TarihSayfası tarihsayfasi.com



San Gotar Savaşı Hakkında Bazı Osmanlı Tarihçilerinin Verdikleri Malumat

Tarihi Devleti Osmaniye diyorki: "Osmanlı ordusu Raab Çayı'nın sol yakasına geçmeğe savuşup, bir münasib geçid bulmak üzere, sağ yakasını ve avusturya başkumandanı ge­neral Montekukuli de geçişe engel olabilmek için, sol sahili takibe başladılar. San Gotar köyüne gelindiğindeyse dar bir geçit yeri bulundu. Sadrıazam hemen burda bir köprü kurul­sun emri verdi. Asker kurulan köprüden karşı yakaya geçmeğe başladı. 8/Muharrem/10751/ağustos/1664'de Yeniçe­riler; düşmanın gözleri önünde suya atılarak selamet sahiline çıktıklarında da savaşlarının kaidesine göre derhal toplanıp şiddetle harbe koyuldular, ne çareki, bir taraftan suların tuğ­yanı diğer taraftada, o zamanın en önemli savaş bilgini olan Montekukuli'nin manevraları Osmanlı kahramanlarının gös­terdiği cesaret ve sebat yüz güldürücü netice vermedi. Ayrı­ca avusturya ordusunda Kpntdö Kolini komutasında altıbin fransız askeri de bulunuyordu. "Netayİcül Vukuatın özetlen­miş beyanatı aşağıya alınmıştır: "Sadnazam, Raab nehrini geçip diğer ismi Yanıkkale olan Raab kalesini muhasara et­mek kararını verdi. Geçid yeri bulmak içinde nehrin bir tara­fından giderken, general Montekukuli de nehrin öbür tarafın­dan yürümekte olup, herhangi bir geçiş hareketinin önünü kesmeği plânlıyordu. Bu sırada dört süvarinin yanyana ge­çebileceği büyüklükte bir geçid yerine rast gelindi. Hafif pi­yade birliğinin geçişini sağlayacak mertebede küçük bir köprünün inşa edilmesiyle, karşı kıyıya onbin kişi kadar geçirilebilindi.

Bu asker, karşılaştığı Avusturya askeri ile yaptığı çarpış­mada onları ricata mecbur eyledi. Tam bu esnada sular ka­bardı. Bunun sonucu meydana gelen selin, hafif olan köprü­nün yıkılmasını sağladığı görüldü. Bu olay sonunda; Avustur­ya askeri moral bulup, az bir kuvvetle ve yardımsız kalması mukadder Osmanlı birliklerinin vaziyetine karşı, üstün bir duruma geldi. Osmanlı askeri ölümün veya esaretin hesabını yaptığında, tarihden gelen alışkanlığıyla çarpışarak şehid ol­mayı tercih etti ve şanına lâyık bir hamiyyet ve kahramanlık gösterdiler ve şehadet şerbetini içtiler. Her nekadar uğranılan zayiat pek fazla sayılmazsada, gerekse nehrin taşkın hâli, gerekse Avusturyalıların bu durumdan istifade ederek savun­mada avantajlı duruma geçmiş olmalarından dolayı Ziget- karar verildi."

Osmanlı tarihleri arasında yer alan ve pek de makbullerin­den sayılan "Raşid Tarihi" bu seferle ilgili olarak özetlemeye çalışacağımız aşağıdaki ifadeyi serdetmiş: "h. 1075/muhar-rem/3 m. 1663/temmuz/27 pazar günüdürki serdarıekrem hazretleri, islâm askeri ile Raab nehri kenarında bulunmakta olan, Karmend ve Çakan adlı palangalar karşısında çadırlar kurup, karşıyakadaki plangalar karşısında olduğundan o ta­rafa asker geçirmek için köprü yapmaya karar verildi. Köp­rünün oralarda bulunan düşman birlikleri islâm askerinin karşıya geçebilmesini önlemeye çalışıyordu. Eskiden Morava suyu denilen Mor nehri üzerindede Osmanlının geçişini güç­leştirirken şimdi de bu Raab nehri üzerinde de Nemçeiiler, yâni Avusturyalılar engel olmağa çalışmaktaydılar. Bu sırada da bunlarla sulh müzakereleri de devam etmekteydi. Madde­lerin kendi içlerinde, müzakerelerinin yapılması müsaadesini kullanmaktaydılar.

