TarihSayfası tarihsayfasi.com



Kuyucu Murad Paşa'nın İran Seferi ve Vefatı

İstanbul'a gelen ve bir sene kadar süren hazırlıklar yapan Veziriazam İran üzerine sefere çıkmış ve gerek İranlıların ge­rekse şakiler yüzünden türlü zulümlere duçar olmuş doğu hududlanmızı düzenlemek gayesindeydi. Tebriz'e kadar gi­den paşa, kış .mevsiminin gelmesi üzerine Diyarbekir'e dön­dü. Ne varki burada bu büyük hizmet ehlinin sayılı nefesleri tükendi ve devlete yaptığı hizmetle Rabbi Zül Celâl'in huzu­runa alnı açık olarak kavuştu. Kuyucu Murad Paşa son dere­ce cesur bir adamdı. Bu cesaretinin istinad noktası yukarıda belirttiğimiz gibi Nakşibendi tarikatına mensub ve seyrü sü­lük deryasında kulaçlar atan bir zat olmasından geliyordu. Bir savaşa başlayacağı zaman atından iner uzun uzun dua eder ve yerden aldığı bir avuç toprağı yüzüne gözüne sürer ve topraktan halk olunduk, toprağa döneceğiz ayeti kerime­sine olan inancının kuvvetini izhar ederdi. Hiyerarşiye çok dikkat eder hiç bir astını, daha küçük bir astın yanında mu­aheze etmez fakat haksızlıklarını hususi bir şekilde yüzlerine vurur idi. Hatta şu hadise bir çok tarihlerde ehemmiyeti anla­tılmamakla beraber yer alır. Celâlilerle yaptığı bir cenk sıra­sında yardımcı kuvvetlerle gelmesi beklenen meşhur Nasuh Paşa yolu gayet aheste adımlarla almış yardım diye geldiği yerde işin bitmiş ve koca Vezirin gene cengi kazandığını gör­müştü.

Şimdi yardımı zamanında getirmemenin başının gitmesine sebeb olacağı korkusuyla tereddüt içinde basit çadırının önünde bir seccadeye oturmuş sadrazamın önünden geçip yanına gitmiş herkesin hayretle açılan gözleri önünde Kuyu­cu Murad Paşa, Nasuh Paşaya elini uzatmış ve sırtını sıvazla­dıktan sonra elinden tutup çadıra sokmuş ve orada haşlama­ya başlamıştı, üzün süren bir azarlamadan sonra bazı nasi-hatlarda bulunduktan sonra paşayı dışarı çıkarmış ve sela­metle gönderivermiştir.

Nasuh Paşanın arkasından bakarken maiyetindekilerin şu sözlerini duymuştu. «Kuyucu paşa bu mel'unu nasıl sağ ko­du?» Kuyucu Murad Paşa onlara bakarak «Af, zaferin sada-kasıdır» diyerek ne kadar da hİlm sahibi olduğunu göster­mişti. Sadrazamın vefat ettiğini büyük bir üzüntü içinde öğre­nen padişah bir irade-i hümayunla nâşının getirilip İstan­bul'da Çarşikapı'daki türbesine defnolunmasını istemiştir. Hicri 1020, Milâdi 1611.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar