Ömer

Ömer

İki elçi Mekke´ye dönüp, Necaşi´nin, Müslümanların tarafını tuttuğu ve kendi İsteklerinin reddedildiği haberini getirince, Kureysttlsr çok hiddetlendiler. Bu yüzden hemen Ebu Cehil´in önderlisinde, mü´minlere yaptıkları işkencele­ri daha da arbnnaıya koyuldular. Ebu Cehil´in yeğeni Ömer de onun tavsiyelerini eksiksiz ve daha şiddetli bir biçimde yerine getiriyordu. Ömer o zamanlar yirmi-alü ya­şında, güçlü, yiğit ve kararından caydın lam az bir adamdı. Fakat dayısının aksine o dindardı ve bu yüzden yeni dine karsı çıkıyordu. Babası Hattab onu, Ka´be´ye ve içindeki tüm tann ve tanrıçalara saygı duyacak bir şekilde yetiştir­mişti. Bu yüzden onun İçin Ka´be ve içindeki putlar birbi­rinden ayrılmaz, tartışılmaz ve bozulmaz kutsal bir bütü­nü oluşturuyordu. Kureyş de bu bütünün içindeydi; fakat artık Mekke´de iki din ve iki toplum vardı. Ömer açıkça, bu sorunun bir tek nedeni olduğunu görebiliyordu. Buna sebep olan adam ortadan kaldırıldığında, ona göre tüm so­run çözülecekti Başka çıkar yol yoktu ve bu yol denen­meliydi. Usun süreden beri bunlar aklında yer ediyordu. O gün elciler Mekke´ye geldiğinde, kafasındakiler ortaya dö­küldü ve hemen evine gidip kılıcını aldı. Evden çıktıktan kısa bir sür» sonra kendi kabilesinden Nuaym İbn Abdul­lah´a rastladı. Nuaym Müslüman olmuştu, fakat Ömer´den ve diğer akrabalarından korktuğu için bunu gizli tutuyor­du. Ömer´in yüzündeki bu hiddetli ifadeyi görünce, ona nereye gittiğini sormaktan kendini alıkoyamadı. «Muham-med´e (s.a.v.) Kureyş´İ ikiye ayıran o dinsize gidiyorum» de­di. Ömer «Onu öldüreceğim» derken; Nuaym, kendisinin de Öldürülebileceğine işaret ederek onu durdurmaya çalıştı. Fa­kat Ömer´in böyle bir nedeni önemsemeyen halini görünce onu belli bir sûre geciktirebilecek -Muhammed´e haber ver­meye yetecek kadar- başka bir neden buldu. Bu kendisi gibi Müslüman olduğunu gizleyen arkadaşlarını ele ver­mek anlamına geliyordu, fakat Nuaym, onların böyle bîr durumdaki bu davranışı nedeniyle kendisini affedecekle­rini, belki de taKdir edeceklerini umuyordu. «Ey Ömer.» dedi, «İlk önce gidip neden kendi ev halkını doğru yola ge-tirmiyorsun?» «Benim ev halkım da kim?» dedi. Nuaym.-«Enişten Sa´id (r.a) ile kızkardeşin Fa tama (r.a) da Muham-med (s.a.v.)´ln dinine girdiler. Onları kendi haline bırak­mamalısın» dedi. Ömer bir kelime bile söylemeden kızkar-deşinln evine doğru yöneldi. Zühre´nin fakir müttefiklerin­den biri olan Habbab (r.a), Sa´id ve Fatıma´ya Kur´an öğ­retmek için evlerine sık sık gelirdi; o sırada Habbab on­ların evindeydi, yanında henüz indirilmiş olan Ta-ha sû­resinin âyetlerinin yazılı olduğu kâğıtlar vardı ve beraber okuyorlardı. Ömer´in kardeşinin adını çağıran hiddetli se­sini duyunca, Habbab evin bir köşesine saklandı, Fatıma da yazılı Kur´an sayfalarını gömleğinin altına sakladı. Fa­kat Ömer onların okuyuşlarını dışardan duymuştu, içeri geldiğinde: «Duyduğum o ses neydi?» diye sordu. Onu, hiç bir şey duymadığına ikna etmeye çalıştılar. Ömer: «Duy­dum ve sizin de Muhammed´ö uyanlardan olduğunuzu öğ­rendim» dedi. Daha sonra eniştesi Said´in üzerine atıldı ve onu dövmeye başladı, Fatıma onları ayırmaya çalıştı­ğında, Ömer ona da bir tokat attı ve yüzünün derisi çat­ladı. Bunun üzerine ikisi de bir ağızdan: «Evet Müslüman olduk. Allah´a ve Rasulüne İnanıyoruz, ne yapacaksan yap.» dediler. Fatıma´nın yarası kanıyordu, Ömer kanı gö­rünce yaptığına pişman oldu. Onda bir değişildik oldu ve kardeşine dönerek: «Biraz Önce okuduğunuz şeyi bana ge­tirin ki, Muhammed´in ne getirdiğini Öğreneyim» dedi. Onlar gibi Ömer de okuma bilirdi, fakat Ömer kâğıdı istedi­ğinde kardeşi: «Onu sana veremeyiz» dedi. Ömer tanrı ve tanrıçalarına yemin ederek korkmamalarını, kâğıdı oku­duktan sonra geri vereceğini söyledi. Kardeşi onun yumu­şaklığını farketmişti ve şimdi İslâm´a girmesini daha çok istiyordu. Fatıma: «Ey kardeşim, sen şimdi üzerinde putpe­restliğin kirini taşıyorsun, ona ancak temiz olanlar doku­nabilir» dedi. Ömer gitti ve yıkandı, Fatıma da ona, üze­rinde Taha´nın ilk âyetlerinin yazılı olduğu sayfayı verdi.

Ömer okumaya başladı ve bir bölümünü bitirdiğinde: «Bu kelimeler ne kadar güzel ve ne kadar şerefli!» dedi. Hab-bab bunu duyunca saklandığı yerden çaktı ve: -Ömer, ümit ederim ki Peygamber (s.a.v.)´in duasmdaki Allah´ın seçti­ği kişi sen olursun, çünkü dün Peygamber (s.a.v.)´i: «Al­lah´ım, İslâm´ı ya Hİşam´ın oğlu Ebu´l-Hakem´Ie ya da Hat-tab´in oğlu Ömer´le güçlendir» diye dua ederken duydum». Ömer: «Ey Habbab! Muhammed (s.a.v.) şimdi nerdedir, ona gideyim de islâm´a gireyim» dedi. Habbab, ona Pey­gamber (s.a.v.)´in Safa kapısı yanındaki Erkam´ın evinde mü´minlerle beraber olduğunu söyledi. Ömer kılıcını tek­rar kınına soktu ve Safa´ya gidip, evin önünde durdu, adı­nı söyleyip kapıyı çaldı. Nuaym (r.a) onlara haber ver­mişti, bu yüzden Ömer´in gelişi onları şaşırtmamıştı, fakat onun sesindeki yumuşaklığa hayret etmişlerdi. Mü´minler-den biri kapıya giderek anahtar deliğinden baktı ve üzün­tü İçinde Peygamber (s.a.v.)´e: «Ey Allah´ın Rasulü, ger­çekten de Ömer, kılıcıyla birlikte» dedi. Hamza: «Bırakın içeri girsin, eğer iyi niyetle geldiyse hoş geldi, ama eğer kötü niyetle geldiyse onun kafasını kendi kılıcıyla keseriz» dedi. Peygamber (s.a,v.) de bunu uygun gördü ve onu ke­merinden tutup odanın ortasına çekerek: «Ey Hattab oğlu Ömer, seni buraya getiren ne? Herhalde Allah senin üze­rine mucize gönderdi» dedi. Ömer de-. «Ey Allah´ın Rasulü. sana, Allah´a, Rasulüne ve getirdiklerine inandığımı söyle­mek İçin geldim» dedi. Peygamber: «Allahu Ekber (Allah Büyüktür)» dedi, bu şekilde evdeki herkes Ömer´in Müslüman olduğunu anlamış oldu ve hepsi tekrar tekbir getir­diler[1]

Ömer´in Müslüman olduğunu gizlemesi sözkonusu de­ğildi. Bunu herkese, özellikle de Peygamber (s.a.v)´e en çok düşman olanlara duyurmak istiyordu. Daha sonraki yıllar­da şöyle derdi: «O gece İslâm´a girdiğimde kendi kendime şöyle düşündüm: Mekke´de Allah´ın Rasulüne en düşman olan kim, gidip ona Müslüman olduğumu söyleyeyim? He­men aklıma gelen cevap Ebu Cehil idî. Ertesi sabah kalkıp Ebu Cehil´in evine gittim kapısını çaldım. Kapıyı açtığın­da: «Hoş geldin ey kardeşimin oğlu, seni buraya getiren ne?» dedi. Şu cevabı verdim: «Allah´a Rasulüne ve onun getirdiklerine inandığımı sana söylemek için geldim» «Al­lah belanı versin!» dedi, -Getirdiğin .haberlere de lanet ol­sun». Daha sonra kapıyı yüzüme kapadı[2].





--------------------------------------------------------------------------------

[1] 1.1. 227.

[2] I.I. 230
Top