Zaferden Sonra

Zaferden Sonra

Ci´ra´neden sonra Peygamber (s.a.v.) umre yaptı ve Medine´ye döndü. Medine´ye varmadan kısa bir süre Ön­ce, Hudeybiye´de Müslümanların liderlerine bağlılığına şa­şıran Sakîfli Urve´ye rastladı[1]. Urve, Huneyn savaşı sıra­sında Yemen´deydi; yolda aldığı bu mucizevi zafer haber­leri, içinde zaten varolan imanı alevlendirdi. Peygamber Cs.a.vJ´e gidip biat etti ve ondan Taife gidip halkını îslâm´a çağırmak için izin istedi. «Seni öldürürler» dedi Pey­gamber (s.a.v.) «Ey Allah´ın Rasulü, ben onlara çocukla­rından daha sevgiliyim» dedi. Peygamber (s.a.v.}- «Seni öi-dürürler» diye tekrarladı. Fakat Urve (r.) üçüncü kez izin İsteyince: «Eğer istiyorsan git» dedi. Aynen Peygamber (s a.v.î´in söylediği gibi Taif´liler onun evini okçularla sardı­lar, kısa bir süre .sonra Urve (r.) Ölümcül bir ok yarası al­dı. Ailesinden bazıları ölmek üzere iken ona ölümüyle ilgili ne düşündüğünü sordular. «Bu Allah´ın rahmetinden bana verdiği bir lütuftur» dedi. Daha sonra onlara kendi­sini Taif kuşatması sırasında şehit olanların yanına göm­melerini söyledi. Ailesi de bu isteğini yerine getirdi. Pey­gamber (s.a.v.)´e onun öldüğü söylendiğinde; «Urve Ya­sindeki adam gibidir. Halkını Allah´a çağırdı, onlar da onu öldürdüler» (Yasin: 20) dedi[2]. Bu adam Aziz Peter kovul­duktan sonra halkını İsa´nın mesajını kabul etmeye çağı­ran Antakya´lı bir marangoz olan Habîb idi Antakya´lılar onu öldürdüler ve Kur´an´da anlatıldığı üzere:

«Ona: Cennete gir, denildi. O da: «Keşke benim kavmim de bir bilseydi, dedi. «Rabbimin bent bağışladığım ve beni ağırlananlar­dan kıldığını» (Yasin: 26-7).

Urve´nin ölümünden sonra oğlu ve yeğeni Taif´ten ay­rılıp Medine´ye geldiler. Orada Müslüman olup, Muhacir­lerden biri olan kuzenleri Muğire´yle birlikte yaşamaya başladılar.

Abdullah îbn Revaha (r.)´nm Mut´a´da şehid olması Peygamber (s.a.v.)´i sadece yakın bir arkadaşı değil iyi bir şairi de kaybettiği için üzmüştü. Çünkü onun Abdullah´ın dizelerini Hassan ve Ka´b îbn Malik´in dizelerine eş tuttu­ğu söylenirdi. Fakat genel kanıya göre Arabistan´da tüm diğer şairleri gölgede bırakan iki şair vardı. Bunlardan bi­ri Labida, diğeri ise bir önceki neslin en iyi şairlerinden olan Zübeyr îbn Salman´m oğlu Ka´b idi. Ka´b, Muzeyne´li olmasına rağmen hayatının çoğunu Gatafan´lılarla birlik­te geçiriyordu, bu nedenle de kabilesinde çok yaygın olan İslâm´ın etkisinden uzakta kalıyordu. Ka´b´m kardeşi Bu> ceyr (r.l, Hudeybiye´den sonra Müslüman olmuştu; fakat Ka´b yeni dini şiddetle reddediyor ve Peygamber (s.a.v.)´i aşağılayan şiirler yazıyordu. Peygamber (s.a.v.) bu neden­le bu şiirleri yazanı Öldürenin Allah rızası için bir hayır yapmış olacağını ilân etmişti. Buceyr (r.) daha önceden ümitsizlikle kardeşini Peygamber (s.a.v.)´e gidip ondan af dilemeye teşvik etmişti. *O pişman, olarak kendisine dönen kimseyi öldürmez» demişti. Mekke´nin fethinden sonra Ka´b yine Önceki düşüncelerini izleyen ve içinde aşağıdaki dizelerde bulunan bir şiir yazmıştı:

«Sadece Allah´a ne Uzzaya ne Lat´a Kaçabilirsin, eğer kaçabilirsen,

Hiç kimsenin kaçamayacağı, insanlardan

kaçılamayacağı günde,

Kalbi saf bir şekilde Allah´a teslim olan kişi bundan müstesnadır.»

Her taraftan sayısız insanların İslâm´a girmesiyle, Ka´b yeryüzünün keuuisi için daraldığını hissetti. Hayatını kay­betmekten korkarak Medine´de, arkadaşlarından biri olan Cuheyne´li bir adama gitti ve Müslüman olduğunu söyledi. Ertesi gün Mescid´de sabah namazına cemaate katıldı. Na­mazdan sonra ellerini Peygamber (s.a.v.)´in elinin üstüne koyarak: «Ey Allah´ın Rasulü, eğer Zübeyr´in oğlu Ka´b pişman olup bir Müslüman olarak sana gelse ve dokunul­mazlık istese, onu sana getirsem kabul eder misin?» dedi. Peygamber (s.a.v.) kabul edeceğini söyleyince: «Ey Allah´ın Rasulü ben Zübeyr´in oğlu Ka´b´ım» dedi. Ensar´dan biri ayağa kalktı ve onun başını kesmek için izin istedi. Fakat Peygamber (s.a.v.): «Onu bırak, o pişman olarak geldi ve artık eskisi gibi değil» dedi. Daha sonra Ka´b bu olay için yazdığı dizeleri okudu. Şiir geleneksel bedevi stilindeydi; diksiyonu harika ve melodiliydi, çoğunlukla berrak tabiat tasvirleri yer alıyordu. Fakat asıl teması af dileme idi. Şiir, başlangıcında Peygamber (s.a.v.)´i ve Muhacirleri Öven bir pasaj ile son buluyordu:

«Resul bir ışıktır, bir ışık kaynağı;

Bir Hindistan kılıcı, Allah´ın çekilmiş kılıçlarından

biridir,

Mekke vadisinde İslâm´ı seçtiklerinde, insanlar:

«Gidin!» dediler.

Gittiler, ama zayıf ve kaçaklar olarak değil,

Bineklerinin üstünden sarkarak ve kötü

silahlarla silahlanmış olarak değil.

Bilâkis parlak giysili, gururlu ve soylu tavırlı

kahramanlar olarak,

Bu karşılaşma için Davud´un ördüğü zırhları

giymiş[3] olarak.»

Ka´b (r.) okumayı bitirdiğinde Peygamber (s.a.v.) çiz­gili Yemen kumaşından yapılmış olan cübbesini çıkardı ve dilini kullanmadaki başarıcının ödülü olarak şairin omuz­larına attı[4]. Fakat daha sonra arkadaşlarından birine: «Keş­ke Ensar´dan da bahsetseydi, çünkü onlar bunu hakettüer» dedi. Ka´b, bunu duyunca Ensarı öven, onların savaştaki cesaretini, himayelerinin emin olduğunu, ev sahibi olarak ne kadar cömert olduklarını, her zaman yiğit olduklarını an­latan bir şiir yazdı.[5].

Mariye (r.)´nin çocuğunun doğmasına az zaman kal­mıştı. Çocukların hepsinin doğumunda da Hatice´ye yar­dım eden Selma artık yaşlı bir kadındı. Fatıma´nın dünya­ya gelmesinden beri yirmibeş yıl geçmişti. Fakst Selma yine de Peygamber (s.a.v.)´in yeni çocuğunun doğumu sı­rasında orada olmak istedi. Doğumun yaklaştığı anlaşılın­ca Mariye´nin oturrtueu yukarı Medine´deki ove gitti.

Çocuk o gece doğdu v ; aynı gece Cebrail (s.a.v) gelip Peygamber´e (s.a.v.) hor zamankinden farklı bir adla hi­tap etti: «Ey İbrahim´in babası». Doğumdan hemen sonra Selma kocası Ebu Râfi´yi Peygamber (s.a.v.)´e bir oğlu ol­duğunu haber vermek üzere .gönderdi. Ertesi sabah na­mazdan sonra Peygamber (s.a.v.) Ashaba doğumu haber verdi. «Ona atamm adı olan İbrahim adını veriyorum? diye ekledi. Medine´de büyük bir sevinç ve Ensar kadınları, ara­sında da çocuğun sütannesinin kim olacağına dair büyük bir rekabet yaşanıyordu. Şans Yukarı Medine´de bebeğin annesine yakın bir yerde oturan bir demircinin karısına çıktı. Peygamber (s.a.v.) oğlunu hemen hemen her gün zi­yaret eder ve genellikle Öğle uykusunu orada uyurdu.

Bazen de İbrahim babasının evine getirilirdi. Aişe (r.) bir gün Peygamber´in kucağında çocuğu evine getirdiğini ve «Ban.ı ne kadar benzediğine bak» dediğini anlatır. Aişe (r.) ona: «Hiçbir benzerlik göremiyorum» diye cevap ver­mişti. Peygamber (s.a.v.) ona: «cildinin kumrallığını ve teninin pürüzsüzlüğünü görmüyor musun?» dedi. Aışe «Koyun sütüyle beslenen her çocuk tombul pürüzsüz ten­li olur» cevabını verdi. Çobanlardan birine çocuğun süt an­nesine her gün süt göndermesi tenbih edilmişti.

Peygamber (s.a.v.) Mekke´den dönüşünden sonra altı ay kadar Medine´de kaldı ve bu sırada birçok küçük se­ferler düzenledi. Bunlardan biri Ali (r.) kumandasında, yerleşim bölgeleri Medine´nin kuzey doğusunda olan Tay kabilesi üzerine gönderilen ordu idi. Bundan kısa bir sûre önce Aii (r.) Kızıl Deniz´de yer alan Kudeyd´deki Menat tapınağım yok etmek üzere gönderilmişti. Ali (r.)´nin ora­yı harap etmesinden sonra Arabistan´ın üç önemli put msr-kezinden sadece Taif teki Lat tapınağı kalmıştı. Fakat Füls tapmağı da hristiyan olmayan Tay´lılar için bir rut tapın­ma merkezi olarak kabul ediliyordu. Bu seferin ana amacı bu tapınağı ortadan kaldırmaktı. Tay şair Hâtim´in kabile­si idiT. Babası gibi hristiyan olan oğlu Adiy, onun ölümü üzerine kabilenin başına geçmişti.

Ali (r.) ve adamlarının yaklaştığı haberini duyunca Adiy yakın ailesini yanına alıp kaçtı. Sadece bir tek kız kardeşi kabilenin diğer fertleriyle birlikte esir alındı. Adiy´in kız kardeşi Medine´de Peygamber (s.a.v.)´in önüne getirildi­ğinde Peygamber (s.a.v.)´in ayaklarına´kapandı ve kendi­sini serbest bırakması için yalvardı. «Babam esirleri hep serbest bırakırdı» dedi. «misafire iyi davranır, açları doyu­rur ve üzgünleri teskin ederdi. îyilik bekleyen hiç kimse­den yüz çevirmemi^tir. Ben Hâtim´in kızıyım.» Peygamber (s.a.v.) ona nâzikçe cevap verdi ve etrafındakilere döne­rek: «Bırakın gitsin, çünkü onun babası soylu davranışları severdi, Allah da onları sever» dedi.

O sırada kabilesinden biri onu kurtarmak üzere gel­mişti. Peygamber (s.a.v.) onu, bir deve ve bir elbise vere­rek gelen adama teslim etti. Hâtim´in kızı, kardeşi Adiy´i aramaya gitti ve onu Medine´ye gitmeye İkna etti. Adiy ora­da Peygamber (s.a.v.)´e biat ederek Müslüman oldu. Peygamber (s.a.v.) de onur Tay kabilesinin başkanlığını onay­ladı. Adiy (r.) daha sonra samimi ve nüfuzlu bir mütte­fik olduğunu gösterdi.

Bu aylardan birinde, Receb´in başlarında Peygamber fs.a.v.) Necaşi´nin ölüm haberini aldı. Haberi aldıktan son­ra mescidde kılınan ilk namazın arkasından cemaate dön­dü ve: «Bugün adaletli bir adam öldü. Kalkın ve kardeşi­niz Eseme için dua edin»[6] dedi. Daha sonra onlara cenaze namazı kıldırdı. Sonraları Habeşistan´dan kralın mezarı üstünde sürekli parlayan bir ışığın bulunduğu haberi gel­di[7].

--------------------------------------------------------------------------------

[1] Bak. Böl. 66.

[2] W. 981

[3] Kur´an´a. göre (Sebe: 10) zırh örmeyi ilk icad eden Davud (a.s.) Peygamberdir.

[4] I I 893

[5] I. H. 893.

[6] B LX!U. 37.

[7] I I. 223.
Top