Sahabelerin Cihad Esnasındaki Halleri ve Yaptıkları İbadetler

Sahabelerin Cihad Esnasındaki Halleri ve Yaptıkları İbadetler

FİTNEYİ KÖKÜNDEN KAZIMAK İÇİN SÜRATLE ALLAH YOLUNDA SAVAŞA ÇlKMAK

Müreysi Savaşı’nın Hikayesi

- Biz bir gazada bulunuyorduk. Muhacirlerden bir kişi bir ensarinin kıçına vurdu. Ensari

“Ey Ensarlar!” diye bağırdı. Muhacir olan kişi de

“Ey muhacirler” diye bağırdı. Rasûlullah bu sözü işitti ve

“Yine cahiliye davasını yenilemek mi istiyor sunuz?” dedi. Onlar

“Ey Allah’ın Rasûlü! Muhacirlerden bir kişi ensardan bir kişinin kıçına vurdu” dediler. Hz. Peygamber

“Bu cahiliye davasını bırakınız. Bu murdar bir şeydir” diyerek olayın büyümesini engelledi. Bunu, Abdullah b. Ubey duydu ve

“Demek muhacirler böyle yaptı? Hele bir Medine’ye dönelim, andolsun, güçlü ve şerefli olan, hor ve zelil olanı oradan çıkaracaktır” dedi. Bu söz Hz. Peygamberin kulağına gelince Hz. Ömer

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bırak da bu münafığın boynunu vurayım!” dedi. Hz. Peygamber

“Onun yakasını bırak. Halk, Muhammed arkadaşlarını öldürüyor demesinler” dedi. O sırada ensar sayıca muhacirlerden fazlaydı. Sonra muhacirler ensardan daha fazla oldu.[1]

- Allah’ın Rasûlü, Mureysî seferine çıktı. Bu esnada Halid b.Velid’i göndererek Kafau’l-Müşellel’ dağı ile deniz arasında bulunan menat isimli putu yıktırdı. Bu savaşta birisi muhacirlerden, öbürü de ensarın anlaşmalısı olan Behziy kabilesinden iki kişi kavga ettiler. Muhacirlerden olan kişi El Behziy kabilesinden olan kişiye galip geldi. Mağlub olan kişi

“Ey ensar gurubu” diye imdad istedi. Ensardan bazı kimseler onun yardımına koştular. Ve muhacir olan da

“ey muhacirler gurubu” diye muhacirlerden imdad istedi. Muhacirlerden bazı kimseler de ona yardım ettiler. Hatta bunların yardımına koşan ensarlı ve muhacirlerin arasında biraz da kavga oldu. Sonra aralarına girildi. Her münafık veya kalbinde biraz hastalık olan herkes hemen Abdullah b. Ubey b. Selül’e geldiler. Onun yanına gidenler İbn Selül’e

“Bir zamanlar senden bir şeyler umulurdu. Şimdiyse sen ne zarar verebilir, ne de yarar sağlayabilirsin. Görüyorsun ki, şu geniş gömlekliler bize karşı nasıl da birbirlerini tutuyorlar” dediler. Münafıklar her hicret edene “geniş gömlekli” derlerdi. Allah düşmanı Abdullah b. Übey

“Allah’a yemin ederim ki “Eğer biz Medine’ye dönersek kesirlikle en aziz olan, en zelil olanı Medine’den çıkartacaktır” dedi. Münafıklardan olan Malik b. Dahşen de

“Ben size, Rasulûllahın yanındakilere nafaka vermeyiniz ki dağılsınlar! demedim mi?” dedi. Bu sözler Hz. Ömer’in kulağına gidince, Rasûlullah’a

“Ey Allah’ın Rasûlü! Bu halkı fitneye sokan kişi için bana izin ver de onun boynunu vurayım!” dedi. Hz. Peygamber, Hz. Ömer’e

“Eğer sana onu öldür dersem onu öldürecek misin? deyince Hz. Ömer

“Evet, Allah’a yemin ederim ki, onu öldürme izni verirsen onun boynunu vururum” dedi. Hz. Peygamber Hz. Ömer’e oturmasını söyledi. Bu esnada Benî Eşhel’in kahramanı ve ensardan olan Useyd b. Hudeyr Rasûlullah’a geldi ve

“Ey Allah’ın Rasûlü! Şu kişi hakkında bana izin ver de İnsanları fitneye düşüren bu adamın boynunu vurayım” dedi. Hz. Peygamber

“Eğer emredersem onu öldürecek misin?” diye sorunca, Useyd

“Evet, Allah’a yemin ederim eğer bana emredersen onu kılıcımla kulak memelerinin altından vurup öldürürüm” dedi. Hz. Peygamber ona da oturmasını söyledi ve orduya hareket emrini verip günün en şiddetli sıcağında yola çıktı. Peygamber o gün o gece devam etti. Ertesi gün de güneş kızışıncaya kadar devam etti, sonra konakladı. Sonra halkı tekrar sıcakta yola çıkardı ve Kafau’l-Müşellel denilen dağın arkasında üç gün böylece sabahlara kadar yürüyüşe devam etti. Hz. Peygamber Medine’ye vardığında, Hz. Ömer’i huzuruna davet ederek

“Ey Ömer! Eğer onun öldürülmesini emretseydim sen gerçekten onu öldürür müydün?” dedi. Hz. Ömer buna

“Evet” dedi. Hz. Peygamber:

- Allah’a yemin ederim ki, eğer sen o gün, o kişiyi öldürseydin, bugün onu öldürmeyi emredersem onu derhal öldürecek kimseleri öfkelendirmiş olurdun. Ve halk da “Muhammed arkadaşlarına musallat olmuş, onları yavaş yavaş öldürüyor” diyecekti. Allah Teâlâ o zaman şu ayetleri indirdi:

“Onlar o kimselerdir ki Rasûlullahın yanındakilere bir şey infak etmeyiniz ki dağılsınlar, diyorlardı. Halbuki göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır. Fakat münafıklar bunu anlamazlar. Onlar “eğer Medine’ye bir dönersek andolsun bizden en güçlü ve şerefli olan, en zayıfı mutlaka oradan çıkaracaktır” diyorlar. Halbuki güç ve kuvvet Allah’ın, peygamberinin ve müminlerindir. Fakat münafıklar bilmezler” (Munafikûn: 63/7-8)[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İbn Kesir Tefsiri, IV/370 (Buhari’den).

[2] İbn Kesir Tefsiri, IV/372, İbn İshak’ın rivayetinde şu ilave vardır: Sonra Hz. Peygamber orduyu o gün akşama kadar yürüttü. Yürüyüşe sabaha kadar da devam ettirdi. Ertesi gün güneş onlara eziyet vermeye başlayınca konakladı. Asker o kadar yorulmuştu ki, ayakları yere değer değmez uykuya daldılar. Hz. Peygamber bunları önceki günün olayını unutturmak için yaptı.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/462-463

ALLAH YOLUNDA KIRK GÜNÜ TAMAMLAMAYAN KİMSENİN KINANMASI

Bir kişi Hz. Ömer’e geldi. Hz. Ömer,

“Sen neredeydin?” diye sordu. O da,

“Ben hudutta nöbet bekliyordum” dedi. Hz. Ömer,

“Ne kadar bekledin?” diye sorunca kişi,

“Otuz gün” dedi. Hz. Ömer,

“Niçin, kırk günü tamamlamadın” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/157. Kenzü’l-Ummal, II/288 (Abdurrezzak’tan)

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/464

ASKERİN SEFERDE YÜZYİRMİ GÜNDEN FAZLA BEKLETİLMEMESİ

Bu Hususta Bir Kadınla Hz. Ömer’in Kıssası

- Bir gün Hz. Ömer dolaşırken, bir kadının,

“Bu gece uzadı. Kendisiyle oynaşmak için bir sevgili bulamayışım beni uykusuz bıraktı. Eğer Allah’ın âzâbından korkmasaydım. Bu yatağın kenarları sarsılacaktı” anlamında bir şiir okuduğunu duydu ve kadına,

“Derdin nedir?” diye sordu. Kadın,

“Kocamı bir kaç aydan beri gurbete gönderdin. Onu özledim” dedi. Hz. Ömer,

“Yoksa bir kötülüğe mi niyetlendin’?” dedi. Kadın,

“Allah’a sığınırım” dedi. Hz. Ömer,

“O halde nefsine hakim ol. Hemen ben postayı gönderiyorum” dedi. Böylece kadının kocasına haber gönderdi. Sonra kızı ve müminlerin annesi Hz. Hafsa’nın yanına vardı ve

“Ey Hafsa! Benim için çok mühim olan bir şey soracağım senden. Beni bu sıkıntıdan kurtar! Kadın kaç ayda kocasına iştiyak duyar?” dedi. Hz. Hafsa, utanarak başını eğdi. Hz. Ömer,

“Kızım utanma. Dinde utanma olmaz” deyince, Hafsa eliyle üç veya dört ay diye işaret etti. Bunun üzerine Hz. Ömer,

“Askerler dört aydan fazla hudutlarda bekletilmesin” diye komutanlara yazdı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, VIII/308 (Abdurrezzak’tan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/464

SAHABENİN ALLAH YOLUNDA TOZLANMAYI DAHA SEVİMLİ BULMALARI

Hz. Peygamber’in Allah Yolunda Tozdan Korunmayı Doğru Bulmayışı

- Bir gün Hz. Peygamber Kureyş’ten bir gencin yolun dışında yürüdüğünü görerek,

“Bu zat, falan adam değil midir?” diye sordu. Ona,

“Evet, odur” dediler. Hz. Peygamber,

“Onu bana çağırınız” dedi. O Resûlullah’a geldi. Resülullah,

“Niçin yoldan uzakta yürüyorsun?” dedi. O genç cevap olarak,

“Tozdan hoşlanmıyorum!” dedi. Hz. Peygamber, “Sakın yoldan uzaklaşma. Nefsimi elinde tutana yemin ederim ki, bu toz cennetin kokularındandır” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, V/287 (Tabarani’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/465

Cabir b. Abdullah’ın Bu Husustaki Kıssası

- Biz Malik b.Abdullah el-Hasamî’nin kumandan olduğu bir fırka içindeydik. Rum diyarında ilerliyorduk. Cabir b. Abdullah katırından inerek onu çekmeye başladı. Malik ona,

“Ey Eba Abdullah! Bin, Allah Teâlâ sana binek vermiştir” dedi. Cabir,

“Ben hayvanıma istirahat veriyorum. Hem de Hz. Peygamber’den, “Kim ki iki ayağı Allah yolunda tozlanırsa, Allah ona ateşi haram kılar!” dediğini duydum, dedi. Fakat biraz ilerleyince Malik b. Abdullah bir daha,

“Ey Eba Abdullah! Bin, Allah sana binek vermiştir” dedi. Bu sefer Cabir Malik’in maksadını anlayarak onun gibi yüksek sesle aynı cevabı tekrarladı. Bunun üzerine herkes bineklerinden indi. O gün ordunun en fazla yaya yürüdüğü bir gün oldu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, II/396 (İbn Hibban’ın Sahih’inden).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/465

SAHABENİN CİHAD ESNASINDA BİRBİRLERİNE HİZMET ETMESİ

Cihad Yolunda Oruç Tutmayanların Oruç Tutanlara Hizmet Etmesi

Enes şöyle anlatıyor: Bir seferde Resûlullah ile beraberdim. Kimimiz oruçlu, kimimiz oruçsuzdu. Bir yerde konakladık? O gün de çok hararetli ve sıcak bir gündü. İçimizde en çok gölge bulanlar abası olanlardı. Bazılarımız da güneşten eliyle gölge yaparak korunuyordu. Böylece oruçlu kimseler adeta baygın düştüler. Oruçsuzlar kalkarak çadırlar hazırladılar ve hayvanlara su içirdiler. Hz. Peygamber, “Bu gün oruçsuzlar ecrin tamamını elde ettiler” dedi.[1]

- Resûlullah ile beraberdik. En fazla gölgeye sahip olanımız abası olanlardı. O gün oruç tutanlar bir şey yapamadılar. Oruçsuz olanlar ise hayvanları suladılar, hizmetler yaptılar ve çalıştılar. Hz. Peygamber, “Oruçsuzlar bugün ecri tamamen elde ettiler” buyurdu.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, I/356.

[2] Buhari, (Enes’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/466

Sahabenin Kur’an ve Namazla Meşgul Olan Kimseye Hizmet Etmeleri

- Rasûlullah’ın ashabından bazı kimseler gelip de bir arkadaşlarını övdüler; onun gibisini görmedik. Nerde ise hep Kur’an okuyor. Bir yerde konaklanılsa hemen namaz kılıyor” dediler. Hz. Peygamber,

“Peki, onun hizmetini kim görüyor? Onun devesine, bineğine kim yem veriyor?” diye sordu.

“Biz” dediler. Hz. Peygamber,

“O halde hepiniz ondan daha hayırlısınız” buyurdu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, IV/172 (Ebu Davud’dan mürsel olarak).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/466

Hz. Peygamber’in Azatlısı Sefine’nin Ashabın Eşyasını Taşıması

- Said b. Cemhân anlatıyor: Sefine’den esas ismini sordum. Bana,

“Esas ismim Sefine değil. Bunu bana Hz. Peygamber koydu” dedi. Ona,

“Niçin sana Sefine dedi?” diye sordum. Bana,

“Kendisiyle beraber bir seferdeydik. Ashabın eşyası çok olduğundan onlara ağır geliyordu. Hz. Peygamber bana, “Abanı aç” dedi. Ben de açtım. Ashabın eşyasını içine koydu ve sırtıma yükledi. “Haydi taşı, sen Sefine (Gemi)’sin” dedi. Eğer o gün bana bir devenin, iki devenin, beş devenin, hatta altı devenin yükü yüklenseydi de taşısaydım bana ağır gelmezdi” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Hilye, I/369.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/466-467

Ümmü Seleme’nin Azadlısı Ahmer ile Mücahid ve İbn Ömer’in Kıssası

Ahmer şöyle anlatıyor: Peygamber’le beraber bir gazaya gidiyorduk. Bir vadiye geldik. Ben halkı tek tek geçiriyordum. Bunu gören Hz. Peygamber bana, “Sen bugün kayık olmuşsun” dedi.[1]

- Mücahid şöyle anlatıyor: Ben bir seferde İbn Ömer’le arkadaşlık yaptım. Binmek istediğim zaman gelip benim üzengimi tutar, bindikten sonra da elbisemi düzeltirdi. Bir ara onun böyle yapması hoşuma gitmez gibi bir durum oldu. Bana, “Ey Mücahid! Sen ne kadar da dar canlısın” dedi.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müntehab, V/194.

[2] Hilye, III/285.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/467

SEFERDE ORUÇ TUTMAK

Hz. Peygamber’le Ashabının Şiddetli Sıcağa Rağmen Seferde Oruç Tutmaları

- Ebu Derda şöyle anlatıyor: Ben Hz. Peygamber’in bir seferdeyken oruç tuttuğunu gördüm. Hava o kadar sıcaktı ki, sıcaklığın şiddetinden kişi elini başına koyardı. Aramızda Peygamber ile Abdullah bin Revaha’dan başka oruçlu kimse yoktu.[1]

- Resûlullah ile beraber ramazanda gazveye çıktık. Kimimiz oruçluydu, kimimiz değildi. Ne oruçlu oruçsuzdan, ne de oruçsuz oruçludan rahatsız olmazdı. Herkes kimin kudreti var da oruç tutarsa güzeldir. Kimin zafiyeti var da oruç tutamazsa o da güzeldir görüşündeydi.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, I/357.

[2] Müslim, I/356.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/468

Abdullah b. Mahreme’nin Yemame Savaşında Oruç Tutması

- İbn Ömer şöyle anlatıyor: Abdullah bin Mahreme’nin yanına gittim, o yaralıydı. Bana,

“Ey Ömer’in oğlu Abdullah! Akşam oldu mu?” diye sordu.

“Evet” dedim.

“Benim şu miğferime biraz su koy da orucumu açayım” dedi. Ben su havuzuna geldim. Havuz su doluydu. Miğferi suya daldırdım, sonra miğferden onun tasına su koydum. Ona döndüğümde baktım ki vefat etmiş.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İstiab, II/316 (İbn Abdilber’den); İsabe, II/366 (Buhari’nin Tarih’inden ve İbn Ebi Şeybe’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/468

Avf b. Ebî Hayye’nin Oruç Tutması ve Hz. Ömer’in Onun Hakkında Söyledikleri

- Müdrik b. Avf el-Ahmesi şöyle anlatıyor: Hz. Ömer yanımda iken Numan b. Mukarrin’in postası geldi. Hz. Ömer, halkı ondan sordu. O da; halktan isabet alanları saymaya başladı. Falan öldürüldü, falan öldürüldü dedi ve

“Bizim tanımadığımız bir takım kimseler de vardır” deyince Hz. Ömer,

“Fakat Allah onları tanıyor” dedi. Orada hazır olanlar, Avf b. Ebî Hayye, el-Ahmesi’yi kastederek,

“Nefsini Allah yolunda satan bir kişi de” dediler. Ben de,

“Ey müminlerin emiri! Allah’a yemin ederim ki, dayım hakkında halkın iddiası şudur ki, o, kendi nefsini tehlikeye atmıştır” dedim. Hz. Ömer,

“Böyle diyenler yalan söylüyorlar. Fakat o dünyasını verdi, ahiretini satın aldı” dedi. Avf b. Ebî Hayye şehid düştüğünde oruçluydu. Savaş meydanından onun mübarek nâşını aldıklarında henüz nefes alıyordu. Kendisine su teklif ettiler. Ölünceye kadar suyu kabul etmedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] İsabe, III/122 (İbn Ebi Şeybe’nin Musannef’inden).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/468-469

Ebu Amr el-Ensarînin Orucu

- Muhammed b. Hanefiyye şöyle anlatıyor: Amr b. Ensari’yi gördüm. Hem Bedre, hem de Akabe biatına, hem de Uhud savaşına katılmıştı. Bu zat oruçluydu. Susuzluktan kıvranıyordu. Hizmetçisine, “Azab olasıca, beni gölgelendir” diyordu. Hizmetçi de kendisine gölge yapıyordu. Okluğundan güçlükle ok alıp peşpeşe üç ok attı. Kendisine gölge yapıyordu. Sonra, “Hz. Peygamber’in şöyle dediğini duydum:

“Kim Allah yolunda bir ok atarsa, ok hedefine ulaşmasa da, o ok kıyamette, o kimsenin önünü aydınlatır” dedi. Güneş batmadan önce vefat etti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, II/404 (Tabarani’den).

SAVAŞ ESNASINDA NAMAZ

Hz. Peygamber’in Bedir Günündeki Namazı

- Hz. Ali şöyle anlatıyor: Bedir günü bizim aramızda Mikdad’dan başka süvari yoktu. Yemin ederim ki, o gece ben kimi gördümse yatıyordu. Yalnız Hz. Peygamber bir ağacın altında namaz kılıyor ve dua ediyordu.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Terğib, IV/316 (İbn Huzeyme’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/470

Hz. Peygamber’in Usfan’da Namaz Kılması

- “Biz Usfan’da Resûlullah ile beraber bulunuyorduk. Müşriklerin başında Halid b. Velid olduğu halde bizi karşıladılar. Bizimle kıble arasına girdiler. Hz. Peygamber bize öğle namazını cemaatle kıldırdı. Müşrikler bunu görünce,

“Onlar bu hal üzerinde iken onlara aniden hücum etseydik! Onları gafil avlardık” dediler. Sonra devamla,

“Namaz onlar için her şeyden, hatta canlarından ve çocuklarından daha sevimlidir. Biraz sonra, bir namaz vakti daha gelecek ve namaza duracaklar. O zaman biz onlara baskın yaparız” dediler. Bunun üzerine daha ikindi olmadan Cebrâîl korku namazına dair, “Sen onların içinde olup da cephede onlara namazı kıldırırsan, askerin bir kısmı seninle namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıkları zaman ötekiler arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan grup gelsin, sizinle beraber namazı kılsınlar. Onlar da ihtiyatlı bulunsunlar. Silahlarını yanlarına alsınlar. Kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyalarınızdan gafil bulunasınız da, onlar size ansızın baskın yapsınlar. Eğer yağmurdan dolayı size bir eziyet gelirse veya hasta iseniz silahlarınızı bırakmanızda üzerinize bir günah yoktur. Bununla beraber ihtiyatı elden bırakmayınız. Şüphesiz ki Allah kâfirler için aşağılayıcı bir âzab hazırlamıştır.” (Nisa: 4/102) ayetini vahyetti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/81 (İmam Ahmed’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/470

Abbad b. Bişr el-Ensârî’nin Cihad Zamanında Gece Namazı Kılması

- Resûlullah ile beraber Zatür Rika gazvesine çıktık. Nahle’ye vardığımızda adamın biri müşriklerden birinin hanımına dokundu. O sırada kadının kocası evde yoktu. Hz. Peygamber döndükten sonra, adam eve gelip durumu öğrenince, “Muhammed’in arkadaşlarından birini öldürmedikçe onlardan vazgeçmeyeceğim” diye yemin edip arkamıza düşmüş. O sırada biz bir yerde konakladık. Hz. Peygamber,

“Bu gece benim için kim nöbet tutar” dedi. Muhacirlerden Ammar b.Yasir ile ensardan Abbad b. Bişr kalkıp,

“Biz tutarız” dediler. Hz. Peygamber onlara,

“Vadinin çıkış yerinde bekleyin” dedi. Onlar vadinin çıkış yerine geldiklerinde ensarî olan muhacir arkadaşına,

“Gecenin başında mı, sonunda mı nöbet tutmak istiyorsun?” dedi. Muhacir olan,

“Gecenin başında sen dur” dedi. Bunun üzerine muhacir uzandı. Ensarî de namaza durdu. O sırada bizi takip eden müşrik yol ağzına gelmiş. Namaza duran ensarîyi görünce, nöbetçi olduğunu anlayarak ona bir ok attı. Ensarî onu da çekip yere attı ve namaza devam etti. Adam bir ok daha attı. Ensarî oku çekip yere attı ve namaza devam etti. Adam bir ok daha attı. Ensarî onu da çıkarıp yere attıktan sonra rükû’a vardı ve secdeye gitti. Ondan sonra arkadaşına,

“Kalk, ben yaralandım, artık hareket edemiyorum” dedi. Muhacir yerinden fırladı. Adam onu görünce kendisini farkettiklerini anlayarak kaçtı. Ammar arkadaşının kanlar içindeki halini görünce,

“Sübhanallah, ilk yarayı alınca, neden beni uyandırmadın?” dedi. Ensarî,

“Ben bir sûre okuyordum, yarıda kesmek istemedim. Fakat adam bana ikinci ve üçüncü oku da atınca rükû’a varıp seni uyandırdım. Allah’a yemin ederim ki, eğer bende Hz. Peygamber’in beklenmesini emrettiği bu yerin nöbetçisiz kalacağı düşüncesi olmasaydı, ben sûreyi tamamlamadan o beni öldürmüş olurdu” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/85 (İbn İshak’dan); Ebu Davud, I/29; Beyhaki de bunu rivayet ediyor. Onda, “Ammar b. Yasir uyudu. Abbad b. Bişr namaza durdu. Abbad yaralanınca Ammar’a “Ben Keyf suresini okudum. Onu kesmek istemedim” dedi ilavesi de var.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/470-471

Abdullah b. Uneys’in Cihad Ederken Namaz Kılması

- Abdullah b. Uneys şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber beni çağırdı ve

“Kulağıma geldiğine göre Halid b. Süfyan b. Nubeyh, El-Huzeli benimle savaşmak için Araplar’ı etrafına topluyormuş. Şimdi Urane’deymiş, git onu öldür” dedi. Ben,

“Onu bana tarif et” dedim. Bana,

“Onda bir titreme vardır” dedi. Bunun üzerine kılıcımı alarak yola çıktım. Kendisi Urane’de, beraberinde kadınlar olduğu halde durmuş. Onlar için bir yer yapıyordu. Onu gördüğümde Resûlullah’ın bana bahsettiği gibi bir titreme vardı. İkindi namazı olunca ona doğru ilerledim ve belki aramızda çarpışma olur da namazı kılamam diye, yürürken işaretle namazımı kıldım. Yanına vardığımda bana,

“Sen kimsin?” dedi. Ben de,

“Şu adamla savaşmak için, Araplar’ı topladığını işiten ve sana yardıma gelen bir Arab’ım” dedim. Bana,

“Evet, bunun için hazırlık yapıyorum” dedi. Sonra bir fırsat buluncaya kadar onu oyaladım. Fırsat bulunca da kılıçla onu öldürdüm. Üzerine kapanmış kadınları arasında yere serilmiş halde bırakıp çıktım. Hz. Peygamber’in yanına geldiğimde bana,

“Yüzün şendir” dedi.

“Evet ey Allah’ın Resûlü, onu öldürdüm” dedim.

“Doğru söylüyorsun” deyip beni alarak evine götürdü ve bana bir asa vererek,

“Al şu asayı yanında sakla” dedi. Ben asayı alarak dışarı çıktım. Arkadaşlar,

“Bu asa nedir?” dediler. “Hz. Peygamber verdi ve “Yanında sakla” diye emretti, dedim. Bana,

“Dönüp sebebini sor” dediler. Ben de dönüp,

“Ey Allah’ın Resûlü, bu asayı bana niçin verdin?” dedim. Bana,

“Kıyamet günü aramızda bir alâmet olması için. Kıyamet günü çok az kimsede asa bulunur” dedi.

Abdullah ölünceye kadar asayı yanından ayırmadı. Öldüğünde vasiyeti gereği asa kefeni içine konarak onunla beraber defnedildi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/140.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/471-472

Cihad Sırasında Geceleri Namaz Kılmak

- Yermük gününde taraflar karşı karşıya geldiğinde Rumlar’ın başkumandanı Kubuklar, Arapça bilen bir kişiyi casus olarak ashab arasına gönderdi. Giden kişi dönünce Kubuklar ona,

“Onları nasıl buldun?” diye sordu. Adam,

“Bu adamlar geceleyin ruhban, gündüz de kahramandırlar” dedi.[1]

- Hind,

“Ben Muhammed’e bi’at etmek istiyorum” dedi. Ebu Süfyan ona,

“Daha önce ona küfrediyor, onu inkâr ediyordun” dedi. Hind de,

“Evet öyleydi. Fakat Allah’a yemin ederim ki, ben bu geceden önce şu mescidde Allah’a gereği gibi ibadet edildiğini görmemiştim. Allah’a yemin ederim ki, bu adamlar sabaha kadar kıyamda, rükûda ve secdede Allah’a ibadet ediyorlar” dedi.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Taberi, II/10; İbn Asakir I/143 (İbn İshak’tan). Burada şu ekle beraber rivayet edilmiştir; Heraki askerlerine, “Araplar’a neden yeniliyorsunuz?” diye sordu. Komutanlarından biri, “Çünkü onlar geceleri ibadet eder, gündüz de oruç tutarlar” dedi.

[2] Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/472

CİHAD ESNASlNDA ZİKRETMEK

Mekke’nin Fethinde Sahabenin Zikri

- Halk Mekke’ye fetih gecesi girdiler ve sabaha kadar tekbir ve tehlil içerisinde Kâbe’yi tavaf ettiler. Bunun üzerine Ebu Süfyan, Hind’e,

“Bunun Allah’tan olduğunu sanıyor musun?” dedi. Hind,

“Evet, bu Allah’tandır” dedi. Sonra Ebu Süfyan sabahladı ve Resûlullah’ın huzuruna gitti. Hz. Peygamber:

“Sen Hind’e bunun Allah’tan olduğunu zannediyor musun? dedin. O da sana,

“Evet, bu Allah‘tandır” dedi, deyince Ebu Süfyan:

“Ben şehadet ederim ki, sen Allah’ın kulu ve resûlüsün. Ebu Süfyan’ın kendisiyle and içtiği Allah’a yemin ederim, benim bu sözümü Hind’den başka hiç kimse işitmedi” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/304; Kenzü’l-Ummal, V/291.

Sahabenin, Hayber Savaşında Her Vadide Zikretmeleri

- Ebu Musa el-Eş’ari şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber, Hayber gazasına çıktığında, halk her bir vadiye yöneldiğinde ‘Allâhu Ekber, lâ ilâhe illallah’ diye yüksek sesle tekbir ve tevhid getirmeye başladı. Hz. Peygamber, “Nefislerinize şefkat ve merhamet ediniz. Kesinlikle siz sağır ve gaib bir kimseyi çağırmıyorsunuz. İşiten, yakın olan ve sizinle beraber bulunan bir zatı kibriyayı çağırıyorsunuz” dedi. Ben de, peygamber bunları söylerken tam Resülullah’ın bineğinin arkasında bulunuyordum. Peygamber benim, “Lâhavle velâ kuvvete illâ billah” dediğimi işitti ve

“Ey Abdullah b. Kays!” dedi.

“Buyurun ya Resülallah” dedim.

“Sana cennet hazinesinden olan bir kelimeyi haber vereyim mi?” dedi.

“Evet ya Râsulullah, ver, anam, babam sana feda olsun!” dedim. Hz. Peygamber,

“Lâhavle velâ kuvvete illâ billah! kelimesidir” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Buhari ve diğer hadis kitaplarında bu şekilde kaydedilmiştir. Fakat doğrusu şudur ki, bu hadise Hayber’den dönerken olmuştur. Çünkü Ebu Musa el-Eş’ari Hayber’in fethinden sonra Hz. Peygamber’e gelmiştir. Bidaye, IV/213.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/473

Ashabın Yokuş ve İnişlerde Tekbir ve Tesbih Getirmeleri

- Biz bir tepeye veya dağa çıktığımızda tekbir getirirdik. Bir dereye, düze indiğimizde de tekbir getirirdik.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Ayni, VII/36 (Buhari’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/473

İbn Ömer’in Savaşanları İki Kısma Ayırması

- İnsanlar savaşta iki kısımdırlar. Bir kısmı çokça Allah’ı zikretmek ve zikrettirmek için. Yürüyüşte fesattan korunmak, arkadaşa yardım etmek, mallarından en güzelini Allah yolunda infak etmek için çıkmışlardır. Onlar dünya malını kazanmaktan ziyade, dünya malını Allah yolunda harcamaktan sevinç duyarlar. Bir savaşa katıldıklarında savaş alanında Allah’ın, kalplerinde bulunan en küçük bir şüpheye ve Müslümanlar hakkında önemsiz bir kötü niyete muttali olmasından haya duyarlardı. Ganimet mallarından bir şeyler çalma imkânlarına sahip olduklarında kalplerini ve amellerini bundan tertemiz tutarlardı. Şeytan onlara fitne vermeye, kalplerini yaralamaya muktedir olmazdı. İşte bunlardır ki, Allah kendi dinini onların eliyle üste çıkarır ve düşmanlarını mağlup eder.

İkinci kısma gelince, onlar ne Allah’ı anar, ne de anılmasını isterler. Fesat ve bozgunculuk yaparlar. Mallarını ancak zoraki bir şekilde sarfederler. Mallarından sarfettiklerini bir borç imiş gibi görürler. Şeytan bunu daima onlara hatırlatır. Bir savaşa katıldıklarında en geride ve niyeti kötü olanlar arasında olurlar. Dağ başlarına sığınır, savaşın sonunu beklerler. Allah Müslümanlar’a zafer verirse, herkesten çok yaygara koparır, türlü yalanlar uydururlar. Ganimetten çalma fırsatı bulurlarsa hiç çekinmeden bunu yaparlar. Şeytan onlara, “Bu ganimet malıdır” der. Allah onlara bolluk verdiğinde azarlar. Bir darlığa düştüklerinde de şeytan onları zengin olma ihtirasıyla yoldan çıkarır. İşte bunlar, sadece cisimleriyle mü’minler arasında bulunurlar. Fakat niyetleri ve işleri onlarınkinden tamamen ayrı olduğu için Allah onları kıyamet günü mü’minlerden ayırır.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, II/290 (İbn Asakir’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/474

CİHAD ESNASlNDA DUAYA ÖNEM VERMEK VE MEMEMLEKETİNDEN ÇIKANIN DUA ETMESİ

Hz. Peygamber’in Hicret Sırasında Mekke’den Çıkarken Dua Etmesi

Resûlullah, Medine’ye hicret için çıkarken şöyle dua etti:

Hamd o Allah’a mahsustur ki, ben bir hiç iken beni yarattı. Ey Allah’ım! Dünyanın şiddeti, dünyanın felaketleri, gecelerin ve gündüzlerin musîbetleri hususunda bana yardımcı ol! Ey Allah’ım! Seferimde bana arkadaş ol. Geride kalan aile efradım hususunda benim halefim ol. Bana verdiğin rızkı bereketli kıl. Sana kulluk yapmam için bana kolaylık ver. Güzel ahlâk üzerinde beni sabit kıl. Yarabbi! Kendini bana sevdir. Beni halkın merhametine bırakma. Ey mustazafın rabbi! Sen benim rabbimsin. Senin gökleri ve yeri pırıl pırıl parlatan, karanlıkları söküp atan, keremli yüzünün nûruna sığınıyorum. Öyle bir nûrdur ki, geçmişlerin işleri onunla salâha kavuşmuştur. Beni gazabına uğratma ve bana dargınlık yüzünü gösterme. Bana verdiğin nimetlerin, benden geri alınmasından ve gazabının beni ansızın yakalamasından sana sığınıyorum. Senin rızan benim yanımda güç yitirdiklerimin en hayırlısıdır. Günahtan dönmek, ibadete yönelmek ancak seninle olur.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, III/178.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/475

GİTMEK İSTENİLEN YER GÖRÜNDÜĞÜNDE DUA ETMEK

Hz. Peygamber’in Hayber Göründüğü Zaman Yaptığı Dua

- Resûlullah ile beraber Hayber’e çıktık. Hayber’in yakınına vardık ve Hayber bize göründü. Hz. Peygamber halka,

“Durunuz” dedi ve halk durdu. Ve Hz. Peygamber şöyle dua etti:

“Ey yedi göğün ve onların gölgelediği her şeyin rabbi, ey yerin ve yerin taşıdığı her cismin rabbi. Şeytanların ve şeytanların saptırdığının rabbi! Rüzgârın ve rüzgârın sağa sola serptiğinin rabbi! Biz senden bu beldenin ve içindekilerin hayrını diliyoruz. Bu beldenin şerrinden, ehlinin şerrinden, içerisindekilerin şerrinden sana sığınıyoruz, diye dua ettikten sonra, “Haydi, Rahman ve rahim olan Allah’ın adıyla ilerleyin” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/184. Bunu Tabarani de rivayet ediyor. Onun rivayetinde şu ilave vardır: Hz. Peygamber bunu girdiği her kasaba ve köyde söylerdi.

SAVAŞA BAŞLARKEN DUA ETMEK

Hz. Peygamber’in Bedir’deki Duası

- Bedir günü Hz. Peygamber eshabına baktı. Üç yüz küsür kişiydiler. Müşriklere baktı, onlar da bin küsür kişiydiler. Sırtında abası ve izarı vardı. Kıbleye yönelerek,

“Ey Allah’ım! Bana vaadettiğini yerine getir. Ey Allah’ım! Eğer ehli İslâm’dan olan bu grubu helâk edersen yeryüzünde artık hiçbir zaman ibadet edilmez sana!” Hz. Peygamber durmadan bu şekilde rabbinden yardım talep ediyordu. Ta ki abası sırtından düşünceye kadar. Ebubekir yanına geldi, abasını alarak tekrar omuzlarına koydu. Sonra arkasında durarak,

“Ey Allah’ın Resülü! Rabbine yalvarışın kâfidir. Kesinlikle Rabbin sana vaadettiğini yerine getirecektir” dedi. Bunun üzerine Allah, Enfal: 8/9 ayetini indirdi.[1]

- Hz. Peygamber, Bedir gününe üç yüz on beş kişiyle çıktı. Bedir’e vardığında, “Allah’ım! Onlar yalın ayaktırlar. Onlara binekler ihsan et. Ey Allah’ım! Bunlar çıplaktırlar, bunlara elbise ihsan et. Ey Allah’ım! Bunlar açtırlar, bunları doyur” diye dua etti. Bu dua akabinde Allah, Bedir gününde galibiyeti Müslümanlar’a ihsan etti. Müslümanlar geri dönerken herkeste ya bir veya iki deve ganimet malı vardı. Açtılar, doydular.[2]

- Hz. Peygamber’in Bedir günündeki duasından daha ısrarlı kimsenin dua ettiğini işitmedim. Hz. Peygamber, “Ey Allah’ım! Sana verdiğin söz ve vaadinle yemin verdiriyorum. Ey Allah’ım! Eğer sen bu grubu helâk edersen artık yeryüzünde sana ibadet eden kalmayacak” diye dua etti. Rasûlullah bunları söyledikten sonra dönüp bize baktı. Sanki onun yüzünün yanı dolunay gibiydi. “Ve sanki ben şu anda müşriklerin düşecekleri noktalara bakıyorum” dedi.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, III/275 (İmam Ahmed’den) Hadisi, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbn Cerir ve başkaları da rivayet etmişlerdir.

[2] Cem’ül-Fevaid, II/38 (Ebu Davud’dan).

[3] Bidaye, III/276 (Nesai’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/476

Hz. Peygamber’in Uhud ve Hendek Savaşlarındaki Duası

- Hz. Peygamber, Uhud gününde şöyle dua etti: “Ey Allah’ım! Eğer sen istersen yeryüzünde sana ibadet edilmeyecektir.[1]

- Sahabîler Hendek günü,

“Ey Allah’ın Resûlü. Bizim söyleyeceğimiz bir şey var mıdır? Kalpler hançerelere dayanmıştır!” dediler. Hz. Peygamber,

“Evet, vardır” dedikten sonra, “Ey Allah’ım! Bizim gizli hallerimizi açığa çıkarma ve korkularımızı giderip bizi emniyete kavuştur” deyiniz, dedi. Bunun üzerine Allah, düşman üzerine öyle bir fırtına gönderdi ki, darmadağın oldular.[2]

- Hz. Peygamber, Ahzab mescidine geldi. Abasını yere bıraktı. Ayağa kalkarak ellerini göklere doğru uzattı. Onların aleyhinde bedduada bulundu, fakat namazı kılmadı. Sonra geldi, tekrar onların aleyhinde bedduada bulundu ve namazı kıldı.[3]

- Hz. Peygamber, Ahzab aleyhinde bedduada bulunarak,

“Ey Allah’ım! Ey kitabı indiren, hesabı süratle yapan! Bu grupları, mağlup et” diyordu.[4]

- Hz. Peygamber, “Allah’tan başka ilah yoktur. Tektir. Ordusunu galip kılmış, kuluna yardım etmiştir. Tek başına hiziblere galip gelmiştir. Onun gücünden başka güç yoktur” diyordu.[5]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/28 (İmam Ahmed’den). Hadisi, Müslim de rivayet etmiştir.

[2] İmam Ahmed (Ebu Said el-Hudri’den). Hadisi, İbn Ebi Hatim de rivayet etmiştir.

[3] İmam Ahmed (Cabir’den).

[4] Buhari ve Müslim (Abdullah b. Ebi Evfa’dan). Diğer bir rivayette, “Ey Allah’ım, onları mağlup et ve onlara karşı bize yardım et” şeklindedir.

[5] Bidaye, IV/111 (Buhari ve Müslim’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/476-477

CİHAD ANINDA DUA

Ashab Bedir’de Savaşırken Hz. Peygamber’in Dua Etmesi

- Hz. Ali şöyle anlatıyor: Bedir günü biraz savaştıktan sonra Resûlullah’ın ne yaptığını görmek için yanına geldim. Baktım ki Resûlullah secde halindedir ve: “Ya hayyu ya kayyûm” diyor, başka bir şey söylemiyordu. Tekrar savaş meydanına döndüm. Sonra tekrar geldim, baktım ki yine secde halindedir. Sonra savaşa döndüm. Yine Resûlullah’ın yanına geldim, baktım ki yine secde halindedir. Ve ya hayyu ya kayyumu tekrar ediyor. Allah ona zaferi müyesser kılıncaya kadar bu duayı yaptı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, III/275. Bunu Nesai, el-Yevm ve’l-Leyleh isimli kitabında kaydetmiştir. Ayrıca, Bezzar, Ebu Ya’la ve Hakim de benzeriyle rivayet ediyorlar. Kenzü’l-Ummal, V/267.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/478

GECE YAPILAN DUA

Hz. Peygamber’in Bedir Gecesindeki Duası

- Hz. Peygamber, Bedir gecesinde hem namaz kılıyor, hem de, “Ey Allah’ım! Eğer şu bir avuç Müslüman’ı helâk edersen sana kulluk yapılmayacaktır” diye dua ediyordu ve o gece Allah bir yağmur ihsan etti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, V/267 (İbn Merdeveyh ve Said b. Mensur’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/478

SAVAŞ BİTİNCE DUA ETMEK

Hz. Peygamber’in Uhud Savaşından Sonra Dua Etmesi

- Uhud günü müşrikler geri dönüp gittiklerinde Hz. Peygamber, “Saf tutunuz, rabbimin medhu senasını yapayım!” dedi. Halk Hz. Peygamber’in arkasında saf tutunca Hz. Peygamber, “Ey Allah’ım! Hamdın tamamı sana mahsustur. Ey Allah’ım! Senin kapattığını hiç kimse açamaz. Senin açtığını da hiç kimse kapatamaz. Senin saptırdığına hiç kimse hidayet edemez. Hidayet ettiğini de hiç kimse saptıramaz. Vermediğini hiç kimse veremez. Verdiğine hiç kimse mani olamaz. Uzaklaştırdığını hiç kimse yaklaştıramaz. Yaklaştırdığını da hiç kimse uzaklaştıramaz. Ey Rabbim! Bizim üzerimize bereketinden, fazlından, rahmetinden ve rızkından bize bol bol ihsan eyle. Ey Allah’ım. Ben senden ebedî ve kesilmeyen bir nimet istiyorum. Ey Allah’ım! Fakirlikten sana sığınıyorum. Veya fakirlik gününde yardım istiyorum. Korku gününde emin olmayı istiyorum. Ey Allah’ım! Bize verdiğin ve bize vermediğinin şerrinden sana sığınıyorum. Ey Allah’ım! Bize imanı sevdir. Kalbimizde onu süslü kıl. Bize küfür, fısk ve isyanı sevdirtme. Bizi doğru kimselerden eyle. Bizi Müslüman olarak öldür. Müslüman olarak dirilt. Bizi salih kullarına ilhak eyle. Mahcup olmaksızın ve fitneye düşmeksizin onların zümresine bizi ilhak eyle. Ey Allah’ım! Ey peygamberleri yalanlayan kâfirleri yok eden! Yoluna mani olanları silip süpüren Allah’ım! Onların üzerine azabını indir. Ey Allah’ım, küfür ve inkâr yolunu tutan Hıristiyan ve Yahudiler’i de kahret. Ey doğruluk ilahı” diye dua etti.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bidaye, IV/38 (İmam Ahmed’den). Hadisi, Nesai, el-Yevm ve’l-Leyleh isimli kitabında rivayet etmiştir. Ayrıca, Buhari, Tabarani, Begavi, Ebu Nuaym, Hakim ve Beyhaki de rivayet etmiştir. Zehebi “ Hadis, senedinin temizliğine rağmen münker bir hadistir. Korkarım ki, ‘Mevzu’dur” der.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/479

CİHAD SIRASINDA ÖĞRETİMDEN GERİ KALMAMAK

İbn Abbas’ın, “Mü’minlerin Hep Birden Sefere Çıkmaları Uygun Değildir” Ayetinin Anlamı Hakkındaki Görüşü

- Allah Teâlâ bir ayet-i kerimede, “Ey mü’minler, gerek hafif, gerek ağırlıklı olarak hep birden savaşa çıkın”, bir ayet-i kerimede de, “Eğer emrolunduğunuz gibi, hep birden savaşa çıkmazsanız, Allah sizi çok acıklı bir azaba uğratacaktır”, bir başka ayette de, “Ey iman edenler, savaş için tedbirinizi alın. Bölük bölük veya hep birden savaşa çıkın” dedikten sonra diğer bir ayette, “Bununla beraber mü’minlerin topyekün savaşa çıkmaları uygun değildir” buyurarak önceki ayetleri neshetti. Bundan dolayı mü’minlerden bir kısmı Hz. Peygamber’le savaşa çıkıyor, bir kısmı da kalıyordu. Hz. Peygamber’le çıkanlar ondan din hükümlerini öğreniyor, döndüklerinde de geride kalanlara öğretiyorlardı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Beyhaki, IX/47 (İbn Abbas’dan).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/480

Hz. Ömer’in Ordu Kumandanlarına Din Hükümlerini Öğrenmeleri İçin Mektup Yazması

- Hz. Ömer ordu kumandanlarına, “Allah dininde anlayış sahibi olmaya çalışınız. Çünkü bâtılı hak görerek bâtıla tabi olan bir kimsenin mazereti yoktur. Hakkı bâtıl görerek onu terkedenin de mazereti yoktur” diye mektup yazdı.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, V/228.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/480

Ashabın Seferdeyken İlim Öğrenmeleri

- Biz Ebu Musa el-Eş’arı ile beraber bir ordu içerisinde Dicle sahilindeydik. Namaz vakti geldi. Müezzin öğle namazına davet etti. Halk abdest aldı. O da abdest aldı. Sonra bize namaz kıldırdı. Sonra halk, halka halka oturdu. İkindi namazı geldi. Müezzin yine halkı çağırdı. Halk yeniden abdest almaya kalkışınca Ebu Musa, müezzine, “Dikkat ediniz! Ancak abdesti bozulan bir kimse abdest almak zorundadır” diye ilân etmesini emrettikten sonra, “Neredeyse ilim ortadan kalkıp, cehalet ortaya çıkacak ve cehalet yüzünden kişi annesine kılıçla vuracaktır” dedi.[1]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Kenzü’l-Ummal, V/114 (Abdurrezzak’tan).Tahavi de muhtasar olarak rivayet etmiştir.

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/480

- Bir kişi bağlanmış bir deveyi getirerek,

“Bunu Allah yoluna bağışlıyorum” dedi. Hz. Peygamber ona,

“Bunun karşılığında, kıyamet gününde sana yedi yüz deve verilecektir ki, hepsi nişanlanmıştır” buyurdu.[1]

- Abdullah b. Samit şöyle anlatıyor: Ebuzer’le beraberdim. Maaşını getirip kendisine verdiler. Cariyesi de yanındaydı. Cariye evin ihtiyaçlarını gördükten sonra yedi dirhem arttı. Ebuzer cariyesine dirhemleri götürüp bakır parayla değiştirmesini söyledi. Ona,

“Bunu ileride başgösterecek bir ihtiyacın için saklasan olmaz mı? Veya sana gelen bir misafir için!” dedim. Cevap olarak;

“Benim dostum bana, “hangi altın ve gümüş keseye konulup da ağzı bağlanırsa, o altın ve gümüş kesede durduğu müddetçe sahibi için bir ateş koru olur” buyurdu, dedi.[2]

- Kays b. Sehl el-Ensari şöyle anlatıyor: Kardeşlerim beni Resûlullah’a şikâyet ederek,

“Malını israf ediyor, eli açıktır!” dediler. Ben de,

“Ey Allah’ın Resûlü! Ben hurmadan olan payımı alıyorum. Onu Allah yolunda ve arkadaşlarım için sarfediyorum” deyince, Hz. Peygamber benim göğsüme elini vurdu ve

“Harca! Allah da sana verecektir!” buyurdu ve sözünü üç defa tekrarladı. Bundan sonra Allah yolunda sefere çıktım. Benim bineğim olduğu gibi, kardeşlerime nisbetle param da çoktu.[3]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Müslim, II/37; Cem’ül-Fevaid, II/3 (Nesai’den).

[2] Terğib, II/178 (İmam Ahmed’den).

[3] Terğib, II/173 (Tabarani’den).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/481

Cihad Esnasında İnfak Etmenin Sevabı

- Hz. Peygamber, “Cihad ederken Allah’ı çokça anan kimseye ne mutlu. Çünkü ona her kelimeye karşılık yetmiş bin hasene yazılır. Her hasene de ona katlanır. Bununla beraber Allah katında bundan daha fazlası da vardır” buyurdu. Birisi,

“Ey Allah’ın Resûlü! İnfak nasıldır?” diye sordu. Hz. Peygamber,

“İnfak da bunun gibidir” dedi. Abdurrahman, Muaz’a,

“İnfakın sevabı yedi yüz kat değil midir?” dedim. Bana,

“Senin anlayışın azdır. Bu aile efradı arasında kalıp, gazaya çıkmadıklarında böyledir. Gazaya çıkıp da, infak ettiklerinde ise, Allah rahmet hazinelerinden kulların ilminin yetişmediği bir pay ayırır ve Allah onları vasıflandırarak, “Onlar Allah’ın hizbidir. Allah’ın hizbi galip gelenlerin tâ kendileridir” buyurmuştur, dedi.[1]

Hz. Peygamber, “Kim evinde oturup da Allah yolunda infak ederse, verdiği her dirheme yedi yüz dirhem vardır. Kim de hem savaşa katılır, hem de infak ederse, verdiği her dirhem için, yedi yüz bin dirhem vardır” buyurmuş ve sözünü teyid için, “Allah dilediğine kat kat ecirler verir” ayetini okumuştur.[2]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Heysemi, V/282 (Tabarani’den).

[2] Cem’ül-Fevaid, II/3 (Kazvini’den merfu olarak).

Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, Akçağ Yayınları: 1/481-482
Top