Münafıklar

Münafıklar

Zeyd (r.)´ın doğudaki kervan yolunda yaptığı başarı­lı baskın, Kureyşlilerin düşüncelerini bir kez daha, daha çok tercih ettikleri batı yoluna çevirdi. Bu kez Kızıl Deniz sahillerindeki müttefikleri olan Ruza´a kabilesinin Beni Müstalik kolunu Medine´ye bir sefer düzenlemek üzere ayaklandırdılar. Kureyşliler bu kabileye sahildeki diğer kabilelerin, de katılacağını ümit ederek, bata yolunun tek­rar kendileri için güvenli hale geleceğini düşünüyorlardı. Fakat Huza´a´nın diğer kolları Peygamber´e (s.a.v.) karşı Mekke´lüerin umduğundan daha az düşmanlık besliyorlar­dı. Kısa bir süre sonra bu haberler Peygamber (s.a.vj´e ulaştı. Böylece Peygamber (s.a.vj´e bitmeyen ve gıin geç­tikçe artan gücünü batı kervan yolunda da gösterebileceği bir fırsat çıkıyordu. Haber aldıktan sekiz gun sonra, Beni Müstalik henüz yola çıkmadan Peygamber (s.a.v.} onla­rın yerleşim bölgesine yakın ve sulak bir yere kamp kur­muştu. Oradan hızlı bir manevra ile çadırda yaşayan bu kabilenin obasını kuşattı. Adamlar fazla karşı koymadan teslim oldular. Müslümanlardan sadece bir kişi, düşman­dan İse on civarında kişi öldürülmüştü. Yaklaşık ikiyüz aile esir alındı. Ganimette ikibin deve beşbin koyun ve ke­çi vardı.

Ordu, orada birkaç gün kamp kurdu, fakat beklenme-dik bir olay daha fazla kalmalarını engelledi. Sahilde kom­şu olan Gıfar ve Cuheyne kabilelerinden iki adam kuyulardan birinin başında hangi tulumbanın kime ait olduğu konusunda tartışmaya başladılar. Tartışma bir sûre son­ra kavgaya dönüştü. Ömer (r.)´in atını yedeğinde götür­mesi İçin işe aldığı Gıfar´h: «Ey Kureyş,» diye yardım *s-tedi. Cuheyne kabilesinden olan adam ise geleneksel müt­tefikleri olan Hazreçlileri yardıma çağırdı. Kızgın olan Muhacirler ve Ensar da hemen sahneye çıktı. Kılıçlar çe­kilmişti. Eğer Ashab´dan bazıları iki tarafın arasına gir­meseydi kan dökülebilirdi. Burada mesele sona ermiş ol­malıydı. Fakat bu sefer de genelde olduğundan çok müna­fık sefere katılmıştı. Bunun sebeplerinden biri de bölgenin tanıdık ve sulak bir bölge olması ve kolayca ganimet ei-de edilebileceği ümidi idi. Aslında kendi eski bakış açıla­rını değiştirmemişlerdi. Hâlâ Medine´den yapılan seferle­ri, dışarıdan biraz destekle Kureyş yapılan Hazreç ve Evs seferleri olarak görmekte ısrar ediyorlardı. Bu neden­le onlara göre kamp Kayleoğullarına aitti: Kureyşli sığın­tılar ise her yerde olduğu gibi orada da himaye altınday­dılar, îbn Ubey bu kafa yapısıyla etrafında bir grup ya­kın arkadaşı ile otururken kavga seslerini duymuştu, iç­lerinden biri meselenin ne olduğunu anlamak için gitti. Döndüğünde Ömer´in adamının suçlu olduğunu, çünkü ilk darbeyi onun vurduğunu söyledi. ?Gerçekten de öyleydi. Bu sözler, Hendek´te çekilen sıkıntılarını´ hâlâ yanmakta olan korlarının birden bire alevlenmesine yol açtı. Mu-hammed (s.a.v.) ve diğer Muhacirler tüm Arabistan´ı on­ların aleyhine çevirene dek, beş yıl boyunca gerilim sü­rekli olarak artmıştı. Bunun yanı sıra toplumda Önemli bir rol oynayan zengin ve komşu yahudi kabilelerinin de kö­kü kazınmıştı-, ikisi sürgün edilmiş, biri ise katledilmişti. Vadideki iç savaşa bir çözüm bulunması gerçekten gerek­liydi. Fakat îbn Ubey, kendisi kral seçilse idi, buna mut­laka bir çözüm bulacağından emin olduğunu söylüyordu. Şimdi de bu zavallı sığıntılar, efendilerinin kuyuya ulaş­masını engelleyecek kadar küstahlık edebiliyorlardı. «Bu kadar ileri gittiler ha!» dedi îbn Ubey. «Başa geçip, bizi geride bırakmaya ve kendi ülkemizde bizi bastırmaya çalışıyorlar. Bu Kureyşli Paspallarla bizim halimizi şu söz ne iyi ifade ediyor: ´Besle kargayı oysun gözünü.1 Tanrıya ftndolsun Medine´ye döndüğümüzde güçlü olan zayıf ola­nı sürüp çıkaracak». Halkanın yanında oturan Hazreç´li Zeyd adında bir çocuk doğruca Peygamber (s.a.v.)´e gitti ve İbn Ubey´in söylediklerini haber verdi. Peygamber´ (s. a./.)´in birden bire rengi değişti. O sırada yanında olan Ömer, bu haini hemen öldürmeyi teklif etti. Fakat Peygam­ber (s.a.v.); «Ey Ömer, insanlar, Muhamnıed (s.a.v.) arka­daşını öldürdü demezler mi?» dedi. O sırada Ensar´dan bi­ri gidip İbn Ubey´e çocuğun haber verdiklerini gerçekten söyleyip söylemediğini sormuştu. îbn Ubey doğruca Pey­gamber (s.a.v.)´e geldi ve böyle birşey söylemediğine ye­min etti. Sorun çıkmasını engellemek isteyen ve onun ya­nında olan birkaç Hazreç´li de onun söylediklerini doğru-ladilar. Peygamber (s.a.v.) sanki mesele kapanmış gibi davrandı. Fakat sorundan uzaklaşmanın en iyi yolu insan­ların kafalarını başka bir şeyle meşgul etmekti. Bunun üze­rine Peygamber Cs.a.v.) hemen yola çıkılmasını emretti. Daha Önce hiç bu vakitte yola çıkmamıştı: Hemen he­men öğle vaktiydi, namaz vakitlerinde kısa molalar vere­rek Öğleden sonra ve tüm gece, ertesi günün sıcaklığı bas-tırıncaya dek yolculuk ettiler. Kamp kurulması emredildi-ğinde adamlar o kadar yorulmuşlardı ki, hemen uykuya daldılar. Yolculuk sırasında Peygamber (s.a.v.), Müslü­manlar için İbn Ubey´in yerine Hazreç´in en ileri geleni olan Sa´d İbn Ubade (r.)´ye gizlice, kendisinin Zeyd´in doğ­ru söylediğine inandığını belirtti. «Ey Allah´ta Rasulü» de­di Sa´d, «Sen eğer istersen onu ortadan kaldırabilirsin. Çünkü o alçak ve zayıf, sen ise yüce ve güçlüsün.» Bunun­la birlikte Sa´d ondan îbn Ubey´e iyi davranmasını rica etti. Peygamber (s.a.v.) de bu konuyu bir daha gündeme getirmemeye karar vermişti. Fakat Sa´d´la konuştuktan kı­sa bir süre sonra artık mesele onun kontrolünden çıkmış­tı. Çünkü hemen sonra Münafikûn Sûresi adını alacak olan bir vahiy geldi. Sûre´nin bir âyetinde Zeyd´den isim olarak bahsetmese de onun söylediklerini sayıp, bunları söyleyenin doğru olduğu çınlatılıyordu. Peygamber (s,a.v,> Medine´ye varıncaya kadar bu sureyi Müslümanlara oku­madı. Fakat Zeyd´in yanına yaklaşıp kulağına eğilerek: «Senin kulağın doğru duydu ve Allah senin söyledikleri­ni tasdik etti» dedi.

O sırada îbn Ubey´in oğlu Abdullah, bu sözleri baba­sının söylediğini bildiği için büyük bir üzüntü içindeydi. Ona Ömer´in babasını öldürmek için Peygamber´den izin istediğini de söylemişlerdi. Abdullah kararın hemen verilip öldürme emrinin hemen uygulanmasından korkarak Pey­gamber (s.a.v.)´e gitti ve şöyle dedi. «Ey Allah´ın Rasulü. bana Abdullah îbn Ubey´i öldürmeye karar verdiğini söy­lediler. Eğer bunu mutlaka yapacaksan, bana emret, gidip kafasını getireyim. Bütün Hazreç, babasına benden daha çok bağlılık ve acıma gösteren kimse olmadığını bilir. Öl­dürme görevini başkasına verirsen, nefsimin babamın ka­tilinin aramızda dolaşmasına dayanamayacağından korku­yorum. Buna dayanamayıj onu öldürebilirim. Böylece de bir kâfirin yerine bir mümini Öldürmüş olurum ve Ce­hennem ateşine atılırım.» Fakat Peygamber (s.a.v.) ona şu cevabı verdi: «Hayr, bırakın ona iyi davranalım, o bi­zimle olduğu müddetçe arkadaşımız olarak kalsın.»[1].

--------------------------------------------------------------------------------

[1] I. I. 726-8.
Top