Sultan 1. Abdülhamit Han'ın Hayatı

Sultan 1. Abdülhamit Han'ın Hayatı

Soralım ve cevaplayalım, kimdir 1. Abdülhamid?

Bu zat Osmanlı padişahlarının yirmiyedinci padişahı olup, baba­sı 3. Ahmed han'dır. Vâlide-i muhteremleri ise, Şermi Ka­dındır. Doğum tarihi, 1137/1725'dir. Elli yaşında olduğu hal­de, 1187/1773 senesinde tahta çıktı. Böylece milâdi sene hesabıyla yaparsak, padişah kırk sekiz yaşında olmak duru­mundadır. Kaynarca antlaşmasının gözyaşlarını akıtarak tas­dik etme mecburiyeti kendilerine pek girân gelmiştir. Hassas bir insan olup, merhamet hislerinin, vatanperverlikle içice yüreğinde yer tutmuş nâdir insanlardandı ve Kaynarca ant­laşmasının tahmil eylediklerini izâle etmek, en azından hafif­letmek gayreti, Rus ve Avusturya menfaat birliği sebebi ile yarardan ziyade, daha büyük kayıplara düçar olmamız neticesini getirmiştir.

Sultan Hamid-i evvel hz. leri, babasından beş yaşında iken yetim kalmıştır. Dolayısıyla milâdi tarih hesabıyla kırküç yıl sarayda kapalı bir hayat içinde günlerini geçirmiştir. Dünya ile alakalı meselelerde târih ilminin dışında, ilimlere pek vak­tini ayıramamıştır. Zaten bütün Osmanlı hanedanı üyeleri, kadınları olsun, erkekleri olsun, hâttâ hizmetli saray men­supları bile devletin târihini pek iyi öğrenirlerdi. Çünkü, bu târihi yapanların arasında mümtaz mevkii kendi cedleri tem­sil etmekteydi. Buna bağlı olarak Sultan 1. Abdüihamid hân târih bilgisine hakkıyie vâkıf bir kimseydi. Son derece terbi­yeli ahlâk-ı hamideye mâlik idi. Ancak selefi 3. Mustafa'nın bütün iyi niyet ve çabalarına rağmen gelinen nokta hiç açıcı değil, adetâ fecaatin hemen eşiğinde idi. Padişah da ise, bu felâketli durumu bir muzafferiyata çevirecek muktedir bir el arama beyhude gibiydi!

Beş yıldır Avrupa ve Karadeniz kıyılarında devam eden savaşlarımız, hem askeri hırpalamış hem de hâzine-i hüma­yunu 3. Mustafa'nın çok para biriktirmiş olmasına rağmen ağır ve sonu gelemeyen masraflar hazırı tüketmişti. Askere tahta geçişin sırasında bahşiş bile verilememişti. Prusya elci­sinin, Rusya ile Osmanlı devleti arasında Kılburnu istihkâm­larının yıkılması kabul edildiği takdirde bir sulh anlaşmasının mümkün olduğuna dâir teklif yapıldığında, devlet ricâii sadn-azam da içlerinde olduğu halde bu teklife balıklama atlamış­lar ve derhal yeni padişaha, bir tezkere ile mezkûr hâli arzet-mişlerdir. Ancak padişah-ı şahaneden hiç ümid edilmez bir cevap gelmiştir ki, hepsi şaşkınlıklara gark olmuşlardır. Sad-rıazam bütün bunlar olurken Şumnu'da ordunun başında bu­lunmaktaydı. Yanma gelen bir Rus zabiti, Ruslarca gönderil­miş olan padişahın cülusunu tebrik eden mektublan sun­muştu.

Romanzofda tebrik mektubu göndermekle birlikte, sulh müzakerelerine yeniden başlanması hususunda teşebbüsler yapmayı öngördüğü gibi, Avusturya ve Prusya elçilerine yar­dımcı olmaları istikametinde işaretler yapmayı tatbike koy­muştu. Fakat bütün bunlara sadnazamın cevabi yakında Tu-na'nın öbür tarafına geçeceği ve bütün düşmanlarını sürüce-ği istikametinde beyana baş vurduğu görüldü. Nasıl olduysa bütün devlet adamları, sadrazam paşa, hâttâ padişah bizzat sulha tâlib olma yolunu aradılar.

Karşılarına yepyeni bir muhalefet çıktı. Bunlar ulemâ-i ki­ram sınıfı idi. Kerç'i, Yenikale'yi, düşmana vermenin din-i mübini islâmın müsaadesinin olmadığı hükmüne sıdk-ı sebat eylediler. Bunun neticesi, mütareke müzakereleri beşinci de­fa kesilip, Rus savaşı yeniden yeniye bir daha alevlendi.

14/nisanda çeşitli emjrler sadrazamca verildi. Bu arada Akdeniz tarafına, Osman Paşa nasb olundu. Bodrum'a asker çıkaran Ruslara Osman Paşa hücum eyledi ve onları bozgun halinde ricâte mecbur eyledi. Amiral Orlof'un, bu teşebbüsü ilk değil, daha evvelde böyle bir tasaddide bulunmuştu. An­cak bir kaç bin asker, yedi top, yüz kantar barut ve birçok eşya bırakmak suretiyle kaçabilmişti. Tuna taraflarında ise, sadrazamın önemli üsler tesis için bazı fetih tasavvurları var idiysede, Rusların Pazarcık civarında yağma ve karışıklık çı­karma çalışmaları başını almış gidiyordu. Reisülküttab Ab-dürrezzak efendi buralara yığılan Rus kuvvetlerini, uzaklaştır­mak için yardıma koşmuşsa da, bunların mukavemeti, ayrı­ca iki gurup Rus kuvveti birleşmiş ortaya yirmibeşbin kişilik hayli güçlü, bir ordu çıkıvermişti. Bunlar Kozluca'da bulu­nan, Osmanlı ordugâhına darbelerini vurdular. Darbe askeri­mizin pek fena bir surette dağılıp kaçmasına vardı. Yirmido-kuz tane topumuz ve bir hayli barutun Rusların eline geçmiş olmasıda büyük bir üzüntü kaynağı oldu.

Öte tarafdan Abdürrezzak efendi kuvvetlerinden bir mikta­rı şehid olmuştur. Diğerleri firar yoluna düşmüşlerdir. Rus as­keri Kozluca üzerinden Şumnu'ya doğru hareket ettiğine dâir haber alan sadrazam, şehrin etrafında yapılmış metrislere pi­yade askerini yerleştirdiği gibi, süvari kuvvetlerinin başına da, Dağıstanlı Ali Paşayı komutan nasbeyfemişdi. Şehrin ahalisini teskin ederek koruyabileceklerine inandırdığından savuşacak kişilere fırsat verilmemiş oldu. Öte yandan hanı­mını erkek kıyafetine sokarak, firar etme teşebbüsünde bulu­nan Kâhyabey'İn kâtibi askerler tarafından öldürüldü. Aynen bunlar gibi yapmaya kalkışan reis efendi, askerlerce katline ramak kalmışken ellerinden kaçmaya muvaffak oldu. İstan­bul'da soluğu aldığı sırada, yaptığı saraya duyurulmuş oldu­ğundan padişah katlini irade eyledi. Ancak araya giren eş-dost idam hükmünü Kütahya'ya sürgün şekline çevirtmeye muvaffak oldular.

Kozluca savaşı; akabinde Rus başkumandanı Romanzof, Prusya elçisi Zejlin'e bir mektup göndererek, Romanzof sad­razamın ileri sürdüğüne bağlı kalarak, Rusya devleti, Tatarla­ra dâir talebinde islâm dinine mugayir düşecek herhangi bir şey istemeyeceğini, bugüne kadar ele geçirmiş olduğu top­rakları iadeye hazır olduğunu, ancak bütün bunlara karşılık, Kuburun, Ozakzof, Kerç ve Yenikalenin terki hususunda mu­sir olduklarını bildirdiler elçi

Anlaşılmaz bir şekilde böyle bir mektup yazan başkuman­dan Romanzof, Şumnu'yu kuşatmaya başladığı sırada, sad­razamın yanında bulunan bir çok asker firar yolunu tutmuş, adamakıllı eksilmeler olmuştu. Vaziyet bambaşka bir hâl al­mış, artık muhtemel savaşın neticesi aleyhimize olma ihti­mâlini ibre göstermeğe başlamıştı. Bu vaziyet karşısında sadrazam derhal Romanzof'dan gelen mesajı tercüme ettirdi. Buna vâkıf olunca, gönderdiği subay vasıtasıyla sulh müzâ­kerelerine başlanması için Romanzofun müracaatı kabullen­mesini istediyse de, çıkan cevab olumsuz idi. Bunun üzerine sadrazam yeni reisülküttab Münib efendi, Nişancı efendi temsilci olarak ordugâhda yapılacak meşverete gönderildi. Yapılan toplantıda durum bütün sarahatıyla açıklandı. Lâzım gelenin artık mütareke bile istemek değil, doğrudan doğruya neye mâl olursa olsun, sulhun talibi olmak hususu ileri sürül­dü. Padişah Hz. lerine İçinde bulunulan çaresizlik hülasa olu­narak, talebin kabul edilmesi niyazları yapıldı. 16/temmuzda Osmanlı devleti elçileri, Rus elçisi Prens Repnin ile görüşerek yedi saat süren müzakerede, Bükreş'de anlaşmaya varılmış müsvedde maddeler üzerinde, görüşmeler yapılması şekli kararlaştırıldı.

Ancak; Prens Repnin bu kararla alakalı zabtı hemen imza­lama yerine dört gün sonraya tehir etti. Çünkü Deli Pet-ro'nun irrızatamak zorunda kaldığı Prut harbînin sulhunun imza târihine denk düşürme diplomasisi uygulayarak, bir in­tikamı gerçekleştirmiş oluyordu. 21/temmuz/l 7 1 I 'in öcünü almış oluyordu 21/temmuz/1774 senesinde. Kaynarca yapı­lan bu mutabakatın sonunda sulh müzakerelerinin yapılacağı yer seçildi.

Sadnazam Muhsinzâde Mehmed Paşa İstanbula dönmekte iken kısa bir rahatsızlığın peşinden ruhunu tesiim etdi. Yerine getirilense izzet Mehmed Paşa oldu. Bütün bunlar olurken, Kırım hanlığında meydana gelmesi yavaş, yavaş görülmeğe başlanan değişiklikler, Cengiz hanedanına mensub han'lar sülalesinden bir gurubun, Kırım'da yaşayan ulemayitemsilen muteber bir kaç fâkih, ahalinin çeşitli bölge ve mesfek tem­silcisinin meydana getirdikleri mâruzât heyeti, Dersaadet'e gelip, padişahın kapısına müracaatta bulundular. Meramları; eskiden olduğu gibi, Kırım'a hân tâyini devlet-i âliye elinde olması, bayram ve cuma namazları esnasında hutbe'nin hila­fetin temsilcisi Osmanlı padişahının adına okunması, basılan paralarda Padişah hz. lerinin tuğrasının bulunması, talebieri-nin kabul edilmesiydi. Yapılan bu müracaattaki maruzat; Ab-dülhamid-i evvel tarafınca büyük memnuniyet ve iştiyakla karşılandı. Bu hususun henüz teati olunmamış, hatta tasdiki yapılmamış kaynarca sulh antlaşmasına idhâli hakkında re-isülküttap efendiye haber salındı. Reisefendi; Rus başkuman-danı Romanzof'a gönderdiği talebnâmede yazdığımız teklifin imparatoriçe nezdinde nazar-ı itibara alınması hususunda de­lâletini rica etmişti. Takrir ise özetle, yukarıdaki Kırım heyeti­nin arzuy-u hissiyatına tercüman olan sözlerdi. İlâveten Kerç kalesinin ve esirlerinin hususunu belirten taiebden vazgeçil­mesi vardı ki, Rusya bundan da feragat yoluna giderek iste­nenleri kabul etti.

Böylece de, Kaynarca antlaşmasını her iki taraf tasdik edip, birbirlerine gönderdiler. Tarih: 1188/1774 idi.

Rusya'nın da kabul ettiği statü içinde Sâhib Giray'a hanlık tevcih edilmiş bu seferde ahali ve maruzat gurubu yeni hân'a muhalefet etmişler, bahse konu Sahib Giray tahtına oturamı-yarak, binmiş olduğu bir gemiyle İstanbul'a gelmişti. Aynı zamanda bu zata muhalefet edenler padişah katına .müraca­atla Devlet Giray'ın hanlığa nasbim istida eylediler. Fakat bu taleb Kaynarca antlaşması ışığı altında mütalaa olunduğun­da mugayir bir talebdi. Beri yandan vaziyeti bu şekilde mü­racaatçılara anlatmaya kalkışmak devlet-i âliye'nin sânına nâkise getireceği için, Rus elçisi İstanbul'a geldiğinde mev­zua girilicektir mealinde bir cevapla iktifa edilirken, Sahib Gi­ray'a da, yakın bir mahalde oturması için ikametgâh tahsisi yapılmıştır. Bu sırada zaman 1189/1775 tarihini gösterirken, sadnazam İzzet Mehmed paşa ile şeyhülislâm İbrahim efendi arasında husule gelen geçimsizlik, önce sadrazamın azlini, yerine Derviş Mehmed paşanın getirilmesine, çok geçmeden de, şeyhülislâm efendinin makamdan ayrılması gereğinin hatırlatılması geliverdi.
Top