TarihSayfası tarihsayfasi.com



Senin Yüzünün Nuru

Ebu Talib´in karısı Fatıma, (r.) kocasının ölümünden önce veya sonra müslüman olmuştu, Ali ve Cafer´in kız-kardeşleri olazf kızı Ümmü Hani (r.) de İslâm´a girmişti. Fakat kocası Hubeyre, Allah´ın birliği mesajına kapalı idi. Bunun]* birlikte Peygamber (s.a.v.) evlerine geldiğinde onu iyi kazalar ve namaz vakti ise evdeki Müslümanlar ce­maatle namaz kılarlardı. Bir keresinde hepsi yatsı nama­zını Peygamberle birlikte kıldıktan sonra, Ümmü Hani Peygamber (s.a-v.)´i geceyi kendi evlerinde geçirmeye da­vet etti. Peygamber (s.a.v.) onun teklifini kabul etti; fakat uyuduktan kasa bir süre sonra kalktı ve Mescid-i Haram´a gitti, çünkü geceleri Ka´be´yi ziyaret etmeyi severdi. Ora-dayken uyku bastırdı ve Peygamber (s.a.v.) Hicr´de uyudu.

«Ben Hicr´de uyurken» dedi, «Cebrail geldi ve ayağıy­la beni dürttü. Uyandım ve etrafta hiçbir şey göremeyin­ce tekrar yattım. İkinci kez geldi; üçüncü kez yine geldi ve beni kolumdan tutup ayağa kaldırdı, birlikte Mescid´in ka­pısından çaktık. Orada eşekle katır arası beyaz bir binek vardı. İki yananda, bacaklarım oynattığı yerde kanatları vardı ve her adımı gözün görebileceği uzaklığa varıyor­du[1].

Daha sonra Peygamber (s.a.v.) Burak adlı bu bineğe Cebrail´le nasıl bindiğini, Cebrail´in göğe ytlkselirkon bi­ci)

hızını, _ yönünü ayarladığını, kuzeye, Yetrlb t* Hayber´İn Ötesine gidip Kudüs´e vardıklarını anlattı. On­da bir grup Peygamberle -İbrahim, Musa, tsa ve diterle­ri- karşılaştılar. Mescİd´de namaz kılarken bütün peygam­berler onun arkasında namaz kıldılar. Daha sonra Muham-med´in Önüne iki fıçı kondu, biri aüt, biri şarapla doluydu. Peygamber (s.a.v.) süt dolu fıçıdan aldı ve içti, tarap fı­çısına dokunmadı. Bunun üzerine Cebrail söyle dedi: «Sen doğru yola yöneltildin, sen de halkını o yola yönelttin ve şarap sana yasaklandı».

Daha sonra, kendisinden öncekiler gibi -Ennoch, Uya», İsa ve Meryem gibi- ö da bu dünyadan Semaya yükseltil­di. Kudüs´ toprağının ortasındaki bir taşın üstünden tek­rar Burak´a bindi. Burak onu yükseltti ve, llyas´ın ateş ara­basının işlevini gördü. Artık kendi asıl halinde görünen Cebrail onları dünyevi şekil, yer ve zamandan uzaklaştı­rıp semaya yükseltti, yedi semadan her birinden geçerken, Muhamnred (s.a.v.) kendisiyle birlikte Kudüs´te namaz kı­lan peygamberleri tekrar gördü. Dünyada onları cismani bir şekilde görmüştü oysa şimdi onları semavi şekillerin­de görüyor ve gördüklerine hayretle bakıyordu. Yusuf´un yüzünün dolunayın parlaklığı gibi olduğunu*[2]ve tüm gü­zelliklerin yarısına sahip olduğunu[3] söylemiştir. Fakat bu bile onun diğer peygamberler karşısındaki şaşkınlığını gi-dermemiş bu yüzden de, ayrıca Harun´un güzelliğinden bahsetmiştir[4]. Gökte gördüğü bahçelerle ilgili şunları söy­ledi : «Yay büyüklüğündeki bir Cennet parçası, güneşin do­ğup battığı tüm alandan daha iyidir. Eğer Cennet kadın­larından biri yeryüzünün insanlarına görünse, gökle yer arasındaki bütün alanı ışık ve güzel koku ile doldurur» Orada gördüğü her şeyi Ruh gözüyle görüyordu. Tüm dün­yevî yaratıklara nazaran kendi ruhsal tabiatı hakkında şöyle demiştir: *Adem henüz su "ile çamur arası bir şey­ken, ben peygamberdim»[5].

Göğe yükselişinin zirvesi Sidret´ül-Mûnteha (En son sidr ağacı) idi. Kur´an´da bu şekilde belirtilmiştir ve Pey­gamber (s.a.v.)´in hadislerine dayanan eski bir tefsirde şunlar geçer: «Sidr ağacının kökü Taht´tadır ve bu ağaç, peygamber olsun, Cebrail olsun herkesin bilme noktası­nın sınırını belirler. Onun ötesi, Allah´tan başka herkese gizlidir»[6]. Evrenin bu sınırında Cebrail (a.s.) Muhammed´e asıl şekliyle, yaratıldığı gibi göründü[7]. Daha sonra, âyette geçtiği gibi:

«Sidreyi örten örtmekte iken, göz kayıp-şaşmadı ve (sınırı) taş-madı. Andolsun, O, Rabbinİn en büyük âyetlerinden olanını gördü». (Necm: 16-18).

Taberi Tefsiri´ne göre, ilahi Nur, Sidr ağacına inmjş ve onun ötesindeki herşeyi gizlemiştir. Peygamber (s.a.v.) gö­zü kayıp-şaşmamış ve sının aşmamıştır.[8] Bu peygamberin (s.a.v.) «Senin yüzünün nuruna sığınıyorum» sözünün kar­şılığıydı.

Sidr Ağacı´nda Peygamber (s.a.v.) ümmeti için elli re­kat namaz kılma emrini aldı; aynı zamanda[9] islâm inan­cını ortaya koyan şu âyeti de öğrendi

«Peygamber, kendisine Rabbinden indirilene İman etti. mü´-minter de. Tümü, Allah´a meleklerine, kitaplartna ve peygamberle­rine inandt. Onun peygamberleri arasında hiçbirini (diğerinden) ayırdetmeyiz. İşittik ve itaat ettik. Rabbİmiz bağışlamanı (dileriz). Varış ancak Sana´dır´ dediler». (Bakara: 285).

Daha önce yükseldikleri gibi yedi gökten tekrar indi­ler. Peygamber (s.a.v.) bu konuda şunları söyler; «Dönü­şümde Musa´nın -o size ne iyi bir dosttu I- yanından ge­çerken bana: «Sana kaç vakit namaz farz oldu?» diye sor­du. Ben günde elli vakit olduğunu söyleyince «Namaz ağır bir ibadettir, senin ümmetin ise zayıftır. Rabbine geri dön ve senin ve ümmetinin yükünü hafifletmesini iste» dedi. Bunun üzerine geri döndüm ve Rabbimden yükümü hafif­letmesini istedim, O da on vaktini geri aldı. Musa, yanın­dan geçerken yine bana aynı şeyleri tekrarladı, ben de ge­ri döndüm ve on vakit namaz daha üzerimden kaldırıldı. Fakat her seferinde Musa beni geri gönderiyordu, sonun­da üzerimde günde beş vakit namaz kaldı. Tekrar Musa´­nın yanma gittim, o yine daha önce söylediklerini tekrar­lıyordu. Ben: «Rabbime gittim ve utanana dek azaltması­nı istedim artık geri dönemem» dedim. İşte bu yüzden kim beş vakit namazı Allah´ın merhametine sığınarak ih-las ile kılarsa, ona bu elli vaktin sevabı verilir»1[10]

Peygamber (s.a.v.) ve Cebrail (a.s.) Kudüs´teki o ta­şın yanına indikten sonra geldikleri yoldan, güneyden ge­len kervanları görerek tekrar Mekke´ye döndüler. Kâ´be´ye vardıklarında hâlâ geceydi. Peygamber (s.a.v.) oradan yi­ne kuzeninin evine gitti. Ümmü Hani olayı şöyle anlatı­yor : «Şafaktan kısa bir süre önce Peygamber (s.a.v.) bizi uyandırdı ve sabah nam azmi birlikte kıldıktan sonra ba­na: «Ümmü Hani, gördüğün gibi akşam namazını sizinle birlikte bu vadide kıldım. Daha sonra Kudüs´e gittim ve orada namaz kıldım. Şimdi de gördüğün gibi sabah nama­zını yine beraber kıldık» dedi. Gitmek için ayağa kalktı. Cübbesini öylesine kuvvetle çektim ki, Peygamber (s.a.v.}´-in göğsü açık kalacak şekilde cübbe üstünden sıyrıldı: «Ey Allah´ın Rasulü dedim, «Bunu başkalarına söyleme, çün­kü onlar sana yalancı der ve seninle alay ederler» dedim-, O ise: «Allah´a yemin ederim onlara söyleyeceğim1 dedi».[11].

Mescid´e gitti ve orada karşılaştıklarına Kudüs´e yap-ügı yolculuğu anlattı, düşmanları buna çok sevinmişler­di; çünkü şimdi ellerinde ona mecnun (deli) demek için karşı çıkılamaz bir delil vardı. Kureyşli çocuklar bile Mek-keden Suriye´ye bir kervanın ancak bir ayda varabilece­ğini ve dönüşün de bir ay olacağını biliyordu. Şimdi, Mu-hammed iâe bir gecede oraya gidip geleceğini, iddia edi­yordu. Bir gurup adam Ebu Bekir (r.)´e gitti ver «Şimdi bakalım arkadaşın hakkında ne düşüneceksin? O bize dün gece Kudüs´e gittiğini, orada namaz kılıp geri döndüğünü söylüyor» dediler. Ebu Bekir (r.) onları yalan söylemek­le suçladı, fakat onlar Muhammed (s.a.v.)´in o anda Mes-cidde ve yolculuğunu anlatmakta olduğunu söylediler. Ebu Bekir o zaman: «Eğer O söylediyse, doğrudur. Bunda şa­şılacak ne var? O bana gökten haberlerin gece veya gün­düz bir saat içinde geldiğini söyledi. Ben onun doğru söy­lediğini biliyorum. Bu, sizin yersiz itirazlarınızın ötesinde bir olaydır» dedi[12] Daha sonra O da mescide gitti ve yine aynı şekilde tasdik etti. «Eğer o söylediyse, doğrudur". O zamandan itibaren Peygamber (s.a.v.), Ebu Bekir (r.)´e, «doğrunun tasdikçisi» ve «doğrunun şahidi» anlamına ge­len es-Sıddık adını verdi. Bunun yanısıra olayı inanılmaz bulan bazı kişiler, fikirlerinden dönmek üzereydiler, çün­kü Peygamber (s.a.v.) Mekke´ye dönerken yolda gördüğü kervanları anlatıyor, kaç gün sonra ve nasıl şehre ulaşa­bileceklerini söylüyordu. Önceden haber verdiği olayların hepsi yerine gelmişti. Peygamber (s.a.v.) Mescİd´dekilere sadece Kudüs´e yaptığı yolculuğu anlatmıştı. Ebu Bekir ve­ya ashabdan başkalarıyla yalnız kaldığında, gökte yaptı­ğı yolculuğu ve orada gördüklerinin bir kısmını anlatmış­tır. Bunlar genellikle daha sonraki yıllarda sorulan soru­lara verilen cevaplar şeklinde ortaya çıkmıştır.

--------------------------------------------------------------------------------

[1] I.I.264

[2] IJ. 270.

[3] A. H. IU, 286. <4) 1.1. 270.

[4] B. L. VI, 6.

[5] Tir. XLVI, 1; A. H. IV, 66.

[6] Tab. Tefsir, LHI.

[7] M. 1,280; B. UX, 7.

[8] Tab. Tefsir, LIII.

[9] M. I. 280.

[10] 1.1. 271.

[11] I. I. 267.

[12] I. I. 265.

Yeni yorum gönder

Bu alanın içeriği gizlenecek, genel görünümde yer almayacaktır.
  • Web sayfası ve e-posta adresleri otomatik olarak bağlantıya çevrilir.
  • İzin verilen HTML etiketleri: <a> <em> <strong> <cite> <code> <ul> <ol> <li> <dl> <dt> <dd> <img> <b> <center>
  • Satır ve paragraflar otomatik olarak bölünürler.

Biçimlendirme seçenekleri hakkında daha fazla bilgi

Son yorumlar