TarihSayfası tarihsayfasi.com



Okuma Parçası: Şehzade Halil'in Macerası

Orhan Gazi döneminde, yaşadıkları dönemi yazan Bizanslı iki tarihçi vardır. Biri Nikeforos Grigoras'dır. Diğeri Bizans devlet adamlarından, kızını Orhan Gazi ile evlendiren iyon-nes Kantakuzenos'dur. Her ikiside tanınmış tarihçilerdir.

Osmanlı tarihleri Orhan Gazi'nin; Süleyman, Murad, Ka­sım, adıyla üç oğlundan bahseder. Bu iki tarihçi ise 4. oğul Halil'in varlığından ve bir sergüzeştini bir macerasını uzun uzadıya anlatırlar.

Bu hususda Nikeforos Griyoras'dan nakledelim: "1356 mi­ladi senesi yaz başında, hiç umulmaz bir vak'a cereyan etti. Bu olay Orhan Gazi'nin oğullarından şehzade Halil'in kor­sanlar tarafından kaçırılmasıydt. Bu küçük şehzade bazen denizde, bazen denizden uzak yerlerde oynar vaktini geçirir­di. Günlerden bir gün Bozburun civarında gezmekteyken, sahilin ormana yakın tarafında gizlenmiş bulunan korsanlar ve bunları taşıyan gemi kimsenin dikkatini çekmemiş. Kor­sanlar bir çok yerde böyle küçük, zengin görünüşlü kimsele­ri kaçırıp, fidye talebinde bulunarak geçinirlerdi. Bunlarında onlardan binleri olduğu mutlaksa da bu sefer peşinde olduk­ları av dedesi Bizans İmparatoru, babası Osmanlı devlet reisi olan şehzade Halil idi. Şehzade ise, olacaklardan habersiz binmiş olduğu balıkçı kayığının içinde etrafı seyrediyor sı­cakların tam basmamış olmasına rağmen esen sıcak rüzgâ­rın letafetimle vaktini geçirmekteydi. Korsanlar; aniden bu bir kaç kişiyle seyrü sefain eden balıkçı sandalına alıverdileı: Şehzadenin yanındaki bir kaç kişi kılıçlarını çekip savunma­ya geçtiterse hâttâ korsanların bir kaçım yaralamaya, mu­vaffak oldularsa da, çokluk azlığa galebe çaldı. Şehzade Ha­lil, korsanların avı oldu.

Korsanlar; yapılan savunmadan ellerindeki çocuğun ne derece kıymetdar bir esir oluğunun farkına vardıklarından, devamlı yerleşim halinde oldukları Foça'ya doğru rotalarını çevirdiler.

Foçalılar, bir çok kavimle karışmış ada insanı olmakla be­raber, eninde sonunda Rum idiler

Bu arada şehzadenin kaçırıldığı haberini öğrenen Orhan Gazi bir devlet reisi olmanın Dekarını belli etmekle mükellef °iduğundan ızdirabını saklamağa çalışıyordu. Tabiiki Osmani aile yapısında ki ketumiyet annenin ue diğer hanımla­rın feryad ve figanını duyma imkânımız olmamakla beraber, her annenin böyle bir halde, ızdırabının ne kadar teselli bil­mez hâl göstereceğini tahmin zor değildir.

Orhan Gazi, şehzadesinin kaçırılma haberinin ilk şaşkınlı­ğını atlattıktan sonra verdiği emilerle bütün imkânlarını ara­ma işine seferber etti. Bu arada da, ekseriyeti Rum olan Foça beldesi ahalisinin, Rum imparatoruna mensubiyeti vardı. Or­han Gazi bu imparatora müracaat ederek, uğradığı feâketi ve bunu sona erdiren bir hizmete muvaffak olursa, nice hediye­ler vereceğini uaad ettiği gibi istediği kadar da maddi yar­dım yapmaya hazır olduğunu uaad etti. Bu işe verdiği adamları gelip, gidip Rum İmparatorunu ziyaret edip, ara­maları sıklaştırma hususunda hep ikaz ediyorlardı.

Beri yandan Bizans'da imparatorluk kavgası var olduğun­dan her iki tarafda Orhan Gazİ'nin yardımını elde etmek isti­yordu. Halbuki Orhan Gazi; az önce şehid olmuş olan Rume­li Fatihi Süleyman Gazİ'nin üzüntüsüyle hayli sarsılmış kaçı­rılan şehzade Halil olayı pek ağır bir darbe olmuştu. Padişah Foça'ya gönderilecek gemilerin her türlü masrafını tediye edeceğini bildirdiği gibi, Bizans tahtı meselesinde imparatora yardımcı olacağı beyanında da bulunmaktan geri kalmamış­tı.

Foça hakimine müracaat eden Dede imparator İonis Kan-takuzinos, buradan pek soğuk cevaplar aldı. Haddinden faz­la paralar tâleb ederken, bu hâkim nice nice unvanlar ve se-lahiyetlerle teçhiz olunmayı istedi. İmparator Kantakuzinos müracaatları yineledikçe, Foça hakimi neredeyse imparatora karşı isyan edecek tauuiara bürünmekteydi Yoksa bu kaçı­rılma işi, bambaşka bir plânın özünümü teşkil ediyordu. Bel­ki de, Orhan Gazi bunlara kaimpederi aracılığıyla muhatap olurken, kendisi direk olarak meseleye girmiyor işi devletler arası bir mesele haline getirmekten uzak kalmayı yeğliyor­du.

Denizlerin kışı, tabiiki karadaki kıştan farklı olup, suların denizlere akmaya başladığı ilk baharda, rüzgâr ve fırtınalar o uçsuz bucaksız ummanda birbiri peşi sıra gelen dev dalga­lar, gemileri ceviz kabuğu gibi bir dalganın kucağından diğerininkine atarken, en küçük muvazenesizlik geminin gark olmasına sebeb olurdu. İşte denizlerin bu mevsimi yaşanır­ken şehzade Halil'in dedesi İonis Kantakuzanos üç büyük gemiyi Foça'ya gönderdi. Bu gidiş Foça'yı muhasaraya dö­nük bir gidişdi. Ancak Foça yarım adasının ablukaya alın­ması, burayı ele geçirmeye yetmezdi. Kara tarafından da biı tazyik gerekirdi.

Bu da Saruhan üzerinden olabilirdi. Bu seferde Saruhan diye bir mesele ihdas olunmaktaydı. İmprator Kantakuza­nos, nice paralar ve Amucazâde unvanı vermek suretiyle Sa­ruhan Beyinin kendisiyle müttefik olmasını sağladı.

Kaçırılan çocuk işinin faileri Cenevizlilerdi. Foça hakimi ar­kasında Ceneviz desteği olmadığı takdirde, ne Bizans impa­ratoruna dolayısıyla da istikbâli pek parlak görülen Osmanlı beyliğine böyle üst perdeden, hele hele bir kuşatmaya mu­hatap olacak kadar işi ileriye götürmekten içtinap ederdi. Di­ğer yandan da arkası karanlık bir işe, evlât acısıyla hop diye atlamayıp, elindeki maşayı yâni kaimpederi Kantakuzanosu işle meşgul ettirmek, Orhan Gazİ'nin fıtratındaki devlet ada­mı kumaşının bir dışa vuruntu idi.

Foçalıtar beldelerini savunuyor Bizanslı gemilerin saldırısı sürüyor ve görülen müdafaanın yıkımı yakın idi ki, hava birden bire değişti. Öyle şiddetli bir lodos esmeğe başladıki, eğer gemiler muhasarayı kaldırıp kendilerini açığa atmazlar­sa kayalıklara ve karaya vura vura parçalanacaklardı. Böy­lece bu akın akim kalmış oldu.

İmparator; Sar uh.an Bey'ine o kadar yakınlık gösteriyordu ki, gününü onunla geçiriyor. Evine, beldesine misafir oluyor bu ihanet eder mi diye hiçbir şey aklına getirmezken, itimat ettiği adam İse, şeytanın iğuasında olduğundan kafasında çeşitli tuzaklar kurmakta, bunların hangisini yaparsam da­ha çok kârlı olurum seçimi yapmaya çalışıyordu. Aklından geçenler kendisinden hiç ayrılmayan Kantakuzanos'u tevkif etmek oe çok yüksek bir kurtuluş ceremesi istemek yâni fid-ye-i necat'da denilen altunlan talep etmek. Ayrıca kendine uzak olmayan ve gücü ile alması kabil olmayan.birkaç ka­sabanın kendi idaresine verilmesini istemek gibi hususlardı bu düşünceleri. Bütün bunları kolayca tatbik edebileceği kanaatini taşıyordu. Ancak kurduğu tuzağa kendi düştü.

Saruhan Bey'inin adamlarından biri, imparator'a olan bi­teni haber vermişti. Bir gün her zamanki saygısını gösteren Saruhan Bey'i imparatorun nezdine gönderdiği güzel ko­şumlu bir at ile hem gezmek hemde çıkarsa av kovalamak maksadını düşündüğünü bildirdi. İmparator; Saruhan Beyi­nin tasavvurundan haberdar değilmiş gibi davranarak, ken­disine mühim ve gizli bir hususu anlatacağını bunun için ben sizi gemime davet ediyorum haberini yolladı.

Saruhan Beyinin gemiye ayak basmasıyla halatlar çözül­dü, yelkenler fora edildi ve hızla sahilden uzaklaşıldt. İşin or­taya çıktığını anlayan Saruhan Bey'i; yanında bulunanla­rında duyacağı sesle tuzağını anlattı. Bir kaç gün sonra, Bey'in hanımı bir miktar para getirip kocasını serbest bırakıl­masını istedi. Eğer kocamı bırakmazsanız, eve döner dönmez bütün bölge insanını aleyhinize kışkırtacağım ve herhangi bir tecavüze karşı, gerek kendimi gerekse yetimlerimi koru­mak için birisiyle evleneceğim demek suretiyle bir ültimatom verdi

İmparator; Saruhan Beyini, yanında tutmanın veya öldür­menin kendisine bir şey kazandırmayacağını, hatta gördükçe canının sıkılacağının neticesine vardı. Bunun üzerine ken­dine verilen altunlan alıp, Saruhan Bey'ini salıverdi.

Öteyandan; Orhan Gazi kaçırılan evlâdı şehzade Halil için kaimbiraderi Matyas Kantakuzanos'un yanına 4 bin asken vermiş, o da bu güçlü askerin yardımıyla, Makedonya civa­rındaki bir çok yeri basıyor ve yağmalıyordu. Aslında Bi­zans'a bağlı olan bu beldeler son zamanlarda Sırplıların ida­resine geçmişti Bu arada yağmalara karşı harekâta geçen bölgedeki Sırp kumandan Matyas'ın kuvvetlerini yenmiş ve Matyası da esir almıştı.

Bu haberler; imparator lyonnes Paleogolos'un kulağına vardığında, Midilli adasındaydı ve Foça'nın muhasara hazır­lıklarını yapıyordu. Askerlerine istirahat etmeleri için bir müddet izin vermişti Matyası esir alan Sırp kumandanına bir heyet gönderip dostça münasebetlerini yenileme teklifin­de bulundu. Tabiiki hediyeler göndermeyi de ihmâl etmedi.

Sırplı kumandan, makbul cevablar verdiği gibi esb.i Mat­yas'i Paleolog'un gönderdiği heyete teslim etti. İmparator İyonnes Paleolog, Matyas ve eşini Bozcaada'ya gönderdi. Onun oğullarını da Midilli adasını idare etmekle görevlendir­di

Bu sıralarda Paleolog, kendisi hakkında İstanbulda bir yok etme plânının hazırlandığını haber aldı. Bu plânı akim kılmak için tebdili kıyafetle üç kürekli bir gemiyle İstanbul'a koştu. Kimsenin haberi yokken saraya girip işleri yoluna koymaya başlamıştı ki; Orhan Gazi'den ardarda heyetler ge­lip kendisini şu sözlerle tehdide başladılar; /

"Eğer Rumlar! Bizim hücumlarımızdan masun kalmak is­tiyorlarsa sen hemen Foça'ya don ve şehzade Halil'i halas eylet.." Kısa zamana işlerini düzene koyan imparator tekrar Foça önlerine koşmak mecburiyetinde kaldı.

Görüyorsunuz ki sevgili okuyucu! Kuuuet ve basiret birleş-timi hükümranlık o güce yakışır Orhan Gazi; daha 2. padi­şahken, Osmanlı devleti siyasi evlilik ve güçlü askeriyle asır­ların Bizans'ını nasıl istediği gibi yönlendiriyor.

Şehzade Halil'in işi bir türlü nihay etlen mi yor, kaçırıldığı yaz geçmiş, sonbahar tamamlanmış ve çok şiddetli bir kış yaşanmış o mevsimde yerini bahara terke başlamıştı.

Orhan Gazi karayoluyla baharın ilk günlerinde Halkidona yani Kadıköyü'ne geldi ve kara ile denizin birleştiği yere ça­dırını kurup bayrağını dikmişti. Otağından oturduğu halde, İmparator'a oğlunun halini konuşmak için gelmesi haberini göndermişti. Her ne kadar iki hükümdar yüzbeyüz konuş-madılarsa da; adamları kayıklarda görüşüyorlardı. Bilgileri hükümdarına naklediyordu. İmparator İonin Paleolog çadırı­nı Kadıköy sahiline pek uzak olmayan kızkulesine kurdu­ğundan, haberleşmede çabuk cereyan ediyordu. Esaretten kurtulacak olan şehzade Halil, Paleologların kızıyla evlene­cek böylece imparator, Orhan Gazi ile dünür olacaktı.

İonnes Paleolog, Orhan Gazi'den bir hayli yüksek meblağ alarak Foça'ya hareket etti. İmparator Foça'ya vardığında te­masa geçtiği Foça hakimi Kalofeti, imparatordan yüzbin altu-na yakın para, parlak rütbeler alarak ondan sonra bu kadar şiddetle taleb olunan şehzadeyi biraz geç ue hayli müşkilât ile imparatora teslim etmiştir. İmparator sevinç içinde yanın­da şehzade Halil olduğu halde Bizans'a avdet elti.

İmparator; şehzade Halil'e ''oğlum, damadım" diye hitap etmekteydi, ülkesinde karışıklık durmuş. Bahar mevsimiyle birlikte ahali Bizarısın dışına çıkmış, bağlarını, bahçelerini tanzim ediyorlardı. Şehzade Halil ise Paleologların sarayına geldiğinde, kendine ayrılan daire önünde, imparatoriçe Ele-niyir reveranslar yaparak selamladı ve şunları söyledi:

"Serairi ancak, Halık-l Rabbülâlemin bilir, nasıl ben gaflete esir oldum ve ailemin ağuşu muhabbetinden mehcur ve ne kadar müddet vatanımdan uzak kaldım. /Ve belâlara duçar oldum. Kılıç ve soğuğa aldırmayarak denizden ve karadan nice zorluklara göğüs geren imprator Efendim hazretleri ibzal buyurdukları himmet sayesinde beni esaretten tahlis etdi. Benden elbette bu lutüfa karşı hiç bir mükâfat beklemezler. Çünkü böyle bir şey kudretimin feukimdendir. Halbuki kud­retim yettiği kadar ve hayatım devam ettikçe hizmetlerine, her münasib husus için bütün gayretimi bütün arzumu fe­da edeceğim." Daha sonra imparator ve imparatoriçeden mü­saade istiyerek dairesine çekildi.

Şehzade zaman zaman pek gösterişli ve kıymetli elbis rJer içinde halka görüldüğünde alkışlarla istikbal ediliyordu. Bi­zans ileri gelenleri bu yeni damada hediye üzerine hediye veriyorlardı. Bizans sarayında binbir gece masalları gibi bir hayat sürüyordu şehzade Halil, hamam sefaları, parlak ziya­fetlere birbirini kovalıyordu.

Paleolog İonnis'in bu ziyafetler sırasında iki yaşındaki bir çocuğunun ölmesine rağmen, metanetini muhafaza etmesini, Bizanslı tarihçi Grigoras alicenaplık diye vasıflandırıyor ki, bu da Bizans tarihçilerinin hükümdarlarını medhetmek için her olaydan isitfade yolunu aradıklarını gösterir.

Bu çocuğun cenaze törenine şehzade Halil'i de davet eden imparator, bu sırada on yaşlarında olan ve Osmanlı şehzade­sine nişanlandığı İrini'yi bu merasimde gösterme imkanı bul­du.

Bize göre o sırada; Kantakuzanos ile Paleologlar Bizans tahtında şerik yani ortak olarak bulunduklarından, tabiiki birbirlerini tasfiye etmek arzu ve teşebbüsleri gizli gizli yapıl­maktaydı. Dikkat buyurursanız, Sultan Orhan'ın. Asporça Hatun isimli hanımı, Teodora adlı hanımı ki şehzade Halil'in annesidir. Kantakuzanos ailesinden idi, 4. hanımı Bayalan Hatun'da Paleolog ailesinen bir prenses idi. Yâni gerek Sul­tan Orhan siyasi evlilikleri her iki kral ailesi ile yapmayı na­sıl evlâ görmüşse, lonnis Paleolog'da Osmanlı Sultanını, kızı­na kaimpeder yapmayı o kadar evlâ görmekte olmalıdır. Şehzade Halil; Bizans'da bunları yaşarken Orhan Gazi, İz­nik'ten, Kocaeline gitmişti. İonnes Paleolog İstanbul'dan bin­diği bir gemiye yanında şehzade Halil olduğu halde İzmit'e doğru yola çıktılar ve ertesi gün limana geldiler. Şehzade Ha­lil'i babasına teslim ederken, çizmeyi aşan imparator,-Halil Beyi oeliahd tayin etmesini rica ederken şunları söyledi: '\.Hak budur çünkü şehzade Halil oğullarının en sevgilisi ve kızının nişanlısı olup, cesur ve bazusu kuvvetli, akıllı ve hü­kümet edebilecek olmağa müstahaktır." Dediğini ifade eden Bizanslı tarihçi Gringoras şunu ilave ediyor: "zâten Orhan Bey buna mütemayil idi. İmparatorun söyledikleri bu tema­yülünü bir meyelân haline getirdi ve bunu hazırlayacak şartları tesbite karar verdi. Orada bulunan Bizans askeriyle, Osmanlı askeri karışık bir alay teşkil ettiler ve yürüyüşler yaparken, musiki aletleriyle çeşitli marşlar ve musiki eserleri çalındı. Bölgede yaşayan müslim ve gayri müslimler birbirle­riyle dostça eğlendiler "

Şehzade Halil Bey'in kaçırılması; adetâ Bizans'ın hayat bulmasına yaradığını göz önüne alırsak, bu. kaçırma işinin o devrin gizli istihbaratının bir çalışması olarak değerlendirir­sek, fazla bir yanlış yapmış olmayız. Çünkü kaçırılma olayı­nın kime yaradığına baktığımızda, bunun Bizans'a çok fay­da sağladığını görüyoruz. Bizans içindeki taht kavgasını bir kenara bırakalım.

Osmanlıların Rumeliye çıkmasından sonra bir çeteler cen­neti hâline gelmiş olan Trakya ovaranda, çetelik son buldu. İnsanlar bağlarını, bahçelerini hürriyet içinde ve pür neşe tanzime koyuldular. Osmanlı âdil idaresi bu bölge insanını yüz yıllardır hasretini çektiği bir idareydi. Dolayısıyla her ne kadar Osmanlı kılıcı atında yaşayan bölge ahalisi din olarak da, tebâ olarakda nihayet Bizanslıydı. Bu bakımdan, Os­manlının Rumetiye geçişi Bizans ahalisine yaramıştı.

Anadolu üzerinden Bizans toprağına seferler düzenleyen Osmanlı kumandanları İzmit, Hereke, Samandra gibi yerleri kılıç altında tutup, fethe hazır hâle getirmişlerdi. Bu bakım­dan buralarda yerleşmiş olan Rumlar bağ ve bahçelerini işle-yemiyorlar dolayısıyla iktisadi bir krizin içinde mahvolup gi­diyorlardı. Bütün bu olumluzluklar Orhan Gazi'nin şehzade­lerinden Halil Bey'in kaçırılmasıyla başka bir safhaya dökül­dü. Orhan Gazi dostluk elini uzatmak mecburiyetinde kaldı. Zaten; Yeni yeni büyümeğe başlamış bir Beyliğin basınca ol­duğunun idrâki içinde, Bizans gibi avrupanın, kolay kolay gözden çıkarmayacağı bir devletle temkinli olarak münase­bet sürdürmeliydi ve nitekim evliliğinde bile üç tane Bizanslı Prensese çadırını ve ağuşunu açdı. Şehzade Halil'in kaçırıl­masıyla meydana gelen temaslar ve bu temaslar neticeslnde-ki dostluk belirtileri Bizans halkına hemen müsbet olarak aksetti. Bu ahali sûrların dışına çıkmak ve arazileriyle meş­gul olma şansını buldu o sene yağmayan yağmurlar yağdı, üzün zamandır istihsade görülen kıtlık, bollukla yer değiştir­di. Rahmet bulutları Bizanslıların üzerine yağdı, Demekki şehzade Halil'in kaçırılması en çok Bizans'a yaramıştı.

Hemen burada Şehzade Halil'in akıbetinide verelim. 1359'da Kocaeli sancak beyi olan şehzade Halil, kendinden bir yaş küçük İrini ile İznik1 de evlendi. 1361'de Gündüz, 1362'de Ömer adı verilen iki erkek çocuğu oldu. Bunlar ço­cuk yaşlarında vefat ettiler. Şehzade Halil'de 1362'de onbeş yaşında olduğu halde öldü.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar