TarihSayfası tarihsayfasi.com



warning: Creating default object from empty value in /home/icom/domains/ihya.com/public_html/tarih/modules/taxonomy/taxonomy.pages.inc on line 33.

Tarih

Metropolis Antik Kenti, İzmir´in Torbalı ilçesi sınırları içindeki Yeniköy ve Özbey Köyleri arasındaki bir tepenin üzerinde yeralmaktadır. Kent, Efes´e 30 km İzmir´e ise 40 km uzaklıktadır.

Metropolis, oldukça verimli Kaystros (Küçük Menderes) Ovası´na hakim bir konumdadır. Hayvancılığın yanısıra üzüm, zeytin ve meyveciliğe dayalı tarım, kente önemli gelir kaynağı sağlıyordu.

Antik coğrafyacı Strabon, Ege Bölgesi´ndeki ünlü şarap merkezleri arasında Metropolis´i de saymaktadır. Çevredeki zengin mermer yatakları da önemli bir gelir kaynağı idi. İzmir-Efes yolu üzerinde kurulmuş kentte, ticaretin geliştiği, hatta Hegesias isimli bir bankerin varlığı yazıtlardan öğrenilmektedir.

Metropolisli zenginler, kentlerinin güzelliği için cömert davranmışlar, Stoa, Tiyatro ve Gimnazyum gibi anıtsal yapıların yapımına parasal katkıda bulunmuşlardır.

(M.Ö. 700-300) Batı Anadolu´da Gediz ve Küçük Menderes yörelerinde oturan bu halkın nereden geldiği kesin olarak belirlenememiştir. Antik dönem yazarları onların güneydeki Karyalılar ile kuzeydeki Mysialılar ve Frigler ile akraba olduklarını söylerler. Hint-Avrupa karakterli bir dilleri olan Lidyalıların Batı Anadolu´da M.Ö. 2. binyılın ikinci yarısından itibaren varoldukları kabul edilmektedir. En ileri dönemlerindeki kralları aşağıda verilmektedir :

Gyges M.Ö. 680-652
Ardys M.Ö. 652-625
Sadyattes M.Ö. 625-610
Alyattes M.Ö. 610-575
Kroisos M.Ö. 575-546

Lidya´nın parlamasının nedeni bölgede bulunan altın madenleriydi. Bu madenin M.Ö. 7. yüzyılın başından beri Sardes´te işletilmeye başlaması Lidya´lıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti. Lidya´nın Anadolu´daki uygarlığa katkısı daha çok ekonomi dalında olmuştur. Altın sikkeler basarak ticaretteki değiş-tokuş usulünü değer ekonomisine çevirmişlerdir.

Antik çağlarda Ege´de "Karia" olarak adlandırılan bölge, Bodrum Yarımadası dahil, kabaca günümüzdeki Muğla ilini içine alan bir bölgeydi. Batı Anadolu´da eski Yunanlılar´dan önce "Mis"ler, "Leleg"ler ve "Kar"lar oturuyorlardı. Misler Anadolu´nun kuzeybatısında, Karlar güneybatıda, Lelegler de Bodrum Yarımadası´nda yaşıyorlardı. Eski Yunan kaynaklarına göre bu iki halk, (Karlar ve Lelegler), Pelasg´larla birlikte Ege´nin en eski halkıydı. Daha sonraları Karia´mn kuzey kıyılarını İonlar, güney kıyılarını da Dorlar ele geçirmişlerdi.

Kommagene Krallığı Türkiye´nin güneydoğusunda, Dicle ve Fırat Nehirlerinin yukarı kıyılarında kurulmuştu. Bugün bu topraklar anlatılan o cennete ait ipuçları vermiyor-cenneti çağrıştırmakta zorlanıyor. Yamaçları kapladığı söylenen o ağaçlar artık yok ve keçi sürüleri bitki örtüsünün son yeşilliklerini tüketmekle meşgul. Başlatılan sulama kanalları mucizeler yaratacak ve verilen çabalar sonunda bölge yeniden ağaçlanacak zira toprak burada çok verimli ve sayısız dağ pınarı var.

Kommagene kömür, demir, altın ve petrol gibi mineral ve madenleriyle ünlü çok verimli bir bölgeydi. Bu zenginliklerin bir kısmı bugün yeniden keşfedilmiş durumda. Örneğin 1960larda bir arkeolog Fırat´tan altın çıkarmayı başardı. Diğer bir kesif petrol ile yasandı. Son birkaç yıldır bölgede yaygın olarak ham petrol sondajı yapılıyor.

Anadolu´da tarihsel bir bölge. Yaklaşık sınırları kuzeyde Karadeniz, doğuda Fırat Irmağı, güneyde Toros Dağları ve batıda Tuz Gölü´dür. Çeşitli dönemlerde birçok uygarlığın egemenliğine giren Kapadokya´da bilinen en eski topluluk Samiler´dir. MÖ 2000-1200 arasında Hititler´in yönetiminde olan bölge daha sonra Lidya ve MÖ VI. yüzyılda Pers egemenliğine girdi.

Pers döneminde iki satraplığa* ayrılan bölgenin kuzeyine Pontik Kapadokya, güneyine Büyük Kapadokya (Asıl Kapadokya) adı verildi. Büyük İskender´in fetihleri sırasında başına buyruk bir yönetim kurulan Kapadokya, MÖ 332´de Perdikkas tarafından fethedilerek Eumenes satraplığına atandı. Ne var ki I. Antigonus ve daha sonra Selefkiler döneminde görece özerk bir yönetime sahip oldu. Yerel bir hanedan Makedonyalıların ve daha sonra Selefkilerin yüksek egemenliğini tanıyarak hüküm sürdü.

Anadolu´nun fethi sırasında, Malatya dolaylarında faaliyet gösteren Oğuz´un Çavuldur boyundan olduğu sanılan Çakan, İstanbul´da uzunca bir müddet kaldıktan sonra 1081´e doğru İzmir´e gelerek bir beylik kurmuştur. Bizans imparatorluğunun zayıf noktalarını iyi bilen Çakan, Foça´yı ve civarını aldıktan sonra 40 parça gemiden kurulu kuvvetli bir donanma yaptırarak Ege Denizi´nde Sakız, Midilli, Sisam, Rodos adalarını zapt etti ve Çanakkale´ye doğru ilerledi. Üzerine gönderilen Bizans donanmalarını birkaç kere mağlup etti.

Amatör dalgıçların yıllardır bildikleri, sık sık dalış yaptıkları bir bölgeydi... Limanın birkaç kilometre açığında ve sadece 8 metre derinlikte gördüklerine de bir isim takmışlardı: "Kaya Ormanı"... Binlerce dev granit taştan, sütun parçalarından, sfenks heykellerinden ve mini dikilitaşlardan söz ediyorlardı, ama kimse onları ciddiye almıyordu. Ta ki, 1962 yılında, içlerinde birkaç arkeologun da bulunduğu bir grup profesyonelin dalışına kadar...

Onlar gözlerine inanamamışlardı; suyun dibinde bir tarih yatıyordu. Ancak, hemen önlem alınması gerekiyordu. Bazı parçalar yavaş yavaş kuma gömülmeye başlamıştı bile... Ayrıca kalıntılar oldukça sığ bir bölgede bulunduğu için, dalgaların sürtünmesi kayaları aşındırıyordu.

Kalıntılar, Milas´a 18 kilometre uzaklıkta yer alan Kıyıkışlacık Köyü´nde bulunmaktadır. 1929 yılında Asın Kuren adıyla kurulan köyün adı 1960´lı yıllarda Kıyıkışlacık olarak değiştirilmiştir. Yaklaşık 2000 kişinin yaşadığı köyün en büyük geçim kaynağı balıkçılık ve zeytinciliktir.

Güllük Körfezi´nin kenarında yer alan köy, karşı sahildeki komşularının aksine sakin bir yerleşim yeri. Mitolojiye göre, İasos, Mandalya Körfezi´nde Güllük´ün karşısında Kıyıkışlacık Köyü´nde bir yarımada üzerinde Yunanistan´dan gelen Argoslu Kolonistler tarafından kurulmuştur. Sonraki dönemlerde Milet´ten gelen göçmenler gelip buraya yerleşmişlerdir. Kentin tarihi, MÖ 3 binin sonuna kadar uzanmaktadır.

Batı Anadolu kıyılarındaki en başarılı arkeolojik çalışmalardan biri olan Iasos araştırmaları Charles Texier ile başlamış, Profesör Doro Levi´nin ardından Profesör Clelia Laviosa tarafından sürdürülmüştür. İtalyan kazı ekibinin başkanlığını günümüzde Profesör Fede Berti yapmaktadır.

Dış Surlar

Hitit Krallığı mimarisi, eski Doğu Yapı Sanatı içinde, hem Batı Anadolu, hem de Mezopotamya mimarlığından ayrılan, önemli ve kendine özgü bir gelişim gösterir. Bu mimarlığın kökenleri Anadolu yaylasının yapı geleneklerine dayanır ve en geç İ.Ö. 3. binde, İlk Tunç Çağı´nda belirgin biçimini almıştır.

İ.Ö. 2. bin sonunda, Batı Anadolu´nun özgün ev biçimi olan bağımsız uzun dikdörtgen, önavlulu evi, (Megaron) İç Anadolu´ya ne denli az girebilmişse Hititler´in büyük taş bloklarından örülmüş bindirme kemer yapma sanatı da taş yönünden zengin olan Troya´da o denli az kullanılmıştır. Mezopotamya da çok bol sayıda zorlayıcı bir bakışımlılık sistemiyle yapılmış tapınak ve saray mimarlığı da yine İç Anadolu´daki Hitit Krallığının ana ülkelerinde görülmez.

Hititler´in Anadolu´ya göç tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. MÖ 2000 yıllarında Hint-Avrupa kavimlerinin doğuda Kafkasya üzerinden Anadolu´ya girdikleri en kabul gören tezlerdendir. Tezlerden bir diğeri Çanakkale Boğazı´ndan, bir başkası ise, Karadeniz´den geldikleri varsayımıdır. Yeni gelenler yerli Anadolu Hatti Beylikleri´ni egemenlikleri altına almışlar, kısmen politik ve askeri, bir dereceye kadar da ekonomik gücü ellerinde tutmuşlardır.

MÖ II.bin başlarında, Yukarı Mezopotamya´daki Assur şehrinin zengin tüccarlarının Anadolu ile yoğun bir ticari ilişkiye girmiş olduklarını görüyoruz Orta Anadolu´nun geniş toprakları üzerinde kurulan küçük krallık veya beylikler, "Karum" adı verilen pazar yerleri ile son derece canlı birer ticaret merkezleriydiler.

Son yorumlar