Göçler

Göçler

Peygamber (s.a.v.), Mekke´deki müslümanları Yesrıb´e hicret etmeye teşvik ediyordu. Müslümanlardan biri, daha önce oraya hicret etmişti. Ebu Talib´in ölümü, yeğeni Ebu Seleme´nin koruyucusuz kalmasına neden olmuştu. Bu yüz­den Ebu Seleme, karısını ve küçük oğullan Seleme´yi bir deveye bindirdi ve kendisi yürüyerek Yesrib´e yola çıktı. Fakat Ümmü Seleme, Mahzum´un diğer kolundan, yani Beni el-Muğireden´di ve Ebu Cehil´in kuzeni oluyordu. Aile­sinden bazıları onları takip ettiler ve devenin ipini Efc Seleme´nin elinden aldılar. Ebu Seleme karşı çıkmanın an­lamsız olduğunu bildiği için karısına onlarla birlikte git­mesini söyledi. Daha sonra onu almak için bir yol bula­caktı. Fakat Mahzumlu´lann diğer kolu, yani Ebu Seleme´­nin akrabaları bu olayı duyunca çok kızdılar ve çocuğun kendi vesayetleri altında olması gerektiğini söylediler. Böy­lece tüm kabile onlara merhamet edip, çocuk ve annesi­ni, Ebu Seleme´ye gönderene dek ayrı kaldılar. Ümmü Se­leme yanında sadece Seleme ile birlikte deve ile yola çık­tı. Yaklaşık altı mil sonra, o zaman henüz Müslüman olma­yan, Abdu´d-Dar kabilesinden Osman îbn Talha ile karşı­laştılar o, yol boyunca çocukla annesine arkadaş oldu. Ebu Seleme´nin, Yesrib´in en güney noktasında olan ve «iki grup kaya bloğundan» birinin bulunduğu Küba´da olduğunu duymuşlardı. Hurma bahçelerini görünce Osman, Ümmü Seleme´ye : «Kocan bu şehirde, selametle git.» dedi ve kendibi tekrar Mekke´ye döndü. Ümmü Seleme onun bu yar­dımını hiç unutmadı ve onu nazikliğinden dolayı hep öv­dü.

İkinci Akabe biatmdan sonra Kureyşli müslümanlar yavaş yavaş hicret etmeye başladıl u*. İlk gidenler arasın­da Peygamber (s.a.v.)´in kuzenlerinden bazıları, Cahş ve Umeyye´nin oğullan ve kızları, Abdullah, kör olan kardeşi Ebu Ahmed ve Zeyneb ile Hanne adında iki kızkardeşleri vardı. Onlarla birlikte, uzun yıllardan beri Abdu´ş-Şems´in müttefiki olan bir çok Beni Esed´li de gitti. Hamza ve Zeyd bir süre için eşlerini Mekke´de bırakıp gittiler. Fakat Os­man (r), Ruk iye (r.)´yi ve Ömer fr ) de karısı Zeyneb´i, kjzları Hafsa ir.) ve oğullan Abdullah (r)´ı yanma alarak gittiler. Hafsa´nın kocası Sehm kabilesinden Huneys de on­larla bırliktevdi. Ebu Seleme´nîn üvey kardeşi Ebu Sabra, Süheyl´in kı/ı oian karısı Ümmü Gülsümle birlikte git­mişti. Peygamber´in genç kuzenlerinden olan Tulayb ve Zübeyr de gidenler arasındaydı.

Ebu Bekir ve Ali dışında tüm müslümanlar hicret edin­ce, Ebu Bekir fr.) Peygamber (s av )´den hicret etmek için istedi. Peygamber (s.a.v.) ona «Acele etme, belki Al­lah sana bir arkadaş verir» dedi. Ebu Bekir (r.), Peygam­ber Cs.a.v.) ´i beklemesi gerektiğini anladı ve iki devesinin akasya yapraklanyla beslenmesi için adamlarına emir verdi.

Kureyşliler hicret edenleri durdurabilmek ıçm ellerin­den geleni yaptılar. Süheyl´in diğer kızı da, daha önce Ha­beşistan´a gittiği gibi kocası Ebu Huzeyfe ile Yesrib´e git­mişti. Fakat Süheyl, bu kez oğlu Abdullah´ı kaçırmamak içm gözünü ondan ayırmıyordu. Daha önce Habeşistan´a hicret eden, Sehm´lı lider As´ın oğlu Hişam´m başına da aynı şey gelmişti. Kureyşliler tarafından Necaşi´yl muslu-inanlara karşı kışkırtmak için gönderilen adam onun üvey kardeşi Amr´di; Hişam´m teyzesinin oğlu Ömer, Yesrib´e birlikte gitmeyi planlamıştı. Mekke´den ayrı ayrı çıkacak­lar ve şehrin on mil kadar kuzeyinde Edat dikenliğinde bu­luşacaklardı. Mahzun´lu Ayyaş da onlarla yolculuk edecekti; fakat kararlaştırılan saatte Hişam gelmedi. Bunun üze­rine kararlaştırdıkları üzere Hişam´ı beklemeden, Ömer ve ailesi Ayyaş´la yola koyuldular. Hişam´ın babası ve kar­deşleri bu plânı öğrenmişler ve onu zorla Mekke´de tut­muşlardı. Ona o kadar çok işkence etmişlerdi ki, sonunda onu islam´dan döndüğünü açıklamaya ikna ettiler.

Ayyaş ise Ömer´le birlikte Yesrib´e varmıştı. Fakat onun üvey kardeşleri Ebu Cehil ve Haris onu takip ettiler ve annelerinin onu görene dek saçlarını taramamaya ve güneşin altında oturmaya yemin ettiğini haber verdiler. Ayyaş buna çok üzüldü, fakat Ömer ona: «Onlar seni di­ninden döndürmekten başka birşey istemiyorlar; çünkü Al­lah´a andolsun ki eğer bitler anneni rahatsız ederse saçını tarar, güneş onu kavurmaya başladığında ise gölgeye sı­ğınır» dedi. Fakat Ayyaş dinlemiyordu; Mekke´ye dönüp annesinin yeminini bozması gerektiğine inanıyordu. Aynı zamanda Mekke´de bıraktığı parasını da almak istiyordu. Fakat Ömer (r.)´den ayrıldıktan kısa bir süre sonra Ebu CehiJ´ ve Haris ona saldırdılar, ellerini ve ayaklarını bağ­layıp şehre bir esir gibi getirdiler: «Ey Mekke´liler, bizim kendi akılsızlarımıza yaptığımızı, siz de kendinizinkilere yapın» diye bağırdılar. Hi&am gibi Ayyaş da işkence so­nucu îslam´dan döndüğünü açıkladı, fakat ikisi için de bu son değildi. Kısa bir süre sonra bunun affedilmeyecek bir suç olduğunun farkına vardılar. Ömer de aynı fikirdeydi Fakat bir süre sonra şu âyet ı zil oldu:

«De ki: Ey kendi aleyhlerinde olmak üzere ölçüyü taşıran kut­larım, Allah´ın rahmetinden umut kesmeyin. Şüphesiz Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü O, bağışlayandır esirgeyendir. Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbİnize yönelip-dönün ve O´na teslim olun. Sonra size yardım da edilmez». (Zümer: 53-54).

Ömer bu âyetleri bir kâğıda yazdı ve onları Hişam´a göndermenin bir yolunu buldu. Hişam şöyle dedi: «O ya­zı bana geldiğinde gözlerime iyice yaklaştırdım, sonra uzak-laştırdım, fakat ´Allah´ım, onu anlamama yardım et´ diyene kadar ne yazdığını anlayamadım. Daha sonra Allah onu benim kalbime yerleştirdi ve onun bizim söyledikleri­miz ve bize söylenenler için nazil olduğunu anladım». Hi-şam bu âyetleri Ayyaş´a gösterdi, ikisi de tekrar İslam´a girdiler ve kaçmak için bir fırsat beklemeye başladılar.
Top