Osmanlı ve Denizler

Osmanlı ve Denizler

Merhum Amirallerimizden ve yüz yaşına yaklaştığı sırada vefat eden Afif Büyüktuğrul, 1982 senesinde T. C Deniz Ba-sımevinde tab edilen" Osmanlı Deniz Harp Târihi ve Cumhu­riyet Donanması" adlı dört ciltden meydana gelmiş çalışma­sı ile bunu yayımlamış olması milletimizin gerek askerî, ge­rekse ticaret filosu gereksede Türk denizcilik târihi bakımın­dan, merhum amiralimizin milletimize ve denizcilerimize nâ­çiz bir hediyesidir. Eserini, son derece ciddi kaynaklara da­yanarak meydana getirmesi ve mesleğin, en uzman kişileri arasında yer almasından dolayı bu çalışmadaki tahlilleri, bü­tün denizcilerimizin, tarihçi ve târih meraklılarının istifade et­mesi gereken, bir bal peteği gibidir. Biz bu çalışmamızda; Osmanlı deniz târihi hakkında umumiyyetle bu kaynağı esas aldığımızdan, merhum Amiral'in bu kıymetli eseri hakkında birkaç söz söylemeden geçemedik. Kendisini rahmetle yâd etmeyi vecibe-i diniyeden addederim.

Dünyalar ve Deniz Ortaçağın başında, dünyanın yuvarlak olduğu pek bilinmiyordu; dünya hakkındaki bugünkü bilgile­rimiz o devir insanlarının meçhulüydü. İnsanlar birbirlerinin varlığından habersiz olarak dört ayrı dünya'da yaşıyorlardı. Bu dört ayrı dünyayı; Akdeniz, Baltık denizi ve Botni körfezi, Çin ve Japon denizleri ile Meksika körfezi ile Karaib denizleri etrafında toplanmışlardı. Bu denizlere daha sonraları ilmen; "Mediterranean (Topraklasarası deniz) adı verilmiştir. Bu dört denizin tabii ve stratejik yapıları birbirinin aynıydı. Hep­sinin de giriş çıkış kapıları var, hepsinin de, kendisini bölen yarımadaları ya da Ada'lan vardır. Hepsinin ulaştırma du­rumları benzerlik arzetmişti. Deniz araçlarının yetersizlikleri bahsettiğimiz bu dört dünyanın biribirleriyle bağlantı kurma­yı hayli zaman geciktirmiştir. Sahil insanının ilkel kürek anlayışıyla sürüp giden hayat açık denizlere çıkmağa pek imkân tanımamıştır. Hâttâ harita ve pusula gibi mühim olan araç ve gereçlere ihtiyaç hissedilmediğini rahatça söyleyebiliriz. Kıyı gemiciliği dediğimiz hususu milattan öncede, sonra da, ek­seriyeti bilhassa Ege denizinde olmak üzere nice deniz sa­vaşları vukubulmuştur ki bunlar; Romalılar, Kartacaîılar, İranlılar ve Bizanslılar arasında cereyanları, ileri dönemlere tesiri olan savaşlar olarak görülmemiştir. İranlı'lar Trabzon üzerine geldiklerinde, burayı Bizans'dan koparmak istemele­rine rağmen cephenin gerisini Bizans tehdidi altında gördü­ğünden çekilmeye mecbur kalırken, Arablarsa gemilerinin güçlü bir donanma teşkil etmemiş olmasından dolayı boğaz-lan alamamışlardı. Beri tarafta Avrupa'nın kuzey denizinde de Normaniar ve Aragonlar denizde ve denizciîikde kuvvetli olduklarından, avrupa kıtasının kuzey kıyıları onlardan sorul­maktaydı. Deniz dünyasının kolay anlaşılamamasının bir çok nedenlerle beraber, iki önemli nedeni öne çıkar. Evvelâ de­nizle alakalı vakalar, insanoğlunun yaradılış karakterine uy­muyordu. Kara hareketinde insanın, düşmanı basmak, yakıp yıkmak, tahrip etmek hâttâ yok etmek macera gibi geliyor insana zevk veriyordu. İnsanlar, gidip gelip aynı limana geri dönen donanmaların harekâtını incelemekten pek hoşlanma­dığı gibi savaşlarda kat'i neticenin kara'da alındığını gözönü-ne aldıklarını biliyoruz. Merhum amiralin ifadelerinden yuka­rıdan beri özetlemeye gayret ettiğimiz bu ifadelerin, aynen alıntı yapmamız gereken bir bölümünü aşağıya alıyoruz: "Bi­zim târih otoritelerimiz Osmanlı devletinin imparatorluk biçi­mine girmesini hep ve yalnız kara olaylarına bağladıkları için hep Bizansdan söz edip durmuşlardır. Halbuki karada Bizans ne kadar önemliyse, denizler de başta Venedik ve Ce­neviz olmak üzere, İtalya'nın denizci cumhuriyetleri daha az önemli değildi. Çünkü; Osmanlı devleti bütünlüğünü Ana­dolu'yu bir araya getirmekle yetinmiş boğazlar üzerinden

Mora'ya atlamıştı. Bu atlayış, başta kara değil deniz sorunla­rının çârelendirilmesine bağlıydı.

Bu cumhuriyetler daha başlangıçta bir araya gelip deniz­yollarını kesebilselerdi, kuşkusuz Osmanlı'ların üçkıta'nıi] Akdenize bakan parçalarında imparatorluk kurmaları ola­ğan olmayacaktı. Nitekim; Amiral Guiseppe Fioravanzo:
Hakikatten muhterem okurlarımız, pek meşhur olan 2. Abdülhamid'in hatıratında, Osmanlı devleti bir deniz ülkesiy­le ittifak yapmalıdır. Denizlere hâkim olan dünya'ya hâkimdir beyanını, merhum Amiralin satırlarını te'yid ettiğini görüyor ve anlıyoruz.

Efendim; İtalyan denizci cumhuriyetleri ibaresi üzerinde bir miktar durmak istiyorum. Bu günkü İtalya'nın 14. asırda­ki durumu, kullanılan cumhuriyetler terimine pek uygun o!-duğunuda aşağıda alıntılayacağımız paragrafdan pek iyi öğ­reneceğiz: "..İtalyan denizel cumhuriyetleri, ilkönce kendi aralarında rekabete başlamışlar binbirlerine karşı yaptıkları mücadelelerlede zayıf olanları etkisiz hâle getirmişlerdi. Bu denizci cumhuriyetleri Cenova, Floransa, Venedik, Amal fi, Toscana, Ancona ve Napoli krallığı, Sicilya ve Sardunya krallıklarıydı. Cenova, Venedik vePiza cumhuriyetleri, öteki­leri tesirsiz hâle soktuktan sonra." İtalya'nın bir çizmeye ben­zerliği haritada ayan beyan bellidir. Böyle bir arazinin denizle çevrili olması ahalinin denizin nimetlerinden istifadeye çalış­ması tabiidir.

Yukarıda sayılan cumhuriyet ve krallıklara dâir isimler bu­günkü İtalya'nın birer şehridir. Anadolu üzerindeki beylikleri. nasıl makul karşılamışsak, sonradan da birliği temin mesa­isine girişmişsek, bu İtalya cumhuriyetleri meselesi de aynı gelişme içindedir. Devlet-i Âliye Anadolu birliğini teminde, en evvel ve en kısa zamanda becerendir. Amiral merhum Afif Büyüktuğrul eserinin 1. c. sh. 7'de demekteki: "üzüntü ile ifade etmek gerekir ki, Deniz kuvvetlerimizde çok eskiden beri, târihin kürekli ve yelkenli gemilerin tiplerini, tip adları­nı ve mimarilerini tespite pek iltifat edilmemiştir

Yabancılar kendi teknelerini cilt cilt kitaplarla vede pek ar­tistik baskılı olarak yayımladıkları halde, bizlerde böyle me­rak uyandıramamıştu: Gerçi çeşitli deniz yazarlarımızın kü­rek ue yelken dönemine ilişkin yapıtları yok değildir, fakat kaynak eksikliğinden bunlar da biribirleriyle çelişki halinde­dir." İfadesinden sonra sayfanın dibine koyduğu bir dip notla, kürek ve yelkenli gemilerle alakalı kitapları, deniz müzemize bağışlayan, Bayan Engin Özdeniz'i takdir ve şükranla andık­tan sonra yine yelken ve kürek dönemine dâir, yazarlarımızın eserlerinin çok gizlidir kaydıyla kasaya kaldırılmış olmasına itirazım koymuştur.
Top