Red cevabı gelmesi endişesiyle savaş alanını terk etme­yen, Osmanlı askeri reisleri arasında yapılan toplantıda Raab suyunun geçilmesi, oradaki askerin üstüne gidilmesi karar­laştırıldı. Büyük gayretlerle ve çalışma ile Sankoncar yâni Sen Gotarda bulunan palanganın üst yanında bir saat mesa­fede olan mahalde dört atlının yanyana geçebileceği geniş­likte olan suyu özengiden yukarı seviyede olan geçit yeri bu­lundu. Yüksek ferman gereğince ocak halkı, İsmail Paşa, Bosnalı Mehmet Paşa, Kaplan Paşa aynı ayın sekizinci günü bahse konu yere geldiklerinde acileten bir köprünün yapıl­masını nehrin karşı yakasını da zaptetmek ve burayı muha­faza etmek için deve'ler ile bir miktar, yeniçeri geçirip, var­dıkları yerde siper almayı kararlaştırdılar. Düşman askeri, vaziyetten haberdar oluncada hemen yeniçerilerin üzerine saldırdı. Geçid başında bulunan, dilaver gazilerin bir çoğu kendilerini suya atarak, yeniçeriye yardıma koştular böylece düşman askerinden, ikibin kişiden fazlası cehennemlik oidu. Bir tarafdan düşmanın uğradığı hezimeti gören asker, kimisi atlar kimi develerle, karşı tarafa geçmeğe hazırlanmağa baş­ladılar. Orada bulunan İsmail Paşa, yeniçeriağası, Kaplan Pa­şa ve serdarıekremin yanında bulunanlar, düşman tarafında görülen bozulma alametlerini tesbit ettiklerinden, o tarafa geçmeye başladılar. Düşman askeri; Osmanlı ve Tatar aske­rinin tamamen nehri geçerek karşısına çıkacağı korkusuna düşmüş olduğundan kaçmağa koyulmuşlardı. Osmanlı aske­rinin çok çok büyük kısmının karşıda, kendileriyle savadan askerin ise ancak onbin civarında olduğu şeklinde bilgilendi­rildiğinden ve ayrıca bunlara yardıma koşacak kimse gör­mediklerinden ricattan vazgeçip, mevcud asker üzerine hü­cum ettiler.

İki taraf birbirine girdi. Sabahdan ikindiye kadar devam eden kanlı savaşın en talihsizleri, çaresizlik içinde karşıyaka-da can verip şan alan arkadaşlarını seyretmek mecburiyetin­de olan ordunun çok büyük bir kısmını teşkil edenlerdi. Çün­kü suların kabarmasında meydana gelen sel, hafif köprünün yıkılmasına dolaysıyla da kendilerinden mukayese edileme­yecek derecede kalabalık, bir düşman karşısında kalan os-manlılann adetâ yok edilmesine vesile oldu. Bu nadir rastla­nan faciayı seyretmek mecburiyetinde kalan serdarıekrem, emrinde bulunan asker bu vakanın intikamını almak için, karşı kıyıya geçebilmenin bir çok yollarını aradıysa da, böyle bir arzu gerçeğe ulaşamadı. Artık görülen o tarafa bu henga­mede geçilemeyeceği idi. Bu bakımdan oralarda dolaşıp durmak ayrıca bir hata sayılır. Artık yapılacak iş, Avusturya kapıkethüdası ile sulh meselesini bir şekle bağlayıp geri dö­nülmeğe karar verilmesiydi zaten onlarda öyle yaptılar." Bir Hatırlatma Efendim görüldüğü üzere nehrin karşı yakasında avusturya ve müttefiklerinin eline düşmüş bulunan askerimi­zin, kanlı bîr muharebeden sonra terki hayata, şehadet inancı ile baktıklarından, onlar hakkında söyleyeceğimiz tek hu­sus ruhları şâd, mekânları cennet olmasıdır. Şefaatlerinin biz­lere de ulaşmasıdır. Ancak; bu feci hâlin mecburi seyircileri askerlerin tabiiki, bu iş bitti gidelim, diyemeyeceği açıktır.

Hâttâ bu askeri oradan alıp götürmek de her babayiğit ku­mandanın işi değildir. Nihayet işin şahidleri, katliama uğra­yanların enaz beş altı mislini teşkil etmektedir. O kadar bü­yük bir kuvvetin çekilme işlemine peyderpey razı gelebilece­ğini düşünebilmek, o savaştaki komutanların, insan psikolo­jisine vukufiyetlerinin saklı delilini teşkil eder. Nehrin civarın­da karşıya geçebilecek başkaca bir geçid arama arzu ve te­mayülünü gösterenlere hayır dememek hâttâ onların önüne düşerek bu geçidi aramak, sükunet ve askerlikte pek mühim olan solidalite yâni, ayrılmaz beraberliği temin yönünden çok isabetli olmuştur diye düşünüyorum. (Metin Hasırcı)" Yine seferin meydana geldiği devrin meşhur yazarlarından ve os-manlı muharrirlerinden biri "Sen Gotar meydan muharebesi" hakkında ve neticesi babında şunları dile getiriyor: "Erdel topraklarında savaşla vazifelenen orduyu hümayun Sebin Kalesi altında bulunduğu esnada Köprülü Mehmed Paşanın vefatından sonra yerine geçen oğlu henüz yirmiyedi yaşında idi adı İse Fazıl Ahmed Paşa idi. Bu zâtın babasının yerine tâ­yin olunduğu zaman tarihler 8/rebiülevvel/1078-28/ağus-tos/1667 Pazarını gösteriyordu. Aradan çok az bir zaman geçtikten sonra, Foğraş isimli yerde aynı ismi taşıyan bir ka­le önünde önemli çarpışmalar husule gelmişti. Bir ay kadar süren bu savaşlar neticesinde düşmanların elinden pek kıy­metli ganimetler elde edilmişti. Ellibin kişiden fazla esir, bin­lerce araba elde edilmişti. 1073/1663 yılında serdarıekrem Fâzıl Ahmed Paşanın, Macaristana gelişinde üyvar (Nevah-zol), Letre, Liveh, Novigrad, Secan, Kermab, Derekli, Holok, Buyak kaleleriyle birlikte, bir çok yer serdarıekremin gayret­leri ve öncülüğünde feth olundu. Bir çok esirin elimize geçtiği :cephane ve mal yönünden, kıymetli ganimetler elde olundu. Bu kadar fetihlerden sonra orduyu hümayun dinlenmeye çe­kildi.

Bunu fırsat bilen Avusturyalılar bazı kalelerimizi muhasara altına almışlarsada, durumu haber alan serdar, umulmaz bir süratle bunların üzerine harekete geçti. Sadrazamı yanında büyük bir kuvvetle üzerlerine geldiğini istihbar eden düşman derhal ellerindeki savaş aletlerini olduğu yere bırakarak Os­manlıların Yenikale, onların ise, Keçkopuvar dedikleri kaleye ve Zerinyivar dedikleri hisara sığındılar. Sadrazam serdarıek-rem Fâzıl Ahmed Paşa bunları fena bir şekilde mağlup etme­yi başardı. Bulundukları yerde tutunamayan düşman kaçma­ya başladı. Nehirlerden geçmek için kullandıkları köprülerin üzerinde takip edilmekte oldukları Osmanlı kuvvetlerince to­pa tutuldular. Osmanlı ordusu buraya kadar gelmişken Hır­vatistan toprağını da bir kolaçan etmekten kendini alamadı. Zaferlerle taçlanan askerimizin ırki gururu galeyana geldiği için durmak kolay değildi. Sadnazam Raab suyu tarafına geçti. Bu nehrin kenarında bir savaş meydana geldi. Yapılan bu son muharebeye kadar bir aksilikle karşı karşıya gelmi-yen Osmanlıların bu sefer karşısına bir aksilik çıktı. San Go-tar yakınlarında nehri geçen ve oradan düşman ordugâhına kadar sokulan yeniçeriye "Geriye dönüp metrislerinize giri­niz" şeklinde emir geliverince hepsi itaat ettiler. Nevar ki si­pahilerin bu emirin gelişinden haberi olmadı. Bu sırada adeta düşmanla göğüs göğüse gelmiş bulunuyorlardı. Yeniçeri as­kerinin peşlerinde olmadığını fark ettiklerinde, yeniçerinin fi­rar etmiş olduğu düşüncesi birdenbire akıllarına düştü.

Paniğe kapılıp beygirlerinin gemini çektiler istikametlerini Raab suyuna çevirdiler. Maksatları firar ettiklerini sandıkları yenicen askerinin önünü çevirmeyi başarmaktı. Yeniçeriler ise sipahilerin karşı tarafa geçtiklerini görünce, bunlar da sipahilerin firara kalkmış olduklarını zanneylediklerinden bun­lara katılmak için hızlandılar. Böylece köprü üzerinde biriken gayrımuntazam ve ağır yük, bu köprünün kırılmasına sebeb oldu. Köprünün çökmesiyle birlikte suya düşen külliyetli in­san kalabalığı, maalesef büyük çoğunlukla gark oldular. Yâ­ni; Allaualem boğularak şehid oldular. Köprüyü geçemeyen­ler ise karşı tarafta, vuruşa vuruşa şehidlik makamını ihraz ettiler. Sadnazam bu feci vakaya metanetle dayandı ve sa­vaş gayretini elinden bırakmadı. Savaşa savaşa İstolni Belg-rad kalesinin altına kadar geldi. Burada ortaya atılmış olan sulh konuşmalarına rağbet gösterdi. Avusturya imparatoru tarafından elçiler geldiği gibi; Rumeli pâyeli, Kara Mehmed Paşa ile bu makaleyi yazan fakir (Evliya Çelebi) elçi tâyin o-lundu ve Avusturya imparatoru nezdine gidip, sulh antlaş­masını imzaladılar. Yalnız bu makalede görünen bir husus varki oda suların kabarmasından bahis edilmemiştir. Bunun bahse konu olmamış olması, suların kabarması yok diye, neticeye tesir edici anlayışa kapılmamalıdır. Yoksa burada bahse konu makaledeki bölümde suyun kabarması durumu yer almamıştır. Evliya Çelebinin eserinde bu sefer hakkında pek geniş malumata rastlayabilir tetkik eden okuyucular.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar