd, c. 1,s.23, İbn Kayyım, c. 1,s.4O, İbn Seyyid, c. 2, s. 289, İbn Hacer, c. 4, s. 377.

[65] İbn Sa´d, Tabakât, c. 8,19, Diyarbekrî, Hamis, c. 1 , s. 277.

[66] İbn Sa´d, Tabakât, c. 8,19, Ebu´l-Ferec, el-Vefâ, c. 2, s. 656, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 277.

[67] İbn Sa´d, Tabakât, c. 8, 26, İbn Hacer, el-İsâbe, c. 4, s. 377.

[68] İbn Sa´d. Tabakât. c. 8. s. 26. İbn Hacer. el-İsâbe. c. 4. s. 379-380.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/126-129.

[69] Bakara: 2/127.

[70] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 64.

[71] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1 , s. 66.

[72] Yâkubî, Târih, c. 1, s. 240, Mâverdî, Ahkâmu´s-sultâniye, s. 1 60, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 111.

[73] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 112, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 157, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 54, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 264, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 69, 75, Heysemi, Meanau´z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu´l-âliye, c. 4, s. 1 82-1 83.

[74] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 318-319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158-160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 57, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 68, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 300, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 229.

[75] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 229.

[76] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.

[77] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 90.

[78] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1 , s. 145, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 58.

[79] İbn Sa´d, c. 1, s. 145, Ezrakî, c.1 , s. 160, Belâzurî, c. 1, s. 99, Halebî, c. 1, s. 229.

[80] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1,s.145.

[81] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 1 60.

[82] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 205, Taberî, Târîh, c. 2, s. 198.

[83] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre,c.1, s. 205, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 1 45.

[84] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 145, Mes´ûdî, Murûcu´z-zeheb, c. 2, s. 278, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 42.

[85] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 204-205, Taberî, Târîh, c. 2, s. 198-200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 300-301.

[86] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 206, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 300-301.

[87] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.

[88] İbn İshak, İbn Hişam , Sîre, c. 1, s. 204, Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 319, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301.

[89] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 31 9, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.

[90] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/129-130.

[91] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 62, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, İbn Haldun, Târih, c. 2, ks. 2, s. 5.

[92] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 103, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 77, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 300.

[93] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 204, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 145,Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 99, Taberî, Târih, c. 2, s. 198, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 2, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 66, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301 .

[94] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Abdurreizak, Musannef, c. 5, s. 98, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200.

İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezraki, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s.69.

[95] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu´l-İ slâm, s. 69.

[96] İbn Sa´d, c. 1, s. 145, Ezrakî, c.1 , s. 160, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, s. 69.

[97] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c.1, s. 205, Taberî, Târih, c. 2, s. 200.

[98] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1 , s. 1 45, Süheylî, Ravdu´l-ünüf, c. 2, s. 277, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1.S.233.

[99] İbn Sa´d, c. 1, s. 145, Ezrakî, c. 1, s. 160, Süheylî, c. 2, s. 277, Yakut, Mu´cemu´l-büldân, c. 3, s. 351, Diyarbekrî, Hamis, c.1, s. 112.

[100] İbn İshak, İbn Hişam, c. 1, s. 250, Abdurrezzak, c. 5, s. 98, İbn Sa´d, c. 1, s. 145, Ezrakî, c. 1, s. 1 60, Taberî, c. 2, s. 200, Beyhakî, c. 2, s. 54, Zehebî, s. 69, E bu´l-Fidâ, c. 2, s. 301, Heysemî, Mecm au´z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu´l-âliye, c. 1, s. 1 83, Diyarbekrî, c. 1, s. 11 2.

[101] Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c.1, s. 233.

[102] Mes´ûdî, Murûcu´z-zeheb, c. 2, s. 278, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 233.

[103] Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c.1, s. 233.

[104] Mes´ûdî, Murûc, c. 2, s. 278, Ebu´l-Fidâ, c. 2, s. 301, Halebî, c. 1, s. 233.

[105] Mes´ûdî, Murûcu´z-zeheb, c. 2, s. 278.

[106] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 98.

[107] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 54, Zehebî, Tânhu´l-İslâm, s. 69.

[108] İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 145, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 114, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 233.

[109] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu´l-İslam, s. 69.

[110] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 102, İbn Sa´d, Tabakât, c.1, s.1 45, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 157, 160, Beyhakî, Delâil, c. 2,s.54.

[111] Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 69.

[112] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Abdurrezzak, c. 5, s. 1 02, İbn Sa´d, c. 1 , s. 145. Ezrakî, c. 1, s. 157,160, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200 Beyhakî, c. 2, s. 54, İbn Ea>, Kâmil, c. 2, s. 44, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s. 69, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301, Heysemî, Mecm au´z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu´l-âliye, c. 4, s. 183.

[113] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160.

[114] İbn Sa´d, Tabakât, c. 1.S.145.

[115] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1, s. 205, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301.

[116] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 102, İbn Sa´d, Tabakât, c. 1, s. 145, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158, 160, Beyhakî, Delâil, c. 2, s. 54, Zehebî, Târıhu´l-İ slâm, s. 69, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 3, s. 289.

[117] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c.1 , s. 205, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158,160, Taberî, Târîh, c. 2, s. 200.

[118] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 160-161.

[119] Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 60, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ye´n-nihâye, c. 2, s. 300.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/130-133.

[120] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 161, Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1, s. 99.

[121] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 207, İbn Sa´d, Tabakâtü´l-kübrâ, c. 1, s. 146, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 161

[122] Belâzurî, Ensâbu´l-eşrâf, c. 1 s. 99, Taberî, Tânh, c. 2, s. 200-201, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301 -302, Diyarbekrî, Târîhu´l-hamîs, c. 1, s. 114-115, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 234.

[123] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1 , s. 209, Ezrakî, ^bâru Mekke, c. 1, s. 161 , Ta ben, Târih, c. 2, s. 201, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 45, İbn Seyyid, Uyûnu´l-eser, c. 1, s. 52, Zehebî, Târîhu´l-İslâm, s.

[124] Ebu Muaym, Delâilü´n-nübüvve, c. 1, s. 1 89, Beyhakî, Delâilü´n-nübüvve, c. 2, s. 33, Ebu´l-Fidâ, c. 2, s. 287, Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 3, s:. 301, Diyarbekrî, Hamis:, c. 1 , s:. 112.

M. Asım Köksal, İslam Tarihi, Köksal Yayınları: 1/133.

[125] İbn İshak.İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 205, Ta ben", Târih, t 2.S.200, İbn Esîr, Kâmil, t 2, s. 44, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301 , Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 11 2.

[126] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 102, Ezrakî, Ahbâru Mekke, c. 1, s. 158, 161, Zehebî, Târîhu´l-İ slâm, s. 76, E bu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301 , Heysemî, Mecmau´z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu´l-âliye, c. 4, s. 183, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.

[127] Ezrakî, Ahbâru Mekke, c.1, s. 158, 161, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n-nihâye, c. 2, s. 301, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112.

[128] Halebî, İnsânu´l-uyûn, c.1 , s. 233.

[129] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre.c. 1 ,s.2O5, Taberî, Târih, c. 2, s. 200, İbn Esîr, Kâmil, c. 2, s. 44, Ebu´l-Fidâ, el-Bidâye ve´n- nihâye, c. 2 s. 301, Diyarbekrî, Hamis, c. 1, s. 112, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 233.

[130] Ezrakî, Ahbâru M ekk e, c. 1, s. 161, Zehebî, Târihu´l-İ slâm, s. 76, D i yarbekrî , Târihu´l-hamis, c. 1, s. 112.

[131] Abdurrezzak, Musannef, c. 5, s. 102, 103, Zehebî, Târihu´l-İslâm, s. 76, Heysemî, Meanau´z-zevâid, c. 3, s. 289, İbn Hacer, Metâlibu´l-âliye, c. 4, s. 183, Halebî, İnsânu´l-uyûn, c. 1, s. 234.

[132] İbn İshak, İbn Hişam, Sîre, c. 1, s. 20

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar