Vefa Ehli Zor Bulunur

Vefa Ehli Zor Bulunur

Bu harekâtın ilk kurbanı bir sene zarfında Rumeli kadılığı­na çıkarılan mülakkap lakablı pek makbul bir kimse olma­yan Muslihiddin efendi olmuştu. Halbuki bu adam, toplanan­lar arasına karışarak arzı mevcudiyet göstermek istemişti. Yapılan çekil git ihtarına aldırmıyarak askerin içinde kalma­ya devam etti. Kendisini hırpaladılar, yüzünü gözünü kan •içinde bıraktılar. Yakınında bulunan şeyhülislâmın atına doğru koşunca, ancak yüz vermeyen şeyhülislâm özengisini kanlı surata hizalıyarak atını sürdü. Akıbet yere yıkılan Mus-lihiddin'in üzerine üşüşenler hemen parça parça ettiler, bıçak ve kılıç darbeleriyle. Ahmed Paşa her ne kadar saklanmışsa-da, cemiyetin harekâtının gelişmelerinden haber almaktaydı. Mihayet kendisi hakkında alınan bütün kararlardan haberdar olmuştu. Yaptığı yanına bol miktarda para alıp, makbul za­manında makam ve mevkii verdiği kimselerin yanlarına git­mek oldu. Ne var ki; her yerden boş dönüyor, her biri, birer bahane ile vaziyetine bigane kalmaktaydı. Vefalı kimse bul­mak kolay değildir, bulanda vefalı dostuylan ne kadar övün­se azdır. Ahmed Paşa; senelerce mevkii sadarette bulunduğu halde bir tek vefa sahibi edinememiş demekki, bak şu işe! Kapı kapı dolaşan eski sadrazam, nihayet Aksaray'da Hacı Behram'dan ummadığı alakayı gördü. Çok sevindi. Ne çare-ki Behram'ın niyeti ihanet imiş. Bir yandan Ahmed Paşayı konağına buyurederken, Sofu Mehmed Paşanın konağına haberi uçuruvermişti. Mehmed Paşa adamlarını gönderip, Ahmed Paşayı konağına aldırıyor, kendisine çeşitli vaadler yaparak ikramlarda bulunurken beri yandan da, kellesini ko­parmak için cellat hazırlattırıyordu. İstirahat etmesi için oda­dan çıkıyor, ancak adamlarından birini içeri yollayıp para is­tetiyordu. Bu pazarlık epeyi bir zaman sürüyor ve Ahmed Paşanın artık kuruşu kalmamıştır.

Bu sırada iki kişi kendisini koltuklar, yâni kollarına girer ve yardımcı oluyormuş gibi yürütmeye başlarlar. Eski sadra­zam, bunlara baktığında aniden sararır, çünkü birisi saray celladı Kara Ali, diğeri Hamal Ali'dir. Tabiîki boğdular. Cese­din ertesi gün atıldığı yer Atmeydanı oldu, bu sırada herifin biri bu Paşa semiz bir adamdı, bunun eti derde deva diye bir herze yumurtladı. Bir çok kişi bu cesetten bir parça koparıp evine götürdü bu andan sonra öldürülen sadrazamın lâkabı, bin parça mânasına gelen "Hezarpâre" oldu. Her kötünün iyi tarafı, her iyinin kötülüğü olabileceği gibi Hezarpâre Ahmed Paşa'nin fazilet sayılacak bir davranışını anlatarak bir hakkı ketmetmiyelim.

Bu bölümü; Mizancı Murad beyin Rodos Adasındaki sür­günü esnasında, yazmış olduğu ve adını oğlu Faruk bey'in adından mülhem, Ebu'l Faruk adlı Osmanlı tarihinden alıyo­ruz: "..Kösem Valide Sultanın tesirinin düşüş gösterdiği bir dönemde, Valide Sultan, sadrazam Ahmed Paşaya: Bu yâni Sultan İbrahim beni de seni de sağ komaz. Âlem harab olu­yor. Devlet de elden gidiyor, bunun hakkından gelelim de şehzadeyi cülus ettirelim. Ahmed Paşa: Ben edemem Sulta­nım. Varsın beni öldürsün. Ben veli'inimetim'e ihanet ede­mem, suikasda ise asla cür'et edemem. Cevabını verir. Gö-rülüyorki; ihtilafda devletin devamlılığını ve başarısının sağ­lanması için kelleler üzerinde pazarlıklar yapılmakta. Valide Sultan'ın kendi oğlunu, bir hükmetme arzusu için kurban et­mesi belki imkânsız değil amma, Allahaşkına; biri söylesin milyonda kaçtır böylesi? Ayrıca bir ananın evlâdını yok etme bahasına işbirliği teklifini, Ahmed Paşanın ihtiyat ile karşıla­mak şeklindeki cevabı devrin oynak anlayışının bir gereği sayılırsa da, yeniçeri ağalarının teklifini de red etmiş olması, bu kötü işlere eğilimi olmamasınıda gösterir. Neticede doğru Cenabı Hakk'ın indindedir.
Top