TarihSayfası tarihsayfasi.com



Hudeybiye Barışının Yapılması

Kureyş’in Çıkardığı Hadiseler ve Hz. Peygamber’i Kâbe’yi Ziyaretten Menetmeleri

- Hz. Peygamber Hudeybiye zamanı yola çıktı. Yolda, Halid b. Velid’in Kureyş’in süvarileriyle Ğamîm’i tutmuş olduklarını haber aldı ve ashabına

‘O halde, siz sağ taraftan gidiniz!’ dedi. Halid, süvarilerin ve askerlerin kaldırdığı tozları görünceye kadar onları farketmedi. Farkedince de atını koşturarak Kureyş’i uyardı ve haberdar etti. Hz. Peygamber devesinin çöktüğü yere kadar ilerledi. Halk deveye ‘Kalk! Kalk!’ diyor; fakat deve kalkmamakta ısrar ediyordu. Dediler ki:

‘Kasvâ (devenin adı) yoruldu’. Bunun üzerine Hz. Peygamber

‘Kasvâ yorulmadı ve onun böyle bir huyu da yoktur. Fakat fil’i Mekke’ye girmekten meneden, Kasvâ’yı da hapsetti’ dedikten sonra sözlerine şöyle devam etti: ‘Nefsimi elinde bulunduran Allah’a yemin ederim ki Kureyşliler Allah’ın haramlarını gözeteceklerini gösteren herhangi bir istekte bulunursa onu onlara vereceğim’. Sonra devesini özengiledi, deve de sıçrayıp kalktı. Hz. Peygamber, Kureyş’ten uzaklaşarak Hudeybiye’nin en üst noktasına konakladı. Burası suyu azar azar akan bir kaynak üzerindeydi. Halk yavaş yavaş ondan su aldılar. Ve kısa bir süre sonra su bitti. Hz. Peygamber’e susuzluk sebebiyle şikâyete geldiler. Hz. Peygamber sadağından bir ok çıkardı ve onlara bu oku oraya atmalarını emretti. Andolsun ki o kaynağa ok atıldıktan sonra kaynamaya başladı. Oradakiler bu sudan kana kana içtiler. Su, ihtiyaçlarını gördükten sonra tekrar çekildi.

Onlar bu durumda iken, Büdeyl b. Verkâ el-Huzâî, kavminden birkaç kişi ile beraber Hz. Peygamber’e geldiler. Bunlar Tihâme ehlinden olup Hz. Peygamber’in güvendiği kişilerdi. Büdeyl, Hz. Peygamber’e hitâben

‘Ka’b b. Lüey ile Âmir b. Lüey’i bırakıp geldim. Onlar Hudeybiye suları üzerindedirler. Burada uzun müddet kalabilmeleri ve kaçmaya yeltenmemeleri için çoluk çocuklarını ve hanımlarını da beraberlerinde getirmişlerdir. Onlar seninle savaşacaklar ve seni Kâbe’ye girmekten menedeceklerdir’ dedi. Hz. Peygamber

‘Biz herhangi bir kimse ile savaşmak için gelmedik. Sadece umre için geldik. Kureyş’e gelince, savaş onları bîtap ve zayıf düşürmüş; onlara zarar vermiştir. Eğer isterlerse ben onlar için belli bir zamana kadar sulh yaparım. Onlar benimle halkın arasından çekilsinler. Eğer ben gâlip gelirsem isterlerse gelip İslâm’a, halkın girdiğine girerler. İstemezlerse bile hiç olmazsa istirahat etmiş olurlar ve savaşabilecek bir duruma ulaşırlar. Eğer onlar bu durumların hiç birisini kabul etmezlerse nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki onlarla bu din üzerinde yalnız kalıncaya kadar savaşacağım. Andolsun ki Allah Teâlâ, emrini yerine getirecektir ve dinine yardımcı olacaktır’ dedi. Büdeyl ‘Bu dediklerini Kureyş’e ileteceğim’ dedi ve Hz. Peygamber’in yanından ayrılarak Kureyş’e döndü ve onlara şöyle hitap etti: ‘Biz şu kişinin (Hz. Peygamber) yanından geliyoruz. Eğer isterseniz ondan duyduklarımızı size de söyleyebiliriz’ dedi. Kureyş’in ahmakları

‘Ondan gelecek herhangi bir habere muhtaç değiliz!’ dedilerse de akıllılar duyduklarını söylemelerini istediler. O da

‘Ondan şunları dinledim’ dedi ve Hz. Peygamber’in sözlerini aktardı.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hudeybiye, normal büyüklükte bir köydür. İsmini, içindeki bir kuyudan almıştır. Hz. Peygamber’in altında biat almış olduğu ağaca da yakındır. Mekke’ye bir günlük, Medine’ye ise dokuz günlük mesafededir. (Mucemü’l-Büldan).

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/134-135.

Urve b. Mes’ud ile Hz. Peygamber’in Konuşması

- Urve b. Mes’ud

‘Ey kavim (Kureyş)! Siz atam değil misiniz?’ dedi. Kureyşliler

‘Evet, biz atayız’ dediler. Urve

‘Ben sizin çocuğunuz değil miyim?’ diye sorunca da

‘Evet, bizim çocuğumuzsun’ dediler. Urve

‘Öyleyse size hainlik yapacağımı zanneder misiniz? Beni böyle bir şeyle itham eder misiniz?’ diye sordu. Onlar

‘Hayır!’ deyince de

‘Biliyorsunuz ki ben, Ukkaz ehlini size yardımcı olarak çağırdım. Fakat onlar gelmedikleri için aile efrâdımla, çoluk-çocuğumla ve bana itaat edenlerle birlikte ben gelmedim mi?’ dedi. Kureyş buna da

‘Evet!’ dedi. Bunun üzerine Urve

‘Bu kişi (Hz. Peygamber) size doğru bir yol göstermiştir. O yolu kabul ediniz ve bana izin veriniz de ben de bu kişiye gideyim’ dedi. Kureyş

‘Gidebilirsin’ dediler. Urve, Hz. Peygamber’e geldi ve onunla konuştu. Hz. Peygamber, Budeyl’e söylediklerinin aynını ona da söyledi. Urve, Hz. Peygamber’i dinledikten sonra şöyle dedi:

‘Ey Muhammed, bana söyleyebilir misin? Eğer kavminin işini bitirir yani köklerini kazırsan, acaba Araplar arasında senden evvel aile efradını ortadan kaldıran var mıdır? Eğer böyle bir şey yoksa, andolsun ki ben etrafında yüzler görmüyorum (Sahabelere hakaret etmek istiyor). Ben burada karmakarışık kişiler görüyorum. Onlar her an kaçacak ve seni yalnız bırakacak gibi görünüyorlar’.. Urve’nin bu sözlerini dinleyen Hz. Ebubekir-i Sıddık, ona

‘Lât’ın tenâsül uzvunu em! Biz mi Rasûlullah’ı bırakıp kaçacağız?’ dedi. Urve

‘Bu kimdir?’ deyince kendisine onun Ebubekir olduğu söylendi. Bunun üzerine Urve şöyle dedi:

‘Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki eğer daha önce bana bir iyiliğin olmamış olsaydı şimdi sana cevap verirdim’ dedi. Urve, Hz. Peygamber’le konuşuyordu ve Hz. Peygamber her konuştukça o, Hz. Peygamber’in sakalını tutmak istiyordu. Muğîre b. Şûbe de Hz. Peygamber’in tam başı ucunda elinde kılıcı, başında miğferi olduğu halde duruyordu. O, elini Hz. Peygamber’in mübarek sakalına her uzattıkça kılıcının sırtıyla Urve’nin eline vuruyor ve ona

‘Elini Rasûlullah’ın mübarek sakalından uzak tut!’ diyordu. (Araplar konuşma sırasında normal olarak karşılarındaki muhatablarının yüzlerini tutarlardı. Bu bir adet idi). Urve başını kaldırarak

‘Bu kimdir ki ellerime vuruyor?’ diye sordu.

‘(Bu senin yeğenin) Muğîre b. Şûbe’dir’ dediler. Bunun üzerine Urve şöyle dedi:

‘Ey hilebaz! Senin hileni ben ortadan kaldırmadım mı?’ Muğîre b. Şûbe câhiliyet döneminde bir grupla arkadaşlık yapmış ve onları öldürerek mallarını almıştı. Sonra da Hz. Peygamber’e gelerek müslüman olmuştu. Hz. Peygamber de o zaman ‘İslâm’ını kabul ederiz ama mala gelince onun benimle bir ilgisi yoktur’ buyurmuştu.

Urve durmadan göz ucuyla Hz. Peygamber’in sahabelerine bakıyordu. Çünkü Hz. Peygamber’in mübarek ağzından sıçrayan her bir şey mutlaka o sahabelerden birisinin eline düşer ve o sahabe de o sıçrayan şeyleri teberrüken yüzüne ve derisine sürerdi. Hz. Peygamber onlara ne emretse hemen onu yerine getirirlerdi. Abdest aldığı zamân onun abdest suyunu getirmek hususunda neredeyse savaşacaklardı. Konuştukları zaman seslerini Hz. Peygamber’inkinden alçak tutarlardı. Hz. Peygamber’i ta’zim için ona dikkatli bir şekilde bakmazlardı. Böylece Urve, Hz. Peygamber’in yanından ayrılarak arkadaşlarına gitti ve onlara şöyle dedi:

‘Ey kavim! Andolsun ki ben krallara; Kayser’e, Kisrâ’ya, Necâşî’ye gittim ve andolsun ki hiç birisi adamlarından, Muhammed’in ashabından gördüğü ta’zimi görmemektedir. Andolsun ki Muhammed’in ağzından bir tükrük çıksa mutlaka onların birisinin eline düşer, onlar da onu ellerine ve yüzlerine sürüyorlar. Muhammed onlara bir emirde bulunsa derhal onu yerine getiriyorlar. Abdest aldığı zaman abdest suyunu getirmek için nerdeyse birbirleriyle savaşacaklar. Konuştuğu zaman onun katında seslerini alçaltıyorlar; ta’zim maksadıyla ona dikkatli bir şekilde de bakmıyorlar. Muhammed size doğru bir plan sunmaktadır, onu kabul ediniz’. [1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/135-136.

Benî Kinâne’den Bir Kişinin Hz Peygamber’le Konuşması

Benî Kinâne’den bir kişi,

‘Bana izin veriniz de ben bu kişiye gideyim’ dedi. Kureyşliler de

‘Git!’ dediler. Hz. Peygamber ve ashabı o kişiyi gördüklerinde Hz. Peygamber

‘Bu falan adamdır ve Kâbe’ye kurban olarak götürülen develeri ta’zim eden bir kavimdendir. Onun önüne kurbanlık olarak götürdüğünüz develeri sürünüz’ dedi. Develer onun önüne sürüldü. Halk onu ‘Lebbeyk! Allâhümme lebbeyk!’ sesleriyle karşıladılar. O kişi bu manzarayı gördüğünde

‘Sübhânallah (Allah’ı ortaktan tenzih ediyorum)! Bu develerin, bu ihramlı insanların Kâbe’den menedilmesi uygun değildir’ dedi. Arkadaşlarına yani Kureyş’e döndüğünde şunları söyledi:

‘Ben, boyunlarına gerdanlıklar asılıp boyunlarının sağ tarafları kanatılmış develer gördüm (Kurbanlık develerin bilinmesi için böyle yaparlardı). Onların Kâbe’den menedilmesini uygun görmüyorum’ dedi. O zaman Kureyş’ten bir kişi ayağa kalktı. İsmi Mikrez b. Hafs idi.

‘Bana izin verin de bir de ben gideyim’ dedi. Kureyşliler ona da izin verdiler. Hz. Peygamber bu kişiyi gördüğünde şöyle buyurdu:

‘Bu Mikrez’dir ve fâsık bir kişidir’ dedi. Hz. Peygamber bu adamla konuşurken Süheyl b. Amr geldi. [1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/136-137.

Süheyl b. Amr’ın Hz. Peygamber’le Konuşması ve Hudeybiye Sulhu Şartları

Süheyl geldi ve Hz. Peygamber’e şöyle dedi:

‘Gel bizimle senin aranda bir akitnâme yaz!’ Bunun üzerine Hz. Peygamber kâtibi çağırdı ve ona

‘Yaz!’ dedi: Bismillâhirrahmânirrahîm! (Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla)’. Rahman kelimesine gelince Süheyl

“Andolsun ki ben onun kim olduğunu bilmiyorum. Fakat şöyle yaz: ‘Ey Allah’ım! Senin isminle’. Nitekim daha önce de böyle yazıyordun” dedi. Müslümanlar

“Allah’a yemin olsun ki biz onu ancak Bismillâhirrahmânirrahîm’ olarak yazarız” dediler. Fakat Hz. Peygamber, kâtibe

‘Ey Allah’ım! Senin isminle yazıyorum’ ibâresini yazmasını emretti, sonra da şöyle buyurdu: ‘Bu, Allah’ın Rasûlü Muhammed’in hükmettiğidir!’ Bunun üzerine Süheyl

“Allah’a and içerim ki eğer Allah’ın Rasûlü olduğuna inansaydık seni Kâbe’den menetmez ve seninle savaşmazdık. Fakat ‘Abdullah’ın oğlu Muhammed’den!’ ibâresini yaz!” dedi. Hz. Peygamber

‘Andolsun, siz yalanlasanız da ben kesinlikle Allah’ın Rasûlüyüm. Muhammed b. Abdullah yazın’ dedi.[1] Hz. Peygamber kâtibe

‘Şu şart ile akit yapılıyor: Bizimle Kâbe’nin arasından çekilecekler ve biz Kâbe’yi ziyaret edeceğiz’ diye yazmasını söyledi. Süheyl

‘Araplar, sizin Kâbe’yi bizi zor altında bırakarak ziyaret ettiğinizi söylemesinler diye bu iş bu sene olmayacak; ancak gelecek sene olacaktır’ dedi. Kâtip bunu da yazdı. Süheyl ayrıca şu şartı da ekledi:

‘Bizden bir kişi sana gelecek olursa senin dininden dahi olsa, onu bize geri göndereceksin!’ Süheyl’in bu cümlesi üzerine müslümanlar

‘Sübhânallah! (Allah’ı ortaktan tenzih ediyoruz)! İnsan müslüman olarak bize gelirse nasıl olur da müşriklere geri verilir?’ dediler. [2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Zühri şöyle der: “Hz. Peygamber’in bu sözleri daha önce vermiş olduğu ‘Onlar Allah’ın haramlarını gözetecek herhangi bir teklifte bulunurlarsa kabul eder ve onu onlara veririm’ sözünden ileri gieliyordu”.

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/137-138.

Ebu Cendel (R.A.) Kıssası

Hz. Peygamber ile Süheyl bu akidnameyi yazarken Süheyl’in oğlu Ebu Cendel ansızın çıkageldi. Ve ayaklarında bukağılar vardı. Tâ Mekke’nin alt kısmından çıkmış, kendini müslümanların arasına atmıştı. Süheyl:

‘Ey Muhammed! İşte benim ilk şartım budur. Onu bana iade edeceksin’ dedi. Hz. Peygamber

‘Biz henüz sulhnameyi imzalamadık’ dediyse de Süheyl:

‘Allah’a andolsun, böyle yaparsan seninle hiçbir şey hakkında sulh yapmayacağız’ dedi. Hz. Peygamber

‘Bunu benim için geçerli kabul et’ dediyse de Süheyl

‘Senin için bunu kabul etmem’ dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber tekrar

‘Bunu yap’ dedi. Süheyl de

‘bunu yapamam’ diye mukabelede bulundu. Mukraz:

‘Evet, bunu sana verdik’ dedi. Ebu Cendel:

‘Ey müslümanlar! Size müslüman olarak geldiğim halde beni müşriklere mi veriyorsunuz? Benim başıma geleni görmüyor musunuz?’ dedi. Zira Ebu Cendel’e İslâm’ı kabul ettiğinden dolayı şiddetli işkence yapılmıştı. Hz. Ömer diyor ki:

‘Ben o anda Rasûlullah’a gelerek dedim ki:

‘Sen Allah’ın gerçek peygamberi değil misin?’ Hz. Peygamber:

‘Evet, gerçek peygamberiyim!’ dedi. Hz. Ömer:

‘Biz hak üzerinde, düşmanımız da batıl üzerinde değil midir?’ dedi. Hz. Peygamber:

‘Evet, öyledir!’ dedi. Hz. Ömer:

‘O halde, biz niçin dinimiz adına bu zilleti kabul ediyoruz?’ dedi. Hz. Peygamber:

‘Ben Allah’ın Rasûlüyüm. Ona isyan etmiyorum. O benim yardımcımdır’ dedi. Hz. Ömer şöyle dedi:

‘Sen bize Kâbe’ye gidip onu tavaf edeceğimizi söylemedin mi?’ dedi. Hz. Peygamber buna da

‘Evet’ dedikten sonra, şöyle devam etti:

‘İlle de bu sene ziyaret edeceğiz diye sana bir haber verdim mi?’ Ömer:

‘Hayır!’ dedi. Hz. Peygamber:

‘İşte yine söylüyorum. Siz Kâbe’yi ziyaret edeceksiniz’ buyurdu. Hz. Ömer der ki:

‘Ebubekr’e geldim. ‘Ey Ebabekir! Bu zat Allâh’ın gerçek peygamberi değil midir?’ dedim. Ebubekir:

‘Evet, o, Allah’ın gerçek peygamberidir’ dedi. Ömer:

‘Biz hak üzerinde, düşmanımız da batıl üzerinde değil midir?’ diye sordu. Ebubekir:

‘Evet, öyle!’ dedi. Ömer:

‘O halde dinimizden niçin taviz veriyoruz?’ diye sordu. Ebubekir:

‘Ey kişi (Hz. Ömer’i kastediyor)! Kesinlikle o Allah’ın Rasûlü’dür ve Rabb’ine isyan etmez. Onun Rabb’i ona yardımcıdır. O halde ey Ömer! Sana düşen onun emrine sarılıp muhalefet etmemendir. Andolsun, o hak üzerindedir’ dedi. Ömer:

‘Peki bize, Mekke’ye girip Kâbe’yi tavaf edeceğimizi söylemedi mi?’ Ebubekir:

‘Evet’ dedi,

‘Fakat sana bu yıl orayı ziyaret edeceğini söyledi mi?’ Ömer:

‘Hayır!’ dedi. Ebubekir:

‘O halde sen kesinlikle Kâbe’ye varacaksın ve onu ziyaret edeceksin’ dedi. Ömer der ki:

‘Ben bu konuşmalarımdan dolayı çok pişman oldum. Bunun vebalinden kurtulmak için birçok ameller işledim’[1]

Hz. Peygamber sulhnameyi yazdıktan sonra ashabına hitaben:

“Kalkınız, kurbanlarınızı kesiniz ve traş olunuz” dedi. Ravi der ki: Allah’a andolsun sahabeden hiç kimse kalkmadı ve Rasûlullah bu sözünü üç defa tekrarladı. Sahabeden hiç kimse kalkmadığı için, Hz. Peygamber Ümmü Seleme’nin çadırına girdi. Hâdiseyi ona anlattı. Halkın kendisini nasıl rahatsız ettiğini nakletti. Ümmü Seleme:

‘Ey Allah’ın peygamberi! Sen bu işin yapılmasını istiyor musun?’ diye sordu ve ilave etti:

‘O halde çık! Hiç kimse ile bir kelime bile konuşma. Hedy getirdiğin deveni kes, berberini çağır, senin başını traş etsin?’ Rasûlullah bu sözlerden sonra çıktı. Hiç kimse ile konuşmadan devesini kesti, berberini çağırarak traş oldu. Sahabe peygamberin bu yaptıklarını görünce kalktılar, develerini kestiler, bazıları diğerini traş ettiler. Öyle ki birbirleriyle yarışıyorlardı. Sonra iman eden kadınlar geldiler. Cenabı Hak onlar hakkında Mumtehine: 60/10 ayetini indirdi. Hz. Ömer o gün putperestlikten vazgeçmeyen iki kadını boşadı. Birisiyle Muaviye bin Ebi Süfyan, diğeriyle de Saffan bin Umeyye evlendi.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Hişam, II/318 (İbn İshak’tan şunları naklediyor: “Ömer şöyle dedi: Ben daima sadaka veriyor, oruç tutuyor, namaz kılıyor ve köle azad ediyordum. Bunların hepsini Hudeybiye gününde söylediklerimin keffareti olsun diye yapıyordum. Umarım ki, Allah hayır ihsan eder”).

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/138-139.

Ebu Busayr İle Onu Mekke’ye Götürmek İçin Gönderilen İki Kişinin Olayı

Sonra Hz. Peygamber Medine’ye döndü. Ebu Busayr Hz. Peygamber’e geldi. Bu zat Kureyş’tendi ve müslüman olmuştu. Kureyş, Ebu Busayr’ı geri götürmek üzere Medine’ye iki kişi gönderdiler ve dediler ki:

‘Bize verdiğin sözü yerine getir!’ Bunun üzerine Hz. Peygamber, Busayr’ı o iki kişiye verdi. Onunla birlikte Medine’den çıkarak Zü’l-Huleyfe’ye vardılar. (Zul Huleyfe, Medine’den altı mil uzakta bulunan ve Medinelilerin hacca giderken mikatları olan bir yerdir). Onlar develerinden indiler. Hurmalarını yiyorlardı. Ebu Busayr, onlardan birisine:

‘Ey falan adam! Senin bu kılıcın ne güzelmiş’ dedi. Bu kişi kılıcı çıkardı.

‘Evet, gerçekten bu kılıç çok güzeldir, onu defalarca denedim, hiçbir kusuru yoktur’ dedi. Ebu Busayr:

‘Verir misin? Ona bakayım’ dedi. O da kılıcı Ebu Busayr’a verdi. Ebu Busayr kılıçla onu öldürdü. Diğeri kaçtı, Medine’ye vardı. Mescide girdi. Hz. Peygamber onu gördüğü zaman

‘Bu kişi dehşetli bir şey görmüştür’ buyurdular. Hz. Peygamber’in yanına vardığında,

‘Benim arkadaşım öldürüldü’ dedi, ‘Ben de öldürülecektim’. Biraz sonra da Ebu Busayr Medine’ye geldi.

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Beni onlara vermekle anlaşmanın şartını yerine getirdin. Sonra Allah beni onlardan kurtardı’ dedi. Hz. Peygamber:

‘Anan ağlasın! Eğer bir arkadaşı olsaydı bu harbi alevlendirecekti’ buyurdu. Busayr bunu işitince anladı ki Hz. Peygamber tekrar onu Mekkelilere verecektir. Böylece Medine’den çıkıp deniz sahiline doğru gitti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/139-140.

Ebu Cendel’in Ebu Busayr’a İltihak Etmesi ve Kureyş Kervanlarının Yolunu Kesmeleri

Ebu Cendel b. Süheyl b. Amr da kâfirlerin elinden kurtuldu, Ebu Busayr’le birleşti. Kureyş’in müslüman olan her kişisi kaçıp onlara katıldı. Yüz kişilik bir birlik oluşturdular. Kureyşin Şam’a giden kervanını haber aldıkları zaman onun önünü keserlerdi. Kervandakileri öldürür, mallarını alırlardı. Bunun üzerine Kureyş, Hz. Peygamber’e haber gönderdi: “Sahildekilere haber gönder onlardan kim sana gelirse emindir, Kureyşliler’e iade edilmeyecektir;’ dediler. Hz. Peygamber sahildeki müslümanlara haber gönderdi ve Cenab-ı hak da Fetih: 48/24-26. ayetlerini indirdi.[1]

Hz. Peygamber’in Hudeybiye’ye Vardıktan Sonra Osman’ı Mekke’ye Göndermesi

- “Peygamber’in Hudeybiye’ye gelmesinden dolayı Kureyşliler dehşete kapıldılar. Rasulullah da onlara ashabından bir kişi göndermek istedi. Hz. Ömer’i Mekke’ye göndermek için yanına çağırdı. Hz. Ömer:

“Ey Allah’ın Rasûlü, ben onlara lânet okuyorum. Benî Kâb kabilesinden de (Hz. Ömer’in kabilesidir) Mekke’de kimse yoktur ki bana sahip çıksınlar. Sen Hz. Osman’ı gönder. Çünkü onun aşireti Mekke’dedir. O senin istediğin gibi onlarla konuşabilir” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Hz. Osman’ı çağırdı, onu Kureyş’e gönderdi.

“Onlara de ki biz savaşmak için gelmedik. Sadece Umre yapmak istiyoruz. Ve bir de onları İslâm’a davet et” diye emretti. Ayrıca Hz. Osman’a, Mekke’deki erkek ve kadın müminlerin yanına gitmesini, onlara yakında Mekke’nin fethedileceğini haber vermesini ve İslâm’ın orada serbestçe yaşanmasına az bir zaman kaldığını müjdeleyerek maneviyatlarını kuvvetlendir, dedi. Ravi der ki, Hz. Osman, Mekke’ye doğru gitti. Beldeh mevkîine geldiği zaman Kureyşliler’den bir toplulukla karşılaştı. Onlar nereye gittiğini sordular. Hz. Osman da:

“Rasulullah beni size göndermiştir ki sizi İslâm’a davet edeyim ve size haber vereyim ki, biz herhangi bir kimse ile savaşmak üzere gelmiş değiliz. Biz umre yapmak üzere gelmişizdir” dedi. Böylece Osman, Rasûlullah’ın emir buyurduğu şekilde onları davet etti. Onlar da:

“Senin sözlerini biz işittik. İhtiyacın ne ise onun için git” dediler. Ve bu esnada Eban b. Said b. As (Amr ibn As’ın yeğenidir) ayağa kalktı, Hz. Osman’a çok sevgi gösterdi ve atını eğerleyerek Hz. Osman’ı ata bindirdi ve

“Hz. Osman benim himayemdedir” dedi. Kendisi de Hz. Osman’ın terkisine bindi. Böylece Mekke’ye kadar geldiler. Sonra Kureyşliler Beni Kinane’den olan Huzaa kabilesinden Budeyl b. Verka ile Urve b. Mes’ud es-Sakafî’yi Hz. Peygamber’e gönderdiler.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Ebi Şeybe, İbn Asakir (Urve’den); Kenzü’l-Ummal, V/290; Beyhaki, IX/221 (Musa b. Ukbe’den benzer şekilde)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/140-141.

Hz. Ömer’in Hudeybiye Barışı Hakkındaki Görüşü

- “Hz. Peygamber Mekkelilerle sulh yaptı, onlara birçok tavizler verdi. Eğer peygamber benim başıma bir emir tayin etseydi, o da Hudeybiye’de peygamberin yaptığını yapsaydı onu ne dinlerdim ne de itaat ederdim. Hz. Peygamber’in Kureyş’e verdiklerinden birisi de kâfirlerden biri müslümanlara iltihak ettiği takdirde müslümanların onu geri vermesi şartıydı. Müslümanlardan birisi kâfirlere iltihak ederse onu geri vermeyeceklerdi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Sa’d (İbn Abbas’dan); Kenzü’l-Ummal, V/286.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/141.

Hz Ebubekir’in Hudeybiye Anlaşması Hakkındaki Görüşü

- Hz. Ebubekir şöyle anlatıyor: İslâm’da Hudeybiye fethinden daha büyük bir fetih yoktur. Fakat insanlar o gün Hz. Peygamber’le Rabb’i arasında olan şeyleri göremediler. Kullar işi acelece istiyorlardı. Cenab-ı Hak ise kulların acele etmesiyle acele etmez, ta ki işler Allah’ın irade ettiği noktaya varırlar. Andolsun, veda haccında Suheyl bin Amr’a baktım. Kurban kesilen noktanın yanında ayakta duruyordu. Hz. Peygamber’in kurbanlık develerini yaklaştırıyordu, Rasûlullah da onları kendi eliyle kesiyordu. Hz. Peygamber berberi çağırdı. O da peygamberin başını traş etti. Baktım ki Suheyl, Hz. Peygamber’in kesilen kıllarından topluyor, onları iki gözünün üzerine koyuyordu. Bir de Hudeybiye gününde müşriklerin elçisi olduğu zamanda, besmeleyi kabul etmeyişini, Rasûlullah kelimesini reddedişini de görmüştüm. O zaman onu hidayete erdiren Allah’a hamd ettim.”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Asakir (Vaki’den); Kenzü’l-Ummal, V/286.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/141.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar