TarihSayfası tarihsayfasi.com



İkrime B.Ebi Cehil, Saffan ve Diğer Müslüman Olanlar

22. FASIL: İKRİME B. EBÎ CEHL’İN MÜSLÜMAN OLUŞU

- Fetih günü Haris b. Hişam’ın kızı ve İkrime b. Ebî Cehl’in karısı Ümmü Hakim geldi, müslüman oldu. Sonra Hz. Peygamber’e,

‘İkrime öldürülmekten korktuğu için Yemen’e kaçtı. Ona eman ver’, dedi. Hz. Peygamber de,

‘İkrime emniyettedir’, dedi. Böylece Ümmü Hakim, İkrime’yi geri çevirmek için yola çıktı. Beraberinde Rum asıllı bir kölesi de vardı. Kölesi ona yolda sarkıntılık etti. Ümmü Hakim de onu kandırmak kabilinden bazı sözler sarfediyordu. Ta ki, Ak kabilesinden bir guruba rastlayıncaya kadar. Onlardan yardım istedi. Onlar o köleyi bağladılar. Ve Ümmü Hakim, İkrime’ye yetişti. İkrime Tehame sahillerinden birisine varmıştı ve gemiye binmişti. Ümmü Hakim gemiye yaklaşıp, İkrime’ye,

’gel kurtul’, dedi. İkrime,

‘kurtulmam için ne demem gerek?’ diye sordu. Ümmü Hakim,

‘Allah’tan başka ilah yoktur de’, dedi. İkrime de,

‘zaten ben bu yüzden kaçtım’, dedi. Ümmü Hakim ısrar ederek şöyle dedi:

‘Ben akrabalık bağlarını gözeten, insanların en doğrusunun, en hayırlısının yanından geliyorum. Sakın kendini tehlikeye atma’. Ümmü Hakim ona iyice yaklaşıp,

‘ben senin için Hz. Peygamber’den eman aldım’, dedi. İkrime,

‘gerçekten eman aldın mı?’ diye sordu. Ümmü Hakim,

evet, ben onunla konuştum, sana eman sözü verdi, dedi. Böylece İkrime, hanımı Ümmü Hakim’le beraber geri döndü ve hanımı kendisine kölesiyle kendi arasında geçen olayı anlattı. İkrime de o köleyi öldürdü. O sırada daha müslüman olmamıştı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Vakidi, İbn Asakir (Abdullah b. Zübeyr’den); Hakim, Müstedrek, III/241

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/160.

İkrime’nin Müslüman Olması ve Hz. Peygamber’in Yüce Ahlâkına Şahitlik Etmesi

- İkrime, Mekke’ye yaklaştığında Hz. Peygamber sahabilere,

‘İkrime size mümin ve muhacir olarak geliyor. Sakın babasına küfretmeyin. Çünkü ölüye küfretmek diriyi rahatsız eder ve o küfür ölüye de gitmez’ dedi. O sırada İkrime hanımıyla cinsi ilişkide bulunmak istedi. Hanımı ona izin vermiyor ve diyordu ki,

‘Sen kâfirsin, ben müslümanım’. İkrime de,

‘Seni, nefsini bana teslim etmekten alıkoyan büyük bir şeydir’ dedi. Hz. Peygamber, İkrime’yi gördüğünde o kadar çok sevindi ki, yerinden sıçradı ve mübarek cübbesi sırtından yere düştü. Sonra Hz. Peygamber oturdu. İkrime’yi de huzurunda oturttu. Beraberinde başı kapalı hanımı da vardı. İkrime,

‘Ey Muhammed, şu kadın bana haber verdi ki sen bana eman vermişsin’, dedi. Hz. Peygamber,

‘doğru söylüyor, sen emniyettesin!’ buyurdu. İkrime,

‘peki beni neye davet ediyorsun ya Muhammed?’ deyince, Hz. Peygamber,

‘seni Allah’tan başka ilah olmadığına ve benim de Allah’ın peygamberi olduğuma şahidlik etmeye davet ediyorum. Bununla beraber namaz kılacak, zekât vereceksin’, dedi. Ve İslâm’ın diğer hasletlerini teker teker sayarak bunları yapacaksın, dedi. İkrime,

‘Allah’a yemin ederim, beni hak olan bir şeye davet ediyorsun. Güzel bir işe çağırıyorsun. Allah’a yemin ederim ki, sen bizi İslâm’a davet etmezden önce aramızda konuşma bakımından en doğrumuz idin. İyilik bakımından hepimizden daha fazla iyilik yapıyordun’, dedi. Sonra da, ben ‘Allah’tan başka ilah olmadığına, Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şahidlik ediyorum’, dedi. Bu, Rasûlullah’ı çok sevindirdi. Sonra, ‘ey Allah’ın Rasûlü! Benim söyleyebileceğim en hayırlı şeyi bana öğret’, dedi. Hz. Peygamber,

‘Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed Allah’ın kulu ve rasûlüdür dersin’, dedi. İkrime,

‘daha sonra?’ diye sordu. Hz. Peygamber,

‘ben Allah’ı ve burada hazır bulunanları şahid kılıyorum ki ben müslüman, mücahid ve muhacir bir insanım, diyeceksin’, buyurdu. İkrime bunları da söyledi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/160-161.

Hz. Peygamber’in İkrime’ye Dua Etmesi

- Hz. Peygamber İkrime’ye,

‘Bugün benden ne istersen -eğer gücümün yettiği bir şey ise- sana vereceğim’, dedi. İkrime,

‘benim senden istediğim şudur. Sana karşı ne kadar düşmanlık yapmışsam, seninle savaşmak için ne kadar adım atmış ve ne kadar kılıç sallamış isem ve senin hakkında ister yüzüne, ister arkandan olsun ne kadar kötü söz söylemişsem bütün bunlar için bana Allah’tan mağfiret dileyesin.’ Hz. Peygamber de,

‘ey Rabbim! Bana ne kadar düşmanlık etmişse, senin nûrunu söndürmek için ne kadar adım atmışsa ve her ne isyanda bulunmuşsa ve benim hakkımda -gerek yüzüme gerek arkamdan olsun- ne kadar kötü söz söylemişse hepsini affet’, diye dua etti. Hz. Peygamber bunları söyledikten sonra İkrime,

‘ey Allah’ın Rasûlü! Buna razı oldum’, dedi. Sonra İkrime, ‘şahit ol ey Allah’ın Rasûlü! Ben Allah’ın yolundan insanları menetmek için ne kadar çaba harcamışsam onun iki mislini Allah yolunda harcayacağım. Allah’ın yolundan insanları caydırmak için yaptığım savaşın iki mislini Allah yolunda yapacağım’, dedi ve sonra şehid düşünceye kadar İslâm’da cihadlara katıldı. Hz. Peygamber ilk nikâhıyla hanımı Ümmü Hakim’i ona zevce olarak geri verdi.

İkrime b. Ebî Cehil, Hz. Peygamber’e geldiğinde şöyle dedi:

‘Ey Muhammed! Bu kadın senin bana eman verdiğini söylüyor.’ Hz. Peygamber

‘evet sen emniyettesin’ dedi. İkrime

‘şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Yine şehadet ederim ki, sen O’nun kulu ve rasûlüsün. Sen insanların en şefkatlisi, en doğrusu ve en vefakâr olanısın’ dedi.

İkrime diyor ki: ‘Ben bu sözleri söylerken haya ettiğim için başımı önüme eğmiştim. Sonra dedim ki:

Ey Allah’ın Rasûlü, sana yaptığım her düşmanlık için, şirkin galib gelmesi için işlediğim her günahım için Allah’tan af talebinde bulun!’ Hz. Peygamber

‘Yarab! İkrime’nin bana karşı yaptığı bütün düşmanlıkları, Allah yolundan insanları menetmek için daldığı her savaşını onun için affeyle!’ buyurdu. Dedim ki:

‘Ey Allah’ın Rasûlü, bana bildiğin en hayırlı şeyi söyle de onu öğreneyim’. Hz. Peygamber bana,

‘Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in onun kulu ve rasûlü olduğuna şahidlik ederim de ve Allah yolunda cihad et’ buyurdu. Bunun üzerine şöyle dedim:

Ey Allah’ın Rasûlü! Allah’a andolsun ki, ben insanları Allah yolundan menetmek için sarf ettiğim çabanın iki mislini Allah yolunda sarfedeceğim’[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müstedrek (Vakidi’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/161-162.

İkrime’nin Bütün Gücüyle Savaşması ve Şehit Olması

- Bundan sonra İkrime Ecnâdin[1] de, Hz. Ebubekir’in hilafeti zamanında şehit düşünceye kadar hiçbir savaştan geri kalmadı. Hz. Peygamber onu Hevazin kabilesinin zekâtlarını toplamak üzere, o kabilenin başına tayin etmişti. Hz. Peygamber vefat ettiğinde İkrime Tebâle’de bulunuyordu.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ecnadin, Filistin’de Remle ile Beyt-i Cibrin arasında bir yerdir. Diğer bir rivayete göre İkrime, Yermük savaşında şehit düşmüştür. En kuvvetli rivayet de budur. Bunu Taberi tarihinde kaydetmiştir.

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/162.

SAFFAN B. ÜMEYYE’NİN MÜSLÜMAN OLMASI

Umeyr b. Vehb’in Saffan İçin Eman İstemesi ve Eman Verilmesi

- Mekke fethinde Saffan b. Ümeyye’nin Benî Kinane kabilesinden olan Muaddel binti Bağum isimli hanımı müslüman oldu. Kocası Saffan ise, korkudan kaçıp Şi’b’e doğru yola çıkmıştı. Yolda hizmetçisi Yesâr’e

‘Azap olasıca, ara sıra bak, arkamızda kimse var mı?’ diyordu. Hizmetçi de arada bir bakıyor ama kimseyi görmüyordu. Bir müddet sonra

‘İşte Umeyr b. Vehb geliyor’ dedi. Saffan

‘O benim ne işime yarar. O ancak beni öldürmek için gelmiştir. Çünkü o Muhammed’e tâbi olmuştu’ dedi. Bu konuşmalar esnasında Umeyr, Saffan’ın yanına geldi. Safvan,

‘Ey Umeyr! Senin yaptığın sana yetmez mi? Bana hem borcunu hem de çoluk çocuğunu bıraktın. Sonra gelmişsin, beni öldürmek istiyorsun’ dedi. Ümeyr,

‘Ey Eba Veheb! Canım sana feda olsun. Ben öyle bir insanın yanından geliyorum ki, insanların en adaletlisi ve akrabalık haklarına en fazla riayet edenidir’ dedi. Umeyr, Hz. Peygamber’e

‘Ey Allah’ın Rasûlü! Kavmimin efendisi kendini denize atmak için Mekke’den çıktı. Ona eman vermeyeceğinden korktu. Anam babam sana feda olsun, ona eman ver!’ demişti. Hz. Peygamber de

‘Ben ona eman verdim’ demişti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Vakidi ve İbn Asakir (Abdullah b. Zübeyr’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/163.

Hz. Peygamber’in, Saffan’a Eman Alameti Olarak Sarığını Göndermesi

Böylece Umeyr, Saffan’ın arkasından yola çıktı ve

‘Hz. Peygamber sana eman verdi’ dediyse de

‘Hayır! Allah’a yemin ederim, benim tanıdığım bir alameti peygamberden getirmedikçe ben dönmem’ dedi. Hz. Peygamber, Umeyr’e

‘Benim sarığımı götür’ dedi. Umeyr de sarığı alarak Saffan’ın yanına geldi. Ona

‘Ey Eba Veheb! İnsanların en hayırlısının, akrabalık bağlarını en fazla gözetenin ve insanların en doğrusunun yanından geliyorum. Onun şerefi senin şerefindir. İzzeti senin izzetindir. Saltanatı senin saltanatındır. Nefsin hakkında sana Allah’ı hatırlatıyorum, gel kendine bu kadar zulmetme’ deyince, Saffan

‘Öldürülmekten korkuyorum’ dedi. Umeyr

‘Hz. Peygamber İslâm’a girmen için seni çağırıyor. Eğer bu senin hoşuna giderse ne âlâ. Aksi takdirde iki ay sana mühlet verecektir. O, sözünde durmak bakımından bütün insanlardan daha fazla sadıktır. Ayrıca bana inanman için sarığını da gönderdi. Bak bakalım bu onun sarığı değil mi?’ dedi. Saffan sarığı tanıdı ve

‘Evet bu onun sarığıdır’ dedi ve Umeyr’le beraber yola çıkıp Hz. Peygamber’in yanına geldiler. Mescide girdiklerinde Hz. Peygamber ikindi namazını kıldırıyordu. Onlar da ayakta durup beklediler. Saffan, Umeyr’e

‘Bunlar günde kaç vakit namaz kılıyorlar?’ diye sordu. Umeyr

‘Beş vakit kılıyorlar’ dedi. Saffan

‘Muhammed mi bunların önünde imamlık yapıyor?’ diye sordu. Umeyr

‘evet’ dedi. Hz. Peygamber selam verdiği zaman Saffan

‘Ey Muhammed! Umeyr b. Vehb senin sarığını bana getirdi, senin beni davet ettiğini söyledi, eğer yapacağı teklif hoşuna giderse kabul edersin, yoksa sana iki ay mühlet verecek, dedi’. Hz. Peygamber

‘Ey Eba Vehb! Otur hele, sonra konuşalım’ dedi. Saffan

‘Hayır, şimdi konuşmadıkça oturmayacağım’ dedi. Hz. Peygamber

‘Sana dört ay mühlet verdim’ deyince, Saffan oturdu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/163-164.

Saffan’ın Hz. Peygamber’le Hevazine Gitmesi ve Müslüman Olması

Hz. Peygamber Hevazin savaşına çıktığında, Saffan da peygamberle beraberdi. Fakat henüz müslüman olmamıştı. Hz. Peygamber, Saffan’a haber gönderdi, emaneten ondan silah istedi. Saffan da

‘Benden zorla mı almak istiyor, yoksa verip vermemekte serbest miyim?’ dedi. Hz. Peygamber

‘Ben zorla istemiyorum. Emanet olarak, geri verilmek üzere istiyorum’ dedi. Bunun üzerine Saffan, iade edilmek şartıyla yüz tane zırhlı elbise vereceğini söyledi. Hz. Peygamber zırhlı elbiseleri Huneyn’e taşımasını söyledi. O da zırhları Huneyn’e taşıdığı için Huneyn ve Taif savaşlarında bulundu. Savaş bittikten sonra Hz. Peygamber Cirane’ye döndü. Cirane’de ganimet mallarını incelerken Saffan da beraberindeydi. Bu sırada Saffan’ın gözü hayvan sürülerine ilişti. Sürüler dereyi doldurmuştu. Hz. Peygamber de göz ucuyla Saffan’ı takip ediyordu. Bir ara Hz. Peygamber ona

‘Ey Eba Vehb! Herhalde sürüler hoşuna gitti’ dedi. Saffan

‘evet’ deyince, Hz. Peygamber

‘Hepsi senin olsun’ dedi. Bunun üzerine Saffan

‘Eğer Peygamber değilse, hiç kimse bu kadar cömert olamaz ve böyle büyük bağışlar yapamaz. Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed de Allah’ın kulu ve rasûlüdür’ diyerek müslüman oldu.[1]

- Saffan b. Ümeyye şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Huneyn savaşında benden silah istedi. Ben de ona

‘Ey Muhammed, zorla mı alıyorsun?’ dedim. O

‘Hayır zâyi olduğu takdirde bedelini ödemek şartıyla emanet olarak istiyorum’ dedi. Sonra onların bir kısmı zâyi olduğu için bana bedelini ödemek istediyse de ben kendisine

‘Bugün bundan ziyade İslâm’a ihtiyacım var’ dedim.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, V/299; Bidaye, IV/308. Bunu, İbn İshak Hz. Aişe’den rivayet etmiştir.

[2] İmam Ahmed, VI/465

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/164.

Ebu Zer’in Huveytıb’ı İslâm’a Davet Etmesi ve Onun da İslâm’a Girmesi

Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’in Mekke’ye girdiği o fetih senesinde çok korkmuştum. Evimi terk ettim. çocuklarımı emin olacakları yerlere dağıttım. Ben de Avf kabilesinin bahçelerinden birinde gizlendim. Ben orada iken bir de baktım ki Ebu Zer el-Gifârî geliyor. İkimizin arasında eskiden beri bir dostluk vardı. Dostluk da dâimi bir şekilde hiyânete mani olurdu. Fakat ben ondan kaçtım. Bana

‘Ey Eba Muhammed! Niçin kaçıyorsun böyle?’ dedi. Ben de

‘Korkuyorum’ dedim. Ebu Zer

‘Senin için herhangi bir korku yoktur. Sen tamamıyla Allah’ın emniyeti altındasın’ dedi. Bunun üzerine yanına vardım ve ona selam verdim. Bana

‘Evine git!’ dedi. Ben de

‘Acaba evime varabilir miyim? Benim için böyle bir imkân var mıdır? Andolsun ki ben evime diri olarak varacağımı zannetmiyorum. Beni yolda öldürmeseler bile evime gelerek öldürürler. Bunun için de çoluk-çocuğum çeşitli yerlerdedirler’ dedim. Ebu Zer el-Gifârî bana

‘Çoluk-çocuğunu bir yere topla. Ben evine kadar sana eşlik ederim’ dedi. Birlikte yola koyulduk; şöyle bağırıyordu:

‘Huveytıb emniyet almıştır, eman. almıştır! Sakın hiç kimse onu rahatsız etmesin!’ Sonra Ebu Zer gidip durumu Hz. Peygamber’e anlattı. Hz. Peygamber

‘Öldürülmelerini emrettiğim insanlar hâriç bütün insanlara eman vermedik mi?’ buyurdu. Bunun üzerine kalbim mutmain oldu. Çoluk-çocuğumu evime getirdim. Daha sonra Ebu Zer yanıma gelerek bana şöyle dedi:

‘Ey Ebâ Muhammed! Ne zamana kadar? Ne zamana kadar? Bütün halk seni geçti. Birçok hayır fırsatlarını kaçırdın. Ama daha birçok hayır vardır. Rasûlullah’a gel, müslüman ol! Rasûlullah insanların en şefkatlisi, akrabalık bağlarını en çok gözeteni ve en hayırlısıdır. Onun şerefi senin için de şereftir; onun izzeti senin için de izzettir’ dedi. Ona

‘Peki, seninle birlikte Rasûlullah’a gidelim!’ dedim ve onunla birlikte Bathâ’da bulunan Hz. Peygamber’in yanına gittik. Yanında Ebubekir ile Ömer vardı. Ben Ebu Zer’e, Hz. Peygamber’e nasıl selam verilmesi gerektiğini sordum. O da

“Ey Peygamber! Selam senin üzerine olsun. Allah’ın rahmet ve bereketi de senin üzerine olsun!’ de” dedi. Ben de böyle selam verdim. Hz. Peygamber,

‘Ey Huveytıb! Selam senin de üzerine olsun!’ buyurdular. Bunun üzerine

‘Şehâdet ederim ki Allah’tan başka ilah yoktur ve sen de Allah’ın Rasûlüsün’ dedim. Hz. Peygamber

‘Seni hidâyete erdiren Allah’a hamdolsun’ dedi ve benim müslüman olmama sevindi. Benden bir miktar borç istedi. Ona kırkbin dirhem verdim. Onunla beraber Huneyn ve Taif’e gittim. Bana Huneyn ganimetlerinden yüz deve verdi.[1]

- Huveytıb b. Abdu’l-Uzzâ şöyle anlatıyor: Mekke’nin fethedildiği zamana kadar milletinin dini üzerinde kalan Kureyş büyüklerinden hiç birisi benim kadar fethe karşı değildi. Fakat Allah’ın takdiri değişmez. Ben müşriklerle beraber Bedir’de bulundum. Orada alınacak birçok ibret vardı. Meleklerin bizi öldürdüklerini, yer ile gök arasında esir ettiklerini gördüm. O zaman

Bu kişi kötülüklerden korunmuştur’ dedim ve gördüklerimi hiç kimseye söylemedim. Mağlub olarak Mekke’ye döndük. Kureyş de tek tek müslüman oluyorlardı. Hudeybiye gününde ben de orada idim. Sulhta bulundum. Barış işi gerçekleştirilinceye kadar orada birtakım işler gördüm. Tüm bunlar İslâm’ı kalbimde artırdı ve fakat Allah Teâlâ’nın dilediğinden başkası olmuyor. Hudeybiye sulhu yazılırken ben şahitlerin en sonuncusuydum. Şöyle dedim:

‘Kureyş, Muhammed’den ancak hoşuna gitmeyen şeyler görecektir’. Ben o gün Hz. Peygamber’le savaşma taraftarıydım. Ertesi sene, andlaşma gereği Hz. Peygamber umre yapmak için geldiğinde bütün Kureyşliler Mekke’den çıktılar. Süheyl b. Amr ile ben Mekke’de kalanlar arasındaydık. Bizim görevimiz vakit tamam olduğunda onları Mekke’den çıkartmaktı. Üç gün bittikten sonra Süheyl b. Amr’la birlikte Hz. Peygamber’e giderek

‘Vakit tamam. Artık memleketimizden çıkınız!’ dedik. Bunun üzerine Hz. Peygamber

‘Ey Bilal! Güneş batmazdan önce müslümanlardan bizimle gelen hiç kimse Mekke’de kalmasın’ buyurdular.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hakim, Müstedrek, III/493 (el-Münzir b. Cehm tarikiyle); İsabe, I/364 (İbn Sa’d’ın Tabakat’ta yine aynı yolla rivayet ettiğini söyler)

[2] Hakim, III/492 (İbrahim b. Cafer el-Eşheli ve babası tarikiyle)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/165-166.

HÂRİS B. HİŞAM’IN MÜSLÜMAN OLMASI

- Mekke fetholunduğu gün, Hâris bin Hişam, Abdullah b. Ebî Rabîa ile birlikte Ümmühânî binti Ebî Tâlib’in hanesine gittiler ve onun himâyesine sığındılar ve

‘Biz senin himâyendeyiz’ dediler. Ümmühânî de onları himâyesine aldı. Daha sonra Hz. Ali de onların bulunduğu eve geldi. Onları görünce kılıcını kınından çekti. Fakat Ümmühânî onlarla Ali’nin arasına girdi ve onun boynuna sarılarak

‘Sen bütün insanlar arasında bunu benim evimde mi yapacaksın? Önce beni öldür, sonra onları’ dedi. Hz. Ali, kızkardeşine

‘Sen müşriklere eman mı veriyorsun?’ dedi ve çıktı. Ümmühânî der ki: “Hz. Peygamber’e gittim ve ona şöyle dedim:

Ey Allah’ın Rasûlü! Benim annemin oğlu Ali’den çektiğim nedir? Elinden neredeyse kurtulamayacaktım. Müşriklerden olan iki kişiyi himayem altına aldım. O ise öldürmek için onlara hücum etti. Bunun üzerine Hz. Peygamber

‘Onun böyle bir hakkı yoktur. Sen kime eman veriyorsan biz de ona eman veririz. Senin himâyene aldığını biz de himâyemize alırız’ dedi. Bunun üzerine eve döndüm. Onlara bu haberi verdim. Onlar da evimden çıkarak kendi evlerine gittiler. Daha sonra birisi gelip Hz. Peygamber’e Hâris b. Hişam ile Abdullah b. Ebî Rabîa’nın yakınları arasında oturup boyalı elbiseler içerisinde gururlu bir şekilde kendilerini övüp durduğunu haber verdi. Hz. Peygamber

‘Onlara dokunulamaz. Çünkü biz kendilerine eman verdik’ buyurdu. Hâris b. Hişam şöyle diyor:

“Hz. Peygamber’e görünmekten utanıyordum. Çünkü şimdiye kadar beni her yerde müşriklerle beraber gördüğünü düşünüyordum. Sonra onun merhametini düşündüm ve mescidin içinde bulunduğu bir sırada yanına gittim. Beni güler yüzle karşıladı, yanına varıncaya kadar da bekledi. Selam verdim ve şehadet getirdim. Şöyle buyurdular:

‘Allah’a hamdolsun ki seni hidâyete erdirdi. Senin gibi bir insan İslâm’ı nasıl tanımaz?’ Andolsun ki İslâm tanınmayacak gibi değildir”[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hakim, III/277 (Abdullah b. İkrime’den)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/167.

NUDAYR B. EL-HÂRİS EL-ABDERÎ’NİN MÜSLÜMAN OLMASI

- Nudayr b. Hâris şöyle anlatıyor: Allah’a hamd olsun ki bizi İslâm ile şereflendirmiş ve Muhammed’i vermek suretiyle de bizi minnet altında bırakmıştır ve bu sayede biz de atalarımızın öldükleri din üzerinde ölmemişizdir. Ben her bakımdan Kureyşlilerle beraberdim. Fetih senesine kadar bu böyle devam etti. Fetihten sonra Hz. Peygamber Huneyn savaşına çıktı. Biz de onunlaydık. İstiyorduk ki Hz. Peygamber mağlup olsun ve biz de onu mağlup edenlere yardım edelim. Fakat Allah Teâlâ bize bu imkânı vermedi. Allah’a yemin ederim ki Cirâne’ye varılıncaya kadar ben yine bu duyguları taşımakta idim. Orada bulunuyorken Hz. Peygamber’in beni sevinçle karşıladığını sezdim. Bana

‘Ey Nudayr!’ dedi. Ben de

‘Buyur!’ dedim. Şöyle buyurdular:

‘Bu, Huneyn günü için istediğinden daha hayırlıdır’. Bunun üzerine o anda Hz. Peygamber’e inandım. Bana ‘Herhalde içinde bulunduğun durumu görme zamanın geldi’ dedi. Ben de

‘Görüyorum!’ dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber

‘Ey Allah’ım! Onu sebat yönünden destekle!’ buyurdu.

Muhammed’i hak ile gönderen Allah’a yemin ederim ki kalbim dinde sebat ve Hakk yolundaki yardımda adeta sarsılmaz bir taş kesildi. Allah Teâlâ bunu bana Hz. Peygamber’in bu duasından sonra nasip etti. Oradan evime döndüm. Daha sonraları bir gün Benî ed-Düel kabilesinden bir kişi yanıma geldi ve

‘Ey Eba’l-Hâris! Hz. Peygamber sana yüz deve verilmesini emretti. Onların bir kısmını bana ver de borcumu ödeyeyim’ dedi. Ben onları almak istemedim.

‘Bu bana kalbimi İslâm’a yaklaştırmak için verilmiş birşeydir’ dedim. Çünkü İslâm için rüşvet istemiyordum. Sonra da

‘Ben Hz. Peygamber’den böyle birşey istemedim’ dedim ve develeri kabul ettim. On tanesini de o ed-Düel kabilesinden olan kişiye verdim.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, III/558 (Vakidi’den İbrahim b. Muhammed b. Şurahbil el-Abderi tarikiyle İbrahim, babası olan Nudayr hakkında ‘O insanların en alimlerindendi’ der.)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/168.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